Ucuz bir meyhane köşesinde
Biraz loş, biraz hurdaş seslenişle
Ben ben, ben derken
Unutmuş oluyorum çoktan
İlk kelimeyi düşürdüğüm yeri
Dokunulmamış zaman
Geçmiş izi karların...
Boşluk... Zamansız çocuk
Anlat! Geleceğe büyümek inat...
İnat! Doğurganı içinde taşıyan gri bulut.
Ceset torbalarından oyuncak olmaz
Alışamaz oyuncaksızlığa çocuk
Parasını ararken göçük altından çıkan ölü
Bozulur ekmeği ve şarabı
Bebeğinde yiten annenin
Denizlere sarkık oltam
İğneye asılı balıktan
“Sakallı adam’’
Ölüm şehridir
Ölmüş ozanlardaki şiir şehirsiz
Ölü sırtında ölüler!
İrin sarısı yaşar
Çocuklar aysız geceye doğar
Dokuz ay şehvetin yok etme izi...
Mektup dolaşır öyle bir adres.
Hiç büyümeyecek çocuk
Mimikleri taşıyor yüzün
Çiçeğin baharı terk etmesi gibi hüzün
Çalıyor duyargaları yaşam
Sert topraklara ekiyor seni
Artık hangi kapıyı çalsan’’hüzün mevsimi’’
-sesim daldan düşen yaprak, tabanlar kir-
Kabarıyor toprak;
Isınıyor su,
Nemini bırakıyor hava
Büyük kuyuda sallanan sallanan bu;
Küçük kuyu
Bekleyişi,
Sarmalını gölgeleyen bir eşya gibi bekledim
Yolu bilinmez bir yerin
Biçimini büyüttüm
Özüm, özsüzlüğe karıştı
İfade karanlıklardan geçti
Bir damla gözyaşı
Geçmişi içine alan
Kayıp ülkelerin, kayıp dağlarında
Çoban ateşi, düşlerimi yaktığım...
-küçük sevdalar
Cüce anılar biriktiriyor karşı sahil-
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!