Korku ölüm doğurur
Yaşayış öyküsü bilinmez sunar
Tanım susar
Prangaları temizleme eylemiyle sürer yaşam.
Yumuşak kar düşer gün buzuluna
Korkarım, ünlem terk eder dil coğrafyasını
Kentlerin yalnız çocukları
Büyümekle büyümemek arasında dururlar
Onların sözlüğünde abartı yoktur
Onun yerinde şöyle yazar; iki bakış arası duraktır
Şehirlerarası yolculuklara el sallayan
Süresiz sorgudayım karakolunuzda
Delilim yok mahkemenize
Ucundan tutamazken ipimin
Tanımlanamaz aldığım soluk
Surlarım düşer yargısız
Dokunduğun, tuttuğun aynı olmadığında
Dönüp dönüp ufku seyre dalar korku
Çay tadında vapurların yanaşıp kalkmasıdır
Hayrettin Paşa iskelesi
Martılar yarı yolda terk eder
Şehit isimli vapurları
Önceleri;
Yaşamın ilk zamanlarında
Düşçülerimiz vardı
Sonra;
‘’Neden ki?’’ demediğimiz dört duvar
Bizi içine aldı
Sohbetin tuzu birikti
Yaralarıma bastım
İyileşmezi gördüm, büyüdü yaşam
Kıyılara indim, dağlara çıktım
Aynıydı toprak
Yaşam denen bulanığı
İnce ince işleyerek geldim
İnce işleyiş, ardı kabayı aydınlattı;
Şaka gibi gelişti an
Örtüleri kaldırdım
Su, biz; bizdeki kuyu su
Kim söylenenden ne çıkartır
Ne anlar bilinmez
Sessizlik ve anlamsızlık yoktur
Sözdür şiire düşen...
Unutmak öldürmektir öyle
Bak toprak doğurdu doğuracak
Hangi zamandan geldim kuruyacak
Derinde kent,kıyı zaman kalacak
-Zamanda büyümez mi kırılma!..-
Paranoyak şizofren soru içinde,
Deli ülkelerinde
Başım gövdemden koptu
Savaşlar etimi yedirdi toprağa
Çatlak kafatasımda
Hükmü yok, eli elim
Sevdalardan buruk yüreğim
Konuşmaya sus payı verdi.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!