İki cihan güneşi, dünyamıza gelmeden,
İnsanlık haysiyeti, ayaklar altındaydı.
Kızgın çöl kumlarına diri-diri gömülen,
Kızların çığlıkları vicdanları yakmazdı.
Sade bir selam yeterdi,
İlişkiler dostaneydi.
Herkes sözünü tutardı,
İlişkiler dostaneydi...
Kötülerle düşen kalkan,
Kötülükle itham olur.
Yılan çıyanlara, kalkan,
Soyu kayıp bir ham olur.
Fikri varken her hususta
Bazen pek suskun durulur.
Üç maymunu oynar usta
Oyun yeniden kurulur.
Ortak akıl tutsak oynar körebe,
İmralı, Kandil’de gezen gezene.
Şerefsiz her barış savaşa gebe,
Vicdansız cüzdanda yüzen yüzene.
Firari gül eğlen ben yasındayım,
İnadına görmek istemiyorsun.
Belalı bir ömrün ortasındayım,
İnadına görmek istemiyorsun.
Bütün masalarda ayak takımı,
İnan inciniyor, Türklük gururum.
İşgüzarlar devrin kıyak takımı,
İnan inciniyor, Türklük gururum.
Haram denizinde üryan yüzenler,
Ölmüş fare gibi şişer İnşallah!
Mazluma masuma kuyu kazanlar,
Kazdığı kuyuya koşar İnşallah!..
Kendi ölümünü tasavvur eden,
Daha kaç nefesi vardır bilmeden,
Ölüm idmanında savrulup giden
İnsana gülmenin çilesi düşmüş.
Bilinmeye varken her yaratılmış,
Selamını kesse güneş, toprağa,
Tenezzül etmese toprak, havaya,
Nasıl gelecektik bizler dünyaya?
Hayata yön verir hoşgörü, ahenk,
İnsana toprakça, tevazu gerek.
Merhaba Özcan abi. :) kaleminize hayran kaldığımı belirtmek isterim. Kendinizi tanıttığınız bölümdeki yazıyı da ayrıca çok beğendim.