toparlanıp yola çıkmalıyım
yanıma biraz gece alsam
aklımı karartmaya yeter sanırım
kokulardan anneyi
öpüşlerden oğulu
yine adınla başlıyorum
gecenin ortasına
(elif lam he)
sesimi sızdırıp zamanın enkazından
suya yansımalar düşürüp en gerici tavrımla
1
az sonra bir uçurumdan el sallayacağız
katıl bize
ey görkemli gökyüzümüz
bizde devamlı bir nöbet halindeyiz değil mi waldo
kırışık bir gökyüzünü ütüleyenlerin erketesindeyiz
bu denizden
sağ salim çıkıyorum waldo
ıslanmışlığım geçici
gecenin ruhu
geldiysen üç kere vur
biri aklıma
-ki ses vermez sanırım-
diğeri kalbime
öteki şiire
gözüme bir yerden tanıdık gel
ismini bildir diri bir manifestoyla
beni kumdan ve kandan yapılmış bir kente
esir ediyorsan madem
saçlarım eskidi
adamakıllı bir rüzgar esse
bir kanatlı kainat uçsa içimden
insanların gözlerine
gökyüzülerine doğru
ellerimden kılcal kederler boşaltsam
(Üstad Necip Fazıl Kısakürekin Kaldırımlar şiirine âcizâne bir nazire denemesi..)
sen olmasan üstâdım kaldırımlar taş idi
sen olmasan kafamız fikirsiz bir baş idi..
..
oradan öylece ışık sun bize
ey mitolojinin ve renklerin yalancısı
her kim ki sızısına bir uğrak arar
oradan kuşlara karışmalıdır
seyret geceyi
göklerin rengiyle boyandı çehrem
zaman artık bana bir arpa boyu
döndükçe uzadı sonsuz dairem
dünyada tutsağım gördüm tabloyu
boşluk mu ’hiç’ değil yokluk mu uzak
Şükrü Özmen şiirinin çıktığı yolda nerelere uğrayabileceğinin güzel bir örneği.
Şiiri sadece yazıp kenara çekilmiyor, onu dünyasının merkezine oturttuğunu da ilan ediyor aynı zamanda;
'evet biz bazen şiirler yazar bazen ağlarız
ki bizi insan tutan
bizi bizde
bizi aşkta ...
ALLAHINA gurban ağzına sağlık bu ne bir düşünce fırtınası. Ağzından bal akıyor. Mest ettin beni...
Başarılarının devamı dileğiyle...