Bir saat kulesinin gölgesinde unutulmuş bir sır,
her akrep ve yelkovan dansında
biraz daha düşüyor zamanın girdabına.
Çatlamış bir aynanın önünde durur gibi,
kendimi seyrederim; kırık, eksik, yarım.
I.
Ruhumun yarığında yankılanan derin çığlıklar,
Her adımımda boşluğun duvarlarına çarpıyor,
Bir fırtına gibi sarıyor beni gecenin kollarında.
Toprağın bağrında inleyen sesler,
Dertle yoğrulmuş çamurdan anılar,
Bıraktım ardımda yıkık duvarları,
Gözlerim dolu, ruhumda pranga var.
Yıldızlar düşer, geceyle birleşir,
Burası hayat değil dostum,
Bir cellat pazarı:
Kim daha az korkarsa
Ona biçiliyor idam ipi.
Bir çığlık var içimde dolanan,
Zihnimde yankılanan fısıltılar dinmez,
Geceler döner, ruhumda hüzün,
Gözlerim kanar, yüreğim nefessiz kalmaz.
Her köşede bir gölge, her adımda bir iz,
Yalnızca çocukların gözlerine güveniyorum artık.
Kir tutmamış bir gülüşün içine saklanmış
küçük bir güneş gibi duruyorlar orta yerimde.
Bir tek onlar yürüyünce ayak izleri çiçek açıyor.
Bir tek onlar bakınca sokak lambaları utanıyor yanmaya.
Bir zamanlar güller açardı avuçlarımda,
Şimdi ellerim, unutulmuş bir yangın yeri.
Hâlâ sinmiş duman kokusu,
Dilime düşmüşse de bir zamanlar aşkın adı,
Artık her hece suskun, her kelime küskün.
Cömertlik, insanı insan eden değer,
Bir el verirsen, kalpten eksilmez hiçbir şey.
Bilgi de paylaşıldıkça artar, büyür,
Bilin ki iyilik, yürekte filizlenir hep.
Dostlukta çıkar olmaz, yüce erdemdir,
Kimlik sorulmazdı dağda,
rüzgâr hangi halktandı,
yağmur hangi millettendi ki?
Bir bulutun soyunu sorgulayan,
düşer mi toprağa insafla?
Toprak kokusu sinmiş ellerime,
Çatlak taşların arasından fışkıran yeşil otlar,
Her sabah uyanır gibi dağlar, yüzyılların uykusundan.
Çınar ağaçlarının gölgesi, ağır bir örtü gibi serilir yerlere,
Bir çocuk gibi sarılır toprağa, hasretle.
Her dalında bir hikâye, her yaprağında bir şiir gizli,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!