Sana hiç şemsiye tuttu mu?
Yağmurun altında, sırılsıklam,
Kendi ıslanırken seni korudu mu?
"Şemsiyemiz yoktu," dedi usulca,
"Ama hep omzunun altına alırdı beni,
Ellerim üşümesin diye ceplerine saklardı."
Gece, ışığının büyüsünü kaybetmiş bir yıldız gibi
Düşer eski kalbime, derin gölgeler içinde.
Burada, toprak ve zaman arasında,
Bir yalnızlık parçası kalır rüzgârla gelen.
İçimde bir orman, sessiz ve derin,
Bu toprak, ne çok ağıt bilir,
Her damlası acıyla sulanmış,
Her taşında bir hikaye,
Bir kök, bir can, bir umut saklı.
Yüzyıllardır döner bu çark,
Bir rüzgarın hüzünle taşıdığı
Gözyaşlarıyla yıkanmış sokaklar,
Yıldızlar bile saklanmış,
Sıcak bir çaydan daha soğuk gecelerde.
Sevda, dilimde yankılanan bir şarkı,
Bir dağ gibi dikilirim önüme dizilen haksızlığın,
Kara toprakta çatlamış nasırlı eller,
Taşlar bıçak gibi yüreğime saplanır,
Fukaralığın yasını tutar buğday başakları.
Bir çocuğun gözlerinde soğuk gece,
Ve büyüdük sandılar, çünkü gülümsedik,
Kimse bilmedi, kaç fırtına sustuk.
Kaç geceyi gözyaşıyla örttük,
Kaç sabaha içimizde bir mezarlıkla uyandık.
Her bahar açan çiçeklerimiz vardı,
Bir suskun sır var göğsümde saklı,
Ne ateşe döner ne küllere serpilir,
Bir elif gibi dik, bir yâr gibi mahzun,
Öylece bekler; ne ileri gider ne geri.
Her gece karanlıkla sulanır yüreğim,
Bir deniz düşledim, karanlıkta kaybolmuş,
her dalgası bilinmeyenlere açılan bir sır.
Zaman, incecik iplik misali, dokunduğum her yerden çekiliyor,
yavaşça eriyen mumlar gibi tüketti yolları.
Ruhum, acıya bölünmüş bir ayna;
her yansıma ayrı bir yara,
Bir kahverengi gökyüzüdür bu,
Dağların belini bükmüş rüzgârı var,
Yedi tepeden süzülüp gelen türkülerin sesi,
Kavruk ellerde çatlamış buğday taneleri.
Bir çocuk güler, toprağın kıvrımlarında,
Anasının zeytin gözleri, kızıl akşamüstünde.
Yollar uzar, dağlar serin,
Gurbet ellerde yüreğim sönük.
Bir zamanlar köyümde,
Kıyametin bile sessiz kaldığı,
O sevda dolu bahar günlerinde.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!