Bu sevdayı bitiren bir yığın yalan,
Nasılda sokulmuştun masum bir kedi gibi,
Nasılda inanmıştım gözyaşlarına,
Geçmişi anlatırken dudakların,
Bir sanat eseriymiş meğer konuşmak,
İyi beceriyormuşsun laf oyununu,
Senin gözlerinde bir dünya ölür,
Peşinde ne keremler,sürünür
Leylalığın güzelliğinden değil
Sevgimin gücünden,
Anlıyormusun,şimdi
Hiçbir güneş ısıtmaz seninkadar
Bayramın ikinci günü,Görüklede yaşayıp,öğrenci olmayan herkes gibi,Orhanda günü nasıl ziyan edebilirimin telaşına düşmüştü.İki,üç seçeneği vardı,fazla değildi yapabilecekleri.Arkadaşları Bursa merkezine inip,gezmeyi teklif etmişlerdi ama bunu istememişti,boş ve amaçsız gezileri sevmezdi orhan,Amaçsızca yürümek istediğinde yalnız olmayı tercih ederdi,
Görükle nüfusunun,dörtte üçünü oluşturan,üniversite öğrencileri,bayram tatili için memleketlerine gittiklerinden,amerikan filmlerindeki,terkedilmiş kasabaları andırıyordu görükle.Buraya neden taşınmıştı,niye gelmişti,onun gibi hiperaktif biri için fazlaca monoton bir yerdi aslında.Ama yinde başlarda alışmakta güçlük çektiği bu şirin beldeye zaman içinde ısınmıştı Orhan.Zaten hep böyle olurdu,Orhan kolay sevemez,bağlanamaz,fakat eğer severse bağlanırsada,kolay terkedemezdi,Şimdi ona paris caddesinde bir evmi,Görüklede bir kulübemi deseler büyük ihtimalle bu ıssız köyde kalmayı seçerdi,Çünki alışmıştı buraya ve Orhan alışkanlıklarından vazgeçemeyenlerdendi,
Acaba Maviye olan sevgiside bir alışkanlıktan ibaretmiydi,sadece alıştığı içinmi seviyorum zannediyordu.sevgide şüphe olurmuydu,sevgiyle alışkanlık kıyaslanabilirmiydi,Hem Maviye alışacak kadar,Maviye tiryaki olacak kadar bir paylaşımları olmamıştıki.Öyleyse topu topu,birkaç telefon görüşmesi,birkaç mesaj,bir iki gecelik sohbete niçin roman yazmaya uğraşıyordu,Uğraşmak! Zorlamı yazıyordu,hayır kimse ona Maviye roman yazacaksın,bak fena olur haa mı demişti,Yoktu bir zorlama,dükkanda deftere yazdıklarını,sayfasına eklemek için internet kafeye gittiğinde deftere nerdeyse hiç bakmıyordu bile.İlk yazdığı cümleden sonrasını bilgisayar başında aklına gelenler oluşturuyordu.Yani aslında hazırlayıp geldiği yazıların hepsi bir sonraki sayfaya yazılır,acelesi yok erezyonuna uğruyordu.Romanın aslı dükkandaki defterde duruyor,Orhan o an aklına gelenlerden,ve hissettiklerinden bir roman daha çıkarıyordu.Bu daha çok hoşuna gidiyordu aslında,hayatında hiç plan yapmayı sevmediği gibi,yazılarındada yapmayı sevmiyordu.üçgün önce düşündüğü şeyleri,sanki o an düşünmüş gibi yazmayı sevmiyordu.Birşeyleri kurup,düzenleyip yazmak,
Şu satırda Maviye seni seviyorum derim,şurda delikanlılıktan dem vururum,biriki paragraf saçmalar,sonra son paragrafta afilli bir kaç cümleyi,vurucu cümleyle bağlar,etkileyici bir yazı yazarım,Bu çok içten pazarlıklı ve duygusuzca geliyordu ona,.Az evvel dükkanda romanın bu sayfasında uzun uzun atlardan,onların sadakatinden,yarışlarda yedikleri kırbaçlara rağmen üzerinden düşen jokeylerini çiğnemediklerinden bahsetmişti.Kendisinin at yarışlarına,,daha doğrusu atlara olan ilgisinden bahsetmişti, ve atların yaradılış biçimlerini,yaşantılarındaki o korkunç kölelik zihniyetini öyle böyle Maviyle olan muhabbetine dayandırmış,oldukça ilginç ama bir okadarda etkileyici bir yazı yazmıştı ama şimdi bu yazdıklarının onlarla alakası yoktu.Aslında bunun bir sebebide yazdığı defteri dükkanda unutmuş olmasıydı,konuyu tam bağlaya bileceğini sanmadığından,içinden gelenleri yazmak istiyordu.İçinden nemi geliyordu dersiniz,bu sayfaya baştan aşağı Mavi seni seviyorum yazmak
mavi seni seviyorum,mavi seni seviyorum,mavi seni seviyorum,mavi seni seviyorum.Tabi buna sayfanın son satırında başlayınca baştan aşağı yazamamıştı ama miktarın önemi varmydı.
Hüzün hiç bukadar yakışmamıştı onun üzerine,en dost ağlamalarda bile sinsi bir espiri gelir,tecavüz ederdi kederine.Onu sürekli,acayip espiriler yapan,girdiği ortamı neşelendiren biri olarak tanıyan,ve belkide onun bu halini seven yakınları,bu asık suratlı,düşünceli adamı kabullenemiyorlardı.
Orhan maça gidiyoruz ''oynamam''
Orhan doğum günü partisi var''gelmem''
Orhan kaybolma,aleme gidicez ''içmem''
Demek çok gülenlerin,ağlamalarıda,kahkahaları kadar uzun ve sıkıcı oluyordu.
Her sonbahar, gidişiyle Orhana bir kaç günlük hastalık bırakırdı.Son bahar,nöbeti kışa devrederken,Orhan hep hazırlıksız yakalanır,sabah çıkarken güneşli olan hava öğleden sonra yağmura,akşamüstü kuru soğuğa çevirir,gömlek üstü ince bir ceketle dolaşan Orhan heryıl aynı senaryoyu yaşamaktan kurtulamazdı.Yine aynı olmuştu,Akşamdan beri sayısız gripin,ağrı kesici,ve binumum grip savar koca karı karışımları içmesine rağmen,midesi ağzına gelmiş fakat sinir bozucu burun akmaları,baş ağrısı,mide bulantısı geçmemişti.
Bitkin,yorgun,düştü düşecek bir vücudu dükkana taşıması gerekiyordu.Yapılacak işler vardı.Amcası ve yengesi evde kalıp dinlenmesi için ısrar etmişler fakat sebebini bilmediği bir inatla dükkana gitmek istemişti.Aslında işleri Hasan'da yapabilirdi,stoklar sayılacak,bir iki toptancıya telefon edilecekübirde dükkanın bozulan klozeti tamir edilecekti,Hasan bu işleri çok çok bir saatte yapabilirdi,ama Hasan, Orhan'ın, MAvi'ye yazdığı romana yeni sayfalar ekleyemezdi.Orhan yazdığı romanı dükkanda tutuyor,eve getirmiyordu,her yazmaya başladığında romanın enson yazdığı kısmını tekrar okuyordu.Bu yüzden dükkana gitmeden yazmak istemiyordu,Çünkü başağrısından enson ne yazdığını tam hatırlayamıyordu.
Amcası'' yorgunsun,motoru bırak benim arabayla git ''demişti ama Orhan'ın ehliyeti yoktuki,üstelik çok kötü araba sürüyordu.Orhan direksiyona geçince etraftaki bütün yaya ve sürücülerin hayatı tehlikede demekti.
Bir keresinde Maviyle telefonda konuşurken Mavinin söylediği sözü yanlış anlamış,onu sürücü kursuna gidiyor sanmıştı.Mavide ona ''benimzaten ehliyetim var'' demişti.Orhan içinde garip bir titremeyle''ehliyetin olmasına sevindim deyivermişti.Mavi o anda Orhanınaklından geçenleri,kalbine giren masum hayali bilmediği için onun boş bir laf ettiğini düşünmüş ve''aslında bizim sorunumuz her şeye cevap vermemiz,kendimizi konuşmak zorunda hisstmemiz'' demiş ve gülmüştü Orhana.Oysa Orhan o anda''Ben araba sürmeyi doğru dürüst bilmiyorum,ehliyetimde yok,olurda ilerde araba alırsak sen sürersin,banada öğretirsin.Ben kadına arabamı verilir diyen denyolardan değilim diyecekti.Orhan,Maviyle ilerde beraber olabileceklerini düşünmüş,ve arabayı hayalinde Maviye vermişti.Direksiyona sen otur demişti.tabii o anda bu düşündüklerini Maviye uzun uzun anlatmayı henüz erken bulmuş ve,Haklısın boşa doluya konuşuyorum demişti.
Adını anmaya cesaretim yok
Yüreğim eriyor,gittin gideli
Bir anlasam ya,o gidişini
Aklımı yitirdim,gittin gideli
İnandığım doğrular,hep yalan oldu
Sütün temizliğini herşeyden önde gören bu kör bakış benim hiç bir seçme şansı olmayan kızlara,önyargıyla bakmam için aslında yeterli sebepti ama yapmadım.Hayatımda hiçbie kızı,daha doğrusu hiç bir insanı seçme şansı verilmeden kendisinin bağlı bulunduğu ailelerinden ötürü dışlamadım,ve bu bence doksan üç yaşında ölen dedemden daha bilge yapıyordu beni.
Benim kızı sevmem,onun beni sevmesi,fikirlerimizin uyması,yüreklerimizin aynı dili konuşması yada salt aşk asla biriyle beraber olmama yeterli sebep değildi;
Nikah düşermiydi,zenginliği sorun olurmuydu,parayı çok seviyordu,ailesi yaramazdı,kız oğlan kız değildi,annesi kötü kadındı,aynı mezhepten değildi vs gibi bir yığın saçmalıklara bir yığın aşklar harcıyordum,harcattırılıyordum,Sadece ben değil,ülkemizdeki insanların çoğunluğu bu baskıyı yaşıyordu,ve bu beni çok rahatsız ediyordu.
Babamın süper ticari zekası sayesinde şehir şehir dolaşıyordumda asla oturduğumuz bütün şehirleri Türkiyemin koları olarak göremiyordum,Her kentte başka adetlere uymak zorundaydım ve adtler,töreler bir insan hayatından elbette önemliydi,büyüklerim için.
Sevgiye ve aşka yaban yetiştirilen yüreğimiz,önce annemin,sonra babamın ardarda vefat etmesiyle buhranlı bir yalnızlığa bürünüyordu,ve beni yalnız bırakıp ötelere giden büyüklerim,ailem,artık müdahale edemedikleri hayatımı nasıl şekillendireceğimi doğru öğretmemişlerdi bana
Sevgiyi kolay kabullenemeyen bir toplumduk,öfkelerimizi bağıra bağıra,hayranlıklarımızı sessizce fısıldamayı öğrettiler bize.Arkadaşımızın annesine mahalle meydanında rahat küfrediyordukta,sevgiliye seni seviyorum demek için böbrek taşlarımızı döküyorduk.
O sabah,yengesinin ve kuzeninin nişanlısı Ayşenin gürültülerine uyandı Orhan.
'' ayy kızzz,dışarı bak kar nasıl yağıyo''
''aaa gerçekten,kar yağıyo,kar''
Orhansa yatağında doğrulmuş,yengesine ve Ayşeye kızıyordu kendi kendine
''ne oluyor yaa sanki ilk defamı kar yağıyor Bursaya''
İlkdefa yağmıyordu belki ama,son yıllarda ilk defa bukadar erken düşüyordu kar bursaya,henüz kasım ayının başlarıydı ve geçen yıl otelcilerin yılbaşında bile Uludağda kar yoktu diye hayıflanmalarını duymuş olsa gerek,erken gelmişti,misafirliğe.Uludağ heryıl giydiği bu beyaz gelinliği her nisan sonu çıkarır,bir dahaki düğünü beklerdi.Her yıl aynı gelinliği giyen bu nazlı kız hiç bıkmazdı,hiç şikayet etmezdi binlerce insanın üzerinde tepinmesinden,ve bir gelinlik bir kıza bukadarmı yakışırdı.
Sevgi nedir?
Sevgi bir insanın bir başka insana, canlıya yada herhangi bir varlığa kendisine verdikleri için yada,onun varlığıyla hayatında bazı problemleri daha kolay hallettiği için duyduğu minnettir,Bu minnet duygusunun en yoğun ve şüphesiz en değişilmezini dünya üzerindeki her insan ailesine karşı duyar,kendisini doğuran,ve ona süt veren,hayat veren anneye,başta olmak üzere,babasına,kardeşlerine ve tabi dede ve ninesine duyar.
Daha sonra bunu yakın dostlar,arkadaşlar,akrabalar,öğretmenimiz,patronumuz,işçimiz,takip eder,yani o insanlarıda hayatımızın bir yerlerinde tutar,fikirlerine değer verir,kırmamaya özen gösteririz,çünki onların varlığını severiz.
Başka sevdiklerimizde vardır,köpeğimizi severiz mesela,bize komik,yada sadık gelir.karakterimizi yargılamadan bağlıdır bize,ve bu hoşumuza gider.kazağımız vardır,kimimizin kırmızı,kimimzin beyaz,biri armağan etmiştir,yada üzerimize çok yakışıyordur,onuda severiz,eskimesin,solmasın isteriz,
Bilgisayarımızı severiz,biri bize senin bilgisayarın dandik,dese içten içe bozuluruz,çünki onun bizim için yaptıkları önemlidir,bizi hayata yetiştirir,yazılarımıza klavye,duygularımıza ekran olur.severiz onu çünki o bizimdir.
Aşk gözlerinizde kaybolmaksa eğer
Bir yerel gazetenin,orta sayfasında
Hükümsüzüm
Mavi gözlerini,kaçırdın benden
Şimdi nasıl yaşarım
ben evli bir bayan olarak bu söylediklerinizi(allaha şükür) yaşamıyor olsam da yaşayan birçok kadın adına %100 doğru bulduğumu belirtmek istiyorum ve samimi yazınız için tesk ediyorum.kaleminize sağlık...