Sessiz ve sedasız gidesim var bu diyardan
İçimde bir sızı benden geriye kalandan
Üç günlük dünya imiş haber ver anlayandan
Bir ev yaptım kapısı yok gerisi yalandan
Gecenin karanlığına ansızın bir ay düşer
Bendeki karanlığa sancılı bir telaş düşer
Güneşi beklerken ömrümün baharında
Toprağıma simsiyah bir kar düşer
Yusuf'un iffeti...
Bir kuşluk vakti geldi İstanbul'un kokusu
Cennetten müjde sanki sardı bütün ruhumu
Sen hep dursan karşımda ben anlatsam derdimi
Dünyaya yeter kızım versem bütün sevgimi
Güneş pencereme İstanbul'dan doğar
Eminönü'nde balık ekmek
Üsküdar'da çay ve simit
Boğazın müdavimi martılar
Yüreğimde tatlı bir telaş başlar
Ellerin çocuk, minicik ellerin...
Yüreğim avuçlarında çırpınır.
Dünyamı, üzerinde taşır ellerin.
Sen büyüyorsun çocuk,
Beni kim büyütecek.
Şimdi ben sana bir şiir yazsam
Gönlümün karasından biraz mürekkep
Hazan mevsiminde çarşaf gibi bulutlar
Leylekler hoyratça göç ediyor bak
Ben yine susuyorum
Sen hep konuşsan
Ah özümdeki toprak dönüş ancak sanadır
Yaptıklarım hep benim cefası da banadır
Bir gidişat var burda sonu hepten uçurum
Bir gidişat var sorma bütün vücut kötürüm
Karanlığın adını aydınlık koymuş insan
Hepten şaşırmış beşer buna neylesin lisan
Ah bu çizgiler...
Yüzümdeki
Yolumdaki
Aramızda ki çizgiler...
Güzel adamlar çizgilere basmadan gittiler?
Can kırıkları batar canı kırık canıma,
Kanın tesadüf etmiş olmasaydı kanıma.
Bir şiir demledim??