Toprak ana, gök babadır
Köy yollarının yamaçlı çocuklarıyız
Şehir sokakları sapadır bize
Şu sırtımıza palazlanan yük,
Alnımıza vurulan mühür...
Ağlamayız,
Güller kuruduğunda,
Sonsuzluğa bir yemin ek
Ve sokaklarında yürürken bu yarım kalan şehrin
Dönüp arkasına bakmamayı da öğreniyor insan…
Özgürlüğü düşün, kocaman bir uçurtma
Geceyi kesiyorum
Yatağıma uzanmış pencereden öylece
Bugün on dört şubat sevgililer günü
Usulca ağlıyorum
Elimde yalnız bir gül
Ama bir görsen...
İnsan içinde aşk değil,
Aşk içinde insan ararım
Aradığım ırak değil, yakındır
Aradığım batıl değil, Haktır
Tutuşun ey yıldızlar, gökler tutuşun
Tok açın halinden anlamaz derdi dedem
Dedem fukara adamdı
Üç öğün zeytin ekmek yerdi
Üç öğün de doymaz
Bu da kurdun kuşun rızkı derdi
Bizde fukara adamız dedem
Ne garip bir heykel şu mezar taşları
Bir devrimin anıtı, iki düz mermer
Suskunluk içinde suskunluk
Yalnızlık içinde yalnızlık
Kılıçtan keskin, bakıştan beter
Bilmiyorsun çocuğum, bilmiyorsun
Bu masum gülüşlerin kadar
Oyuncakların kadar temiz değil dünya
Yaşamak; tanrının sana verdiği en kutsal hak
Bu gök kubbenin altı sana ana bağrı
Kaldır başını da çocuğum! bulutlara bir bak
Böyle etmezdi bu akşamüstleri
Böyle perişan, bu denli yalnız
Koyup gitmezdi beni bir başıma
Ne ay mesut, ne bahtiyar
Sızlayan bir çocuk gibi
Ağlar da kapının önünde mutluluklar
-bu gün aslında dün değil mi?
ve yarın aslında bu gün
kim engel olabiliyor ki günlerin bir bir akıp gitmesine...
-zamansız zamanlarda tanıdı seni gözlerim
vuslatı imkansız anlarda buldu seni ellerim
...
Sevmiyor demişti ya, sevmiyor demişti ya!
En son kopartırken
Yapraklarını papatyalar…
merhaba beğeniyle okudum.Serkan bey sevgi dolu yüreğini kutlarım.
harika... çok beğendim bunu. o kadar güzel anlatmışsınız ki..