Bir dolabın derinlerine saklamışlar,
Eski fotoğraflarımı,
Kağıttan gemilerimi,
Ve hiç gerçekleşmeyen dileklerimi.
Zaman yavaşça örmüş üstünü,
Yalnızlık, derin bir okyanus gibi,
Suyun dibinde gizli hayaller,
Bir kıyı arayışında kaybolmuş düşünceler,
Deniz, benim dostum, beni anlayan tek ses.
Gece, yıldızlarla bezeli bir örtü,
Zaman nedir, diye sorma...
Duvara asılmış bir yalancı tanık,
Saniyeleri tespih gibi çeken yaşlı bir dede gibi,
“Biraz daha sabret evlat,” diyor,
Ama sabır, ekmeğe sürülmüyor bu devirde.
Sabır, yüreğin en derin yerinde,
Ne fırtına söker, ne ateş ezer.
Kibrin gölgesi düşse de üstüne,
O yine susar, yine demler.
Bir gece var, içinden hiç çıkılmayan,
Zaman orada kör, adımlar sağır.
Açılmış yaralar sarılmaz bu şehirde,
Her köşede bir kayıp, her anı yarım kalmış.
Gözler, boşluğa emanet,
Ruhlar kirli yağmurlarla yıkanmış.
Gözlerin,
Uykudan yeni uyanmış bir sabah gibi,
Nazlı ve sakin,
Dünyaya umutla bakıyor.
Peki Sana hiç çiçek aldı mı?
Durdu, gözleri uzaklara gitti,
Belli ki bir bahar sabahına döndü,
İç çekti, usulca dedi:
"Bana aldığı fistanlar hepsi çiçekliydi..."
Şehir, sığ sularda yüzen bir kayık gibi,
Her an bir fırtına bekler, göğün gözlerinde.
Binalar, kudretli ağaçlar gibi uzanırken,
Kökleri, yalnızlık topraklarına saplanmış.
Yolda yürüyen insanlar, geçim derdiyle yarım,
Gözlerinde birer deniz, ama hepsi bulanık.
Gecenin koynunda bir şehir uyurken,
ben ayaktayım,
birkaç sokak lambasının titrek ışığında,
adımlarım yankılanıyor tenhalıkta.
Bir şehir var ki sokakları,
Hikâyelerle dolu, ama boş,
Her köşesi bir sır,
Her rüzgârda savrulan bir yalan.
Gözlerimde tozlu bir hatıra,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!