Bir gece var, içinden hiç çıkılmayan,
Zaman orada kör, adımlar sağır.
Açılmış yaralar sarılmaz bu şehirde,
Her köşede bir kayıp, her anı yarım kalmış.
Gözler, boşluğa emanet,
Ruhlar kirli yağmurlarla yıkanmış.
Gözlerin,
Uykudan yeni uyanmış bir sabah gibi,
Nazlı ve sakin,
Dünyaya umutla bakıyor.
Peki Sana hiç çiçek aldı mı?
Durdu, gözleri uzaklara gitti,
Belli ki bir bahar sabahına döndü,
İç çekti, usulca dedi:
"Bana aldığı fistanlar hepsi çiçekliydi..."
Şehir, sığ sularda yüzen bir kayık gibi,
Her an bir fırtına bekler, göğün gözlerinde.
Binalar, kudretli ağaçlar gibi uzanırken,
Kökleri, yalnızlık topraklarına saplanmış.
Yolda yürüyen insanlar, geçim derdiyle yarım,
Gözlerinde birer deniz, ama hepsi bulanık.
Gecenin koynunda bir şehir uyurken,
ben ayaktayım,
birkaç sokak lambasının titrek ışığında,
adımlarım yankılanıyor tenhalıkta.
Bir şehir var ki sokakları,
Hikâyelerle dolu, ama boş,
Her köşesi bir sır,
Her rüzgârda savrulan bir yalan.
Gözlerimde tozlu bir hatıra,
Gece iner, bir sancı gibi,
Şehrin omuzlarına yük olur karanlık.
Binalar iç çekerek doğrulur,
Birbirine yaslanır sokak lambaları.
Suskun duvarlar eski hikâyeler mırıldanır,
Şehrin solgun gözleriyle bakıyor bana,
Her köşe başında bir hikaye,
Unutulmuş, yarım kalmış, kaybolmuş.
Kaldırımlar, üzerinde yürüyen binlerce adımı hatırlamıyor,
Her biri bir zamanlar umutla dolu,
Şimdi ise sessiz bir yas gibi ağır,
Bir sabah uyandım,
çaydanlığın altı yanıyordu ama üstü hâlâ soğuktu.
İşte bizim memleket gibi:
Ateşe yakın ama hiç ısınamamış.
Pencereden baktım da,
Bir çay demliyorduk seninle,
üzerinden ömür geçmişti.
Oysa konuşmalarımız,
yeni yıkanmış çamaşırlar gibi
asılı kalmıştı hatıraların ipinde.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!