Ceplerimde misketler
Ve ellerimde
Çocukluğumdan kalma
Kırık bir oyuncak.
Sesimde hafif bir titreme
Gözlerimde uykusuzluktan kalma
Cinayetler, bizim cinayetlerimiz;
Öldürdüklerimiz ve bedenlerini hapsettiklerimiz.
Yaşamlarımız, katlettiklerimiz;
Kendimize yenik düştüklerimiz.
Biz, hep suçlu lakin ak kaşığı dünyanın
Bizim ellerimiz vardı açılan, tanrının sonsuz rahmetine,
Ellerimiz vardı yüreklerimizle bir ve aşk ile çarpıntılı.
Ellerimiz vardı, kesilmeden evvel insanlardan
Ve aşklarımız vardı çoğul ve herkesten daha kalabalık.
Önce ellerimiz açılan, kapandı kanla dolarken,
Yüreklerimizdeki çarpıntılar sevinçten uzak, sancılı.
Bizim bu yorgunluğumuzu alıp nereye koysak bilemedim
Nereye sığdırsak bu akşamın üstü bekleyişlerimizi
Kapı zillerinin gürültülerini, duvarlar ardındaki uğultuları
Türkülerimizi, şiirlerimizi, iç çekişlerimizi, kokusu kayıp çayımızı
Bizim bu ürkmüş sesimizi alıp nereye koysak bilemedim
Çirkin adamım bilirsin,
Lakin gün batımından kopan
O ateşten saçların ısıttı mı,
Güzelleşirim birden.
İçmeme gerek yok,
Bugün günlerden şey,
Ney,
Şey işte, adı olmasın.
Adı olmazsa olur mu,
Her şeyin adı olur mu,
düş görmüş bir çocuğun ressamlığında
elleri ürkek bir sabahın boyalı kaleminde
kuşlar uçuyor rengin her bir tonunda
gök kuşağı ardı sıra uzayan
kasvetin daim olduğu yüreğime sen;
Kırık bir tarak ve kenarları sivri bir ayna
Cepte iki büklüm yaşayan
Çamurlardan çıkan bir kısrak
Yarı beyaz yarı gri siyah karışık
Mezar büyüklüğünde geniş duvarlar
Rengi sökük bir elbiseyim,
Şu dikişi bozuk dünyada.
Ne gecem gece, ne gündüzüm gündüz,
Şu akışı bozuk zamanda.
İklimim belirsiz, mevsimim anlamsız,
Sen diye diye şiir diyen bir yüreğin,
Çatlamışlığıysan sen;
Tanrı da sensindir elbet,
Susulmuşluk da.
Çatlağından sızanda,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!