Akıt bu şehrin bütün pisliklerini yağmur,
Görmüyor musun içim dışım her yanım çamur?
Ölüm kalemimde bitip duran bir mürekkep,
Ölüm sırtında taşıyan yorulmaz bir merkep.
Şimdi sen, gerçekten,
Gidiyor musun be adam..?
Gidersen her şey yarım,
Bu çocuk eksik kalacak...
İnce belli bardakta çay,
Sperm bankası babalar gördüm.
Nadasa bırakılmış analar.
Zormuş dünyamda çocuk olmak,
Zormuş çocuk olmadan adam olmak.
Buz tutuyor yanlızlığım,
İyi olacak,
Her şey daha iyi olacak diyorum...
Her gün bu umutla bastırıyorum başımı yastığa.
Her gün bu umutla saklanıyorum yorganın altına.
Güneş penceremden sızarken boşluğa,
Her gün bu umutla uyanıyorum hayata.
Dışarıda yağmur iplik iplik yağıyor.
Çatlaklarımdan sızıyor öylece...
Ruhum ıslanıyor.
Ve ölüm sırılsıklam oluyor.
Ölüm, ölümüne üşüyor bak...
Ayrılığı resmediyorum,
Hazan mevsiminin son demlerinde...
Camların yapboz buğusuna.
Saatler ölümcül bir çığlık ile yalnızlığa vuruyor.
Ya çıkmaz sokakta,
Cebimde kirletilmiş bir aşkın hüviyeti,
Münzevi bir yalnızlığı sarıyor yine zaman.
Gözlerimin buğusuna,
Ölümün resmini çiziyor ayrılık
Aklım yine beş karış firarda
Kartondan kuleler,
Kâğıt bebekler,
Çamurdan yaptığım kocaman şato...
Sırtıma dayanan temelsiz duvar...
Devrilin üstüme, derhal devrilin!
Herkes kendine yabancı
Birbirine çok tanıdık
Akrostiş birer şiir gibiydik
Kafiyeli ancak anlamsız
Hepimizin içinde birer yara
Bir şiir demledim??