Beyaza çalardı gözlerim
Akrep kıskacını kapattığında,
Vursun aklımı işte apaçık
Sorular, cevaplar ve işte perde
Kalbimi rehneden yarasaların
Sessizliğine ram kulaklarım
İçinden nehirler geçen her ülke
Adı gibi bilir benim rengimi
Koyu ve simsiyah her gece
Tanır yalnızlığımın efsûnlu karmaşasını
Büyük ve bakir anakaralara çıkarım
bir anlamı olmalı
yüzümdeki çizginin
kıyıya vardığımda
kum nasıl karşılayacaksa beni
zeytini ekmeğe katık ettiğimde
nasıl kısılıyorsa sesim
titrek ve unutkan bir kutsal metne
arka kapısından zorla giriyorum
esatiri ayetlerle sınanmış bazı kavimlere bağışlıyorum
gözlerimdeki gri sabah göğünü
böylece uzayıp gidiyorum yüzümün ince kıvrımlarına
Serin şimdi geceler serin uzun geceler
İnceldikçe incelir zorlaşır bilmeceler
Artık ne söz tamamdır ne de tamdır heceler
Gönül akıla külhan sırrımız külde mahzun
Enkazında abide külünde yeni ateş
ibrişim bir bohçadan
çıkan alın yazısı
durmayan bir hızdır bu
yıkılmak bilmez enkaz
ah bu dünya ve buna
benzeyen diğerleri
birden bire kan
birden bire kan
ah bir askerin dünyaya düşen başı
hepsi yalan
hepsi yalan
yüksek uçurumlarla sağ gözümüzdeki cinneti
kuşkudan kızarmış zihinlerimize ayetle üfle
başımız alnımızdan taşıp kopuncaya kadar
fikrin dipsiz uçurumlarıyla sağ gözümüzdeki cinneti
yağmura buyur gelsin ve yıkasın sarhoş aklımızı
11
buradan emdiler kanımı
bu yaz gecelerinin loşluğundan
beni onulmaz bir sihir avcısı sayan
Şükrü Özmen şiirinin çıktığı yolda nerelere uğrayabileceğinin güzel bir örneği.
Şiiri sadece yazıp kenara çekilmiyor, onu dünyasının merkezine oturttuğunu da ilan ediyor aynı zamanda;
'evet biz bazen şiirler yazar bazen ağlarız
ki bizi insan tutan
bizi bizde
bizi aşkta ...
ALLAHINA gurban ağzına sağlık bu ne bir düşünce fırtınası. Ağzından bal akıyor. Mest ettin beni...
Başarılarının devamı dileğiyle...