Puslu şafaklarda ne Tahirler görmüşüm Zührelerini kaybetmiş, ne Zühreler görmüşüm Tahir'den bîhaber. Kir tutmayan aşkı lekelemiş yürekleri. Cellât olup vurmuşlar keskiyi aşkın en narin yerine. Sonra silmişler ellerini kirli sûretlerine. Aşktan akan kanı ise, toprak emmiş. Öyle sinmiş ki aşk toprağa, hiç beklenmedik bir an baş vermiş. Rengi kan rengi, tutması zor dikenlerle
çevrili bir çiçekmiş boy veren göğe. O günden sonraysa aşkın adı gül, gülün adı aşk olmuş bilene bilmeyene. Ve yalnızca gerçekten âşık yürekler tutabilmişler onu avuç içlerinde. Kendisini kanatanıysa, o dakika tanırmış gül içende hissettiği tek bir ürpertiyle. Dokunamazmış ona aşkta kirli kimse. Kanarmış kanatırmış kirli avuçları
Peki, öyle ise söylesenize;
Şimdi ben avuçlarımda can bulan gülleremi inanayım, yoksa yâr için çarpan yâre hasret yüreğimin güle olan öfkesinimi sorgulayayım.
Yüreğim derki özüne: eğer gül avuç içlerinde hayat buluyor ise, söylesene bana o zaman sevdiğin nerede?
Güle döndüğümde ise, gül bakar gözlerime ve der ki:' sevdiğin içinde, her hücrende. O yüzden kanamadım senin ellerinde.'
BASKA BIR BEN
Artık yaşamın kulağıma fısıldadığı replikleri söylemekten yoruldum. Ben sensiz hiçbir şeyle baş edemiyorum adı hayat olan bu kocaman tiyatro sahnesinde. Üzerime verilen ve ömür tüketen bu rolü sensiz taşıyamıyorum anne.
ÇISE
Çok yorgunum. Boynumu bin kat asan yükleri göğüslemek bir yana birde sensizliğin sızısı eklenince göğsümün tam ortasına kor halinde, ömrüm alev alev yanan bir volkana dönüyor
Yanıyorum kor, kor. Alev, alev. Duman duman yanıyorum. doyamadıgım sevgini arıyorum en çokta. Tek bir gün tek bir saniye nefesin vurabilse yüzüme, sarıla bilsem sana kucaklar dolusu, aglıya bilsem omuzlarında hıçkırmaktan yorulurcasına, kokunu çekebilsem içime ciğerler dolusu, soluyabilsem seni buram, buram.
Dünlerimi yarınlarımın hayalleri ile oyaladım yıllarca. Mutluluğu iteleyip, hüznü soluduğum, vefayı unutup ihaneti yaşadığım yıllarım var benim. Acıyı borçlu olduklarımı sıkı sıkı tuttuğum, insanlığım adına insan olmaktan çıktığım zamanlarım, hak edilmemiş acıların, sorgulanan nedenleri ile tükenen arabesk günlerim ve içimin acılarına ortak olma güdüsüyle sevdiğim yalnızlığım var benim.
Oysa bir zamanlar papatyalardan taçlar yapardım uzun siyah saçlarıma. Gözlerimin ışığı söndürürdü günü. En çok gülüşlerimi severdi güzel annem. Kayan yıldızlardan tuttuğum dilekler kabul olacak sanırdım. Her sabah içimin söylediği şarkılarla karşılardım günlerimi. Vefasızlarla baş edebilmenin güçlüğünü, yaşamın gerçek yüzünü, yangın yerlerinde soluk almanın ölümcüllüğünü bilemeyecek bir ömrüm vardı benim.
Şimdiyse yaşamıma yeniden yağmurlar yağdırıyorum her damlasıyla bir daha yeşerdiğim, tazelendiğim. Önce kendime güveniyorum artık. Ve yaşamımızın kaçınılmaz gerçekliğinin yalnızlığımız olduğunu biliyorum bu günümde. Yalnızlığımız ve onun değişmezliğinin yegâne delili: doğumumuz, ölümümüz.
Ben zorunlu yalnızlığımla büyüdüm sanırım. Küçük bir kızın sızılarından, sancılarından doğurduğum bu gün ki kadını. Hayata baktığım penceremin camlarını kırdırmadım kirli ellere ve o kırıklardan sızdırmadım hiçbir kiri, pası. Ellerim hep temiz kaldı benim.
Ve şimdi gururla gördüğümse; onca yoksunluk, kimsesizlik içerisinde her şeyi olan hiçbir şeysiz insanlardan olmadım. Tam zıttı; çevresinde hiçbir şeyi olmayan ama çok şeye sahip bir kadındım ben.
Üzerimden çıkarttığım en kirli elbisem dünümde bıraktıklarım. Acılarım, can yanmalarım, sızılarım, yorgunluklarım; sizin göz ardı edilemez katkılarınız var bu günümde. Ellerinden tutarak büyüttüğüm hüzünlerim, sizsiniz yüreğimin hamurunu değiştirmeden ona baştan şekil veren. Ve hayat sensin bana hep ertelenen bir yaşamın hiç yaşanmamaya mahkûm olduğunu öğreten.
Acemice bir kaçıştı yine bu yaptığın. Oysa tüm bu zamansız vedalaşmaların neticesi, en ağır bedeli ödeyen, haybeye tükenen, can acımız gözden sakınılan sevdamızdı.
Hatırlar mısın nefes almanın o en zor olduğu günü. Suçlu bir tedirginlikle gözlerine o kadar yakından ilk kez baktığım günü.
Sana dair düşünülen akılda söylenmek üzere biriktirilen her şeyi unutmuştum gözlerinle. Birbirini o ana dek tanımayan, kaybolmuş iki insan giydik sanki. Sen yalnızca titreyerek bakıyordun bana. Avuçlarımın içerisinde, avuçlarının terlediğini hissetmek yaşadığım ve yaşanılası en kutsal zamandı senden yadigâr ömrüme. O zamanlar ihtimal veremezdim böylesi kırılgan ve bitmeye gebe bir sevda olduğuna. Sen solunası en doğru şeydin benliğimde. Sana tüm hırçınlığıma rağmen, özümde içimde sorgulamadığım tek gerçeğimdin benim. O gece hiç şaşırmadığım kadar şaşırmıştım kendime de. Saniyelik iç konuşmalarımı hatırlıyorum da. Kendime inanamamak. Mutluluktan ve tedirginlikten soluklarımın düğümlenmesi ve ilk kez hissettiğim kokun. İçim de titreşen sevdaya, sana ve yaşama inanç.
Şimdi düşünüyorum da son soluğum kesilmeliymiş benim o anda, hayat boyu bu kadar inandığım tek insan. Son soluğum kesilmeliymiş senin yanı başında.
İyi ki doğmuşum…
Bu yanlığın tek nedenisin sen biliyorum…
Korkma ey yar
Sensizliğe kapadığım gözlerim şahittir
Her gün bitimi ölmelerime
Uzak diyarlardan sızan ışıklar eştir
Yalnızlığımın dinginliğine
Bu defa söz sana
……Allah’ın emri bir sevdaydın sen bana.Öyle kutsaldı ki varlığın, şefkatle bezenmiş bir huzurdun içimde en çokta.Küçücük bir serçe yüreğindeki ürpertiyle sevdim ben seni.hep kırılgan,hep nahif.Kalbimin her atışında adını zikreder gibi içimden geçenim oldun sen.sensiz yaşanası tek bir gün düşünmedim hiç.tağki mahcup gülüşlerimin yerini acıdan canı çekilmiş göz yaşlarım alana dek.
……bu gün telsiz duvaksız bir gelinin hüznü var yüzümde.bir tek sana zaaflarımın ölüm günü bu gün.adına tükenen umutlarım bir daha ömrümde hiç senden öncesi gibi yeşermeyecek. Bir daha hiç kimseye kalbim böylesi sırsıklam gülmeyecek.
Tüm şarkıların sustuğu yerdeyim şimdi. İki bebek var iki avuç içimde. Birinde kızım. Gönlümün sustuğu yerinde başlayan, unutulmayan çocukluk ezgilerimin en gerçek hali. Uzun siyah saçlı, gözleri ismi gibi direnç timsali. Diren kızım, benim kızım. Sol avuç içimde ise oğlum var. Şartsız kaidesiz her savaşta galip oğlum. Savaş oğlum, galip oğlum, benim oğlum. Gözleri ateş gibi bakan; her baktığımda ömrüme şükrettiğim oğlum.
Suskunum, susmaların yorgunuyum. Zehir zemberek tüm duygular içimde. Gök mavisi umutlarım başka iklimlerde. Bu sefer yangınlar sönmüyor, sessizliği suskunluğu hissettiğim günümde. Tamamlanmış bir yalnızlık yaşamım. Şimdi biliyorum hep var sandığım bir yoksun sen. Koskoca bir ömrü haybeye feda edişim. Sana kızıp çocukça kendimi öldürüşümsün. Anne olamayışımsın sen. Avuç içimde bir kız ve bir oğul sıcaklığını hissedemeyişimsin. Yüreğimin bir yanını hep eksik bırakanımsın. Sen benim hayata karşı inadım, inancım, yılmayışımsın. Aslında hiç olmayanımmışsın.
Çok uzun yıllarımı aldı gözümden düşmen. Yıllarca tüm masumiyetimle içimde büyüttüğüm, varlığından bir masal kahramanı dirilttiğim sen; aslında kahramanda değilmişsin. Çünkü hiçbir kahraman kendi masalının kötü sonu olmaz. Sen bundan sonra figüran olabilirsin. Çünkü yüreğimi beni hiç bilmemişsin.
Tüm kelebek tenlerimi adına sakladığım; sen tekbir hücreme bile değmezmişsin.
Üzgünüm yıllardır içimde büyüttüğüm yavrum, kızım, oğlum. Üzgünüm size ninniler yerine gönlümün ağıtlarını dinlettim. Üzgünüm size onuru, sevdayı, sevgiyi öğretemedim. Üzgünüm, kendi masalımdan arınıp size anne sesinden masallar dinletemedim. Tarçın kokulu mutfaklarda besleyemedim sizi. Uyumanızı izleyemedim. Sizinle birlikte şarkılar söyliyemedim, gülemedim, üzülemedim. İlk aşkınızı, kavganızı, kaygınızı dinleyemedim. Üzgünüm ateşinizi ölçüp başınızda sabaha kadar bekleyemedim.
Üzgünüm yavrum, kızım, oğlum sizi doğurup büyütemedim. Size doğru babayı seçemedim.
Adını bilmez kimse, sen yüreğimin her gün biraz daha derinlere saran yaralarının kanısın. En büyük kimsesizliğim, yavanlığım, yalnızlığım. Sen tüm doğrularımı yanlış yapan adamsın.
Öyle özledim ki seni. Kokunu, ellerini, sesini, uykunu izlemeyi, yemeklerini pişirmeyi, seninle yürümeyi hatta kavga etmeyi.
Sen öfkelerimi özlemlerimin önüne geçiremediğim, hayat boyu affetmeyeceğim tek adam. Canımdan canlarımı kopartan, benden tek solukta vazgeçen babamsın.
Gölgemsin ayaklarımın dibinde. Bir seslenişsin dünümden bu günlerime’ benim ömründeki en büyük yalan’ diye.
Şimdi iki ayrı coğrafyayız. Mevsimleri birbirine yabancı, acıları aynı. Artık ellerinin yumuşak ağırlığını hissedemiyorum üzerimde. Yerle yeksanlarım, tüm ateş i lügatlerim, gönlümden atmaları beceremediğim, sözleriyle delik deşik edildiğim, yoksunluk gerçeğim. Kovulduğum gönlünden gidemediğim, geçsem geçemediğim babamsın benim.
Yerleşkesi yüreğimin tam orta yeri, acımsın. Rezilliğim, dilinden dökülenlere inanamadığım, uykularımın en amansız yerlerinde ağlayarak uyanışlarım. Sen varlığıyla yaralandığım, yokluğuna dayanamadığım babamsın.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!