Kalk, ey yoksulun kemikleriyle yoğrulmuş dağ!
Kalk da anlat bu suskun ovalara
Nasıl kızıldır bizim gözümüz,
Nasıl yırtıktır anamızın yeleği,
Nasıl dikiş dikiş ağıt örer bacımızın sesi!
Bir ağaç gibi durdum,
köküm geçmişte,
gövdem bugünde,
dalım, uzak bir yarına uzanır gibi...
Ne bir kazanç için doğdum
Uçsuz bucaksız bir deniz var,
Dalga dalga, gümüşten zillerle çalıyor,
Yaz güneşinde parlayan kumlar,
Kıvrılarak düşen çocuk gülüşleri gibi,
Sıcak ve neşeli, parmak uçlarına kadar.
Bir tütün kokusu dökülür göğsümde,
Sağanak bir ağıt savrulur dağlara.
Çiğnenmiş izler, yırtık haritalar,
Bir kırık küp sızar içimde.
Kim bilir, hangi dağ başında?
Kim bilir, hangi kızıl damarda yatar düşlerim?
Gökyüzü, pas tutmuş bir çatı gibi yıkılıyor usul usul,
Binalar dizilmiş askıya alınmış hayaller gibi,
Sokaklar, yaralı bir yıldızın son nefesi,
Ve bizler, o sokağın köşesinde unutulmuş bir şiir.
Koridorun uzun, sessiz yankıları,
Paslanmış bir kapının aralığından sızar,
Tebeşir kokan duvarlarda
Bir an, gözlerin bir deniz,
Göğsümde kabaran fırtına gibi.
Sen, kırık sıranın gölgesinde oturur,
Sıcak yine, Urfa’nın taş sokakları,
Toz yükselir ayaklarımın altında,
Bir çay ocağında oturmuşsun belki,
Fincanda telve, gözlerinde derin bir hüzün.
Balıklıgöl'de suyun sesi yankılanır,
Gözlerin var ya…
Balıklıgöl gibi…
Biraz fazla baksam dile gelirim,
Taşa dönerim, susarım.
Adını içimden bile anmam korkudan.
Yükselir dağlar maviye,
Göğe erişir umutlar her sabah,
Sessiz sokaklarda yankılanır,
Kalbin usulca atan çığlığı.
Güneş doğar Harran ovasında,
Sabahın erken vaktinde doğan bir ışık,
Yüce dağların ardında yükselir, sessiz ve ağır,
Tozlu sokaklar yankılarla dolu,
Bir adım sesi, bir yürek atışı, rüzgarın anlattığı sır.
Urfa’nın kızıdır o, narin ve kudretli,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!