En güzel elbisemi giydim ve geldim huzuruna.
Biliyorum sen herkes gibi bakmazsın kusuruma.
Bilmeyenler bizi başkasına aşık sanıyorlar.
Bizimkisi vuslat-ı aşk yarama tuz basıyorlar.
On dört asır evvel gönderdiğin mektubu okudum.
Giderken,
El salladım ardından
Avuç avuç su döktüm gözlerimde ki yangına
Acıma tuz bastım
Acımı sardım sigara kâğıdına
İçimde dalga dalga bir öfke birikiyor.
Kavgamla kavga ediyorum kendimce.
Gücüm yetmiyor.
Etrafta bir sürü yel değirmeni...
Soruyorum kendime.
Ben çıkmaz sokağın on yedilik şairi.
Sen sahip olduğum hüznün bütün sahibi.
Gözlerim takılır kapalı perdelere
Umudum azalır en umulmadık yerde
Çıkmaz sokağın son kapısındaki derde
Sahi neredeyim?
Bırakıp gittiğin ve unuttuğun yerdeyim.
Kalbimde ıstıraplı bir telaş.
Hükümsüzlük içinde,
Hükmün peşindeyim.
Saatleri durdurdum.
Ölülerin dünyası bir tek ölüm mü ölmez.
Başa döndürsen ey yar giden bir daha gelmez.
Şehir olanca nefaset 'i ile
Geceyi ciğerlerine çekiyor.
Ve gece bütün adaleti
Ve bütün acımasızlığı ile beni içine çekiyor.
Derken gecenin,
Gün, bütün acımasızlığı ile geceye batıyor yine.
Gece bütün iyi bildiğim her şeyi esir alıyor.
Etrafı saran karanlık,
Ruhumu gözden kaçırmıyor.
Küllenmiş bir sızı,
Yüreğimde ki ayrık otlarını bir bir ayıkladım.
Artık gel!
Bak! Bahçede sarmaşıklar ölüm uykusundan uyanıyor.
Kayısı ağaçları çiçek açtı açacak...
Çağlaya durmadan gel.
Bir şiir demledim??