Tebeşir tozuyla örtülmüş ellerinde
Çizilir hayatın hatları, çizgilerle.
Her sabah aynı sıralar, aynı yüzler,
Ama yılların göğsüne saplanan bir suskunlukla,
Bakarsın gözlerime—bir şeyler anlatır sessizliğin.
Rüzgar değirmenlerine vurulmuş bir yürek,
Tepeler çağırır, ufukta sessiz bir serzeniş.
Kırık bir hayal, dökülen yapraklar gibi,
Her adımda biraz daha eksilir sevda.
Yorgun at, yokuşlarda titrerken,
Etekleri rüzgârla savrulan bir cümle gibiydi şehir,
Kaldırımların alnına yazılmış yarım yamalak hikâyeler.
Adam, gömleğinin yakasında unuttuğu bir baharı
Düğmelerine iliştirip çıktı sokaklara.
Çay bardaklarında demlenen hayaller,
Tütün tarlalarında yükselir buğulu sabah,
Sis, göğsümde bir nefes gibi dolarken,
Yavaşça uyanır doğa, gizemli bir düşte,
Çiğ damlaları, kıymetli bir mücevher gibi parlar.
Ağaçların gölgesinde saklı bir sessizlik,
Bu topraklar bana dar,
dağlar üstüme kapanır,
gökyüzü gözlerimden kaçar.
Bir zincir gibi dolanır boğazıma
hava, su, insan kokusu;
özgürlük nefes almaksa,
Kırların sessizliğinde bir çınar gibi,
köklendi yorgunluğum bu topraklara.
Gök, saçlarına bulutlar düşürmüş,
rüzgâr, eski türküleri anlatıyor bana.
Kalk, ey yoksulun kemikleriyle yoğrulmuş dağ!
Kalk da anlat bu suskun ovalara
Nasıl kızıldır bizim gözümüz,
Nasıl yırtıktır anamızın yeleği,
Nasıl dikiş dikiş ağıt örer bacımızın sesi!
Bir ağaç gibi durdum,
köküm geçmişte,
gövdem bugünde,
dalım, uzak bir yarına uzanır gibi...
Ne bir kazanç için doğdum
Uçsuz bucaksız bir deniz var,
Dalga dalga, gümüşten zillerle çalıyor,
Yaz güneşinde parlayan kumlar,
Kıvrılarak düşen çocuk gülüşleri gibi,
Sıcak ve neşeli, parmak uçlarına kadar.
Bir tütün kokusu dökülür göğsümde,
Sağanak bir ağıt savrulur dağlara.
Çiğnenmiş izler, yırtık haritalar,
Bir kırık küp sızar içimde.
Kim bilir, hangi dağ başında?
Kim bilir, hangi kızıl damarda yatar düşlerim?




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!