Bir şehir var ki sokakları,
Hikâyelerle dolu, ama boş,
Her köşesi bir sır,
Her rüzgârda savrulan bir yalan.
Gözlerimde tozlu bir hatıra,
Gece iner, bir sancı gibi,
Şehrin omuzlarına yük olur karanlık.
Binalar iç çekerek doğrulur,
Birbirine yaslanır sokak lambaları.
Suskun duvarlar eski hikâyeler mırıldanır,
Şehrin solgun gözleriyle bakıyor bana,
Her köşe başında bir hikaye,
Unutulmuş, yarım kalmış, kaybolmuş.
Kaldırımlar, üzerinde yürüyen binlerce adımı hatırlamıyor,
Her biri bir zamanlar umutla dolu,
Şimdi ise sessiz bir yas gibi ağır,
Bir sabah uyandım,
çaydanlığın altı yanıyordu ama üstü hâlâ soğuktu.
İşte bizim memleket gibi:
Ateşe yakın ama hiç ısınamamış.
Pencereden baktım da,
Bir çay demliyorduk seninle,
üzerinden ömür geçmişti.
Oysa konuşmalarımız,
yeni yıkanmış çamaşırlar gibi
asılı kalmıştı hatıraların ipinde.
Sen gelmeden,
çok şey eksikti ama adı yoktu.
Camlar buğulanmazdı mesela,
çaylar ılıkken içilirdi
ve akşamlar biraz fazla suskundu.
Sen kalktın,
Sessizlik yüzünden kalktı önce,
Sonra sandalye biraz öksürdü,
Ve kapı, biraz da utanarak aralandı.
Ayakkabılarını bağladın,
Bir bıçak gibi iner gece,
Kesip ayırır kalbinin derinliklerini.
Sadece karanlık bilir, hangi damarı kestin de
Kanıyor hâlâ unutulmuş yaralar.
İçinde sessiz bir ameliyat sürüyor,
Anestezisiz, gözyaşların akarken bile fark etmeden.
Bir çöl var içimde, sessiz ve susuz,
Kumlar savruluyor, rüzgarın bilmediği bir yerden,
Gözlerimde hiç okunmamış kitapların sayfaları,
Her harfi kırık bir hikaye dökülüyor avuçlarımdan.
Zaman, bir kum saati gibi akıyor,
Toprak kokusu sinmiş eski bir duvar,
Dilin var mı, suskun taşların?
Her bir çatlağında zamanın ağır eli,
Kim bilir, hangi adımlara şahit?
Çatlakların arasında gömülü sırlar,
Gözleriyle konuşanlar, hepsi sustu,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!