Bir iz peşinde koşuyor gözlerim,
kırık düşlerden kalan renkleri topluyorum.
Göğün mavi perdesi çiziklerle dolu,
bir ressamın unuttuğu fırça darbeleri,
yağmuru bekleyen bulutların izdüşümü.
Göğün mavi sessizliği,
Bir ahenk içinde süzülen kuşların kanatlarında,
Kayıp bir rüyayı fısıldar sabaha,
Yalnızlığın büyüdüğü bir anda.
Zaman, gölgeleri kovalayan bir rüzgar,
Bir boşluk var,
Gözlerinin kıyısında duruyor,
Rüzgarın gittiği yere sığmayan,
Dalgaların kırıldığı o görünmez çizgide,
Bir soluk alıp,
Yaralı bir martı gibi,
Bakışların derin, bir çölün kumunda,
Karanlık gecelerde bir yıldız gibi.
Düşlerin esintisi, bir fısıldayan sır,
Göğün kanatlarında yankılanan bir niyaz.
Sonsuzluğun kapısında bir eşikte,
Derin bir akşam vakti, gökyüzü kıyametin eşiğinde,
Mavi ve morun iç içe geçtiği bir kanvas,
Göz alabildiğine uzanan gök,
Kendi renkleriyle haykırıyor yeryüzüne.
Bulutlar, pembe ve turuncu,
Alev alev yanıyor, birer muşamba gibi,
Gölge düşer gönlümün kervanına,
Hüznün su kenarındaki suskunluğu ile,
Delilik rüzgarı eser dağlardan,
Akı karasından ayırır, aşkın bir suyu ile.
Her bir kelime, bir kehanet sanki,
Bir ses var içimde,
Geceye karışmış, sessiz bir fırtına gibi,
Unutulmuş sevdaların peşine düşen,
Kendini bir daha bulamayan adımlar gibi.
Hangi şehir bu?
Sırtımda bir yük, eski taşlardan,
Köyün sesi, tütün dumanında saklı.
Ağaçlar, uzun bir sırrın bekçisi,
Her yaprak, bir kayıp hikaye.
Zaman, yavaşça sürüklerken beni,
Bu sokakların bir sahibi yok,
asfaltı dökülmüş, kaldırımları çatlak.
Ayak izleri zamanla silinmiş,
ama yoksulluk hâlâ taşlara sinmiş.
Bir çocuk, eski bir bisikletin hayalini sürüyor,
Yollar sessiz, adımlar kayıp,
Bir zamanlar yürüdüğüm o patikalarda.
Her köşe başı bir başka hatıra,
Ama hiçbiri kalmadı,
Beni bekleyen bir kapı bile yok artık.
Bir zamanlar güvenle adımladığım toprak,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!