Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Nerdesin? Bir iz bırakmadan ağaç diplerinden
Hangi sabra tat vermeye gitti ayak diremelerin.
Kök saldığından beridir edebiyat topraklarıma
Şiir meyveye durdu; olgunlaşıp gölgene düştü.

Kitap hayat ağacını anlatır dal dal budak budak

Devamını Oku
Osman Demircan

Bu nasıl bir şehir. Apartmanlarında, bir çocuğun ev çizimlerindeki hayaller bile yok. Birbirinine dayanan apartmanların, insan içine çıkacak halleri yok. Bu nasıl bir şehir. Yolları kananilazyon tünelleri, arabaları lağım fareleri. Düştüm bir çukuruna şehrin, insanlar seyretmekte beni. Çocuklarım ağlamaklı ve garip. Nerdesiniz gurbet kuşları? Alıp beni götürün bozkırlara. Bari gözyaşlarımla yeşerteyim otları. Bu şehir koşmayı öğretmez bana. Bari yeşerttiğim otlar ince bir yol olsun bana. Bir ince yoldan ulaşayım sana Allah'ım. Neden insanlık bir sütun, depremden arta kalan. Kimseye dokunmadan, neden insanlar un ufak. Ey Allah'ım sabır gözlerimde bir bulut. Ha yağdı yağacak kanım. Bir dağın bir yanı ormanlık bir yanı kaya... Güneş alamamaktan taş kesilir her yanım. Ey Allah'ım bir tüy gibi düş sana uzanan ellerime. Ya al beni yanına ya da gurbet kuşlarını gönder bana. Çünkü bu can daha ne kadar dayanır bu toplu iğnelere benzeyen insanlara. Ey Allah'ım her yerime kandan yamalar diker herkes. İşte bu yüzden üşümem hiç geçmez. Bir dahi ressamın cinnet anındaki resmiyim. İşte bu yüzden dünyanın soğuk duvarlarına asılmış bir deliyim. Kim anlar rengimin ne anlama geldiğini. Kimse bilmez dünyada daha tanınmamış bir rengim. Bir dahi müzisyenin el titremesiyim. Bu yüzden tam anlamıyla sıkamam kimsenin ellerini. Bu yüzden tüm avuç içleri mezarım olur. İnsanlar, sıkarlar hep yüreğimi. Ben parmaksız bir elim. Kimseye işaret edemem gitmek istediğim yeri. Bu yüzden hep başka adreslerdeyim. Bir genelevin duvarındaki duayım. Bir günahın içinde olsam da, seni harf harf sevenlerdenim. Ne olur Allah'ım insanlar anlamaz beni, bari sen anla beni. Attığım her adımda ya orman yangını var ya da kurt kapanı... Bunca kaçışın içinden sana koşarım. Sen ki, bir gelincik tarlasısın, özgür bırak rüzgarlarını. Okşasın nefesin, soluk alamayışlarımı. Nedir insanların içten pazarlıkları. Kimseyle alıp veremediğim yok benim. Öyleyse neden bir mendil niyetine satmak isterler beni. Onların düşüncesi bir ağacı söküp götürmektir. Dallarında kuş yuvaları olsa da fark etmez. Onların hırsları bir ağaç motorundan bile keskindir. Ne olur kimsenin budamasına izin verme beni. İyi ki varsın Allah'ım. Yoksa insanlar tapındıkları şeyler için, yakacaklardı bütün ormanlarımı. Öldüreceklerdi gurbet kuşlarımı.

Devamını Oku
Osman Demircan

Dudaklarımdan küllerim boşalıyorken
Yangın beynimin kirişlerini yıkıyorken
Tüm düşüncem tül gibi tutuşuyorken
Nasıl seni düşünemediğimi söylersin
Ey can bu cehennemden ne istersin

Devamını Oku
Osman Demircan

Hayatım boyunca hep şuna inanmışımdır: Bir yıkıntının üzerine saray yaparsanız, asla gönüllerin padişahı olamazsınız. Yani birilerini ezerek, yok ederek bir başarıya ulaşırsanız, hayat yolunda ayak dibinizdeki kan izinden kurtulamazsınız. Ben ve benim gibi yazarlar, masumdur. Bir ideolojiye mal olmadığımız için, ekranlara çıkıp edebiyat adına, Nihat Genç gibi siyaset yapmadığımız için gençlere kendimizi beğendirememekteyiz. Umudum odur ki Türkiye'de siyaset ilerideki yıllarda çok önemli olmaktan çıkacaktır. Ondan sonra da siyesetle önem kazananlar, edebiyatçı olarak anılmayacaktır. Umudum odur ki, Türkiye'de emek ve iyi niyet kazanacaktır. Bir cemaate mensup olanlar gibi, Timaş yazarları gibi kendi pişirip kendi yiyenlerden de değiliz. Benim gibi yazarların bir pirince oy verenlerin açlığını hisseden yürekleri olduğu gibi, bizim gibi düşünmeyenleri de anlayacak beynimiz vardır. Benim gibi yazarların kapandığında yüreğini bir solcuya açacak cesareti olduğu gibi, açıldığında, açık olanlardan daha endamlı bir yapısı vardır. Bu yüzden ne açıklığınız bize işler, ne kapalılığınız bize işler. Bizler ne millete böcek deriz, ne de onlardan alkış bekleriz. Hatta yeri geldiğinde bizi alkışlayanlarla savaş ederiz. Biz kim miyiz? Bizler Nihat Genç'lerin ortada siyaset yapmasından dolayı edebiyatçısı kalmayan bir ülkenin masum sesleriyiz. Bize küfretmek kolaydır. Bizi bulup imha etmek kolaydır. Zor olan ise bizim gibi yazmaktır. Şempanzeler de zekidir; ama kaşınmaktan ve açgözlülükten başka bir şey yapmazlar. Biz anca başını kaşıyanlardanız. Bizler gerçek yazarlarız. Bizler bir gün Türkiye'de emeğin ve iyi niyetin kazanacağından emin olanlardanız. Ne İzmir'in meydanında nefret içinde asacağımız mütedeyyin bir düşmanımız vardır, ne de Diyarbakır'da işkence edeceğimiz Kürt düşmanımız vardır. Oysa Türkiye'nin her şehir meydanında bizi bekleyen bir darağacı vardır. Çünkü bizler subjektif beyinlerle dolu bu ülkede at değil, kalem oynatanlardanız.

Devamını Oku
Osman Demircan

Öğrenci olmak kuzu kuzu okula gitmektir. Sonra sıraya girip hizaya girmektir. Saçında şu var, gözünde boya var, elbisende leke var, var oğlu var sözlerini duymaktır. Öğrenci olmak hasta kabul edilmektir. Bir muayeneden geçer gibi kontrol edilmektir. Öğrenci olmak sıraya adını yazmaktır, duvara dayanmaktır. Bütün nemli düşünceleri mendiliyle kurutmaktır. Öğrenci olmak yazıt olmaktır. Oku oğlum yaz kızım seslerini duyarak bilgilerin beyne kazınılmasına çalışılmasıdır. Öğrenci olmak adın ne olursa olsun sus soyadını taşımaktır. Ayşe Sus, Melisa Sus, Orhan Sus gibi... Öğrenci olmak gibi olmaktır. 'Oğlum niçin Ali gibi akıllı durmuyorsun? ' örneğinde olduğu gibi. Öğrencilik hiç kolay değildir bir sınıfın içinde dakikalarca konu mankeni gibi durman gerekir. Ondan sonra hoca sorar: Kızım konuyu anladın mı? Nasıl anlayayım hocam şu an mankenlik yapıyorum diyemezsin bile. Saçını başını yolarlar. Başın belaya girer yani. Öğrenci olmak bir devlete ait olmaktır. Kurallarla, kanunlarla karşılaşmaktır. Kedinin pisliğini örtmesi gibi, gizliden gizliye kopya çekmektir. Öğrenci olmak koca koca yüzler varken on almaktır. Sonra kırmızı don gibi utançtan kızarmaktır. Yani kırmızı donun utandığına ilk defa şahit olmaktır. Öğrenci olmak sağcı olmaktır, solcu olmaktır; fakat adam yerine konulmamaktır. Öğrencilik bangır bangır bağırmaktır; ses telleriyle saz çalmaktır. 'Telgrafın tellerine kuşlar mı konar. 'deyip polise sapanla taş atmaktır. 'Yürü oğlum içeri, dışarısı sana çok gelir; bak bakalım içerdeyken ziyaretine kim gelir.' şarkısını polisten duymaktır, öğrenci olmak. Öğrenci olmak, aşık olmaktır. Sevdiceğiyle okuldan kaçıp kaçamak yapmaktır. Kaçarken geride bir ajan bırakmamaktır. Çünkü Türkiye'de sevmek namus meselesidir. Sevince ne zaman meşru olmayan çocuğu doğuracak diye beklerler. Sanki sevmek anne olmak baba olmaktır. Sanki anneler babalar birbirini çok severler, yine de her gece beraber yatağa girerler. Sevmek el ele tutuşmaktır. Sevmek bulutları yatak yapmaktır. Dünyanın bütün dertlerinden oluşan bir tostu, dost ile paylaşmaktır. Öğrenci olmak dostluk kurmaktır. Bir zeytini, bir dilim ekmeği güler yüzle tatlandırıp, güle oynaya yemektir. Öğrenci olmak dert çekmektir, tarlaya bol bol patlıcan ekmektir. Her ikisi de mordur. Her ikisi de sıkma candır. Öğrenci olmak ihaneti görmektir. Cüzdanından paran çalınır, dolabından donun alınır. Bunca ihanet içinde öğrenci olmak karakol gibi sağlam durmaktır. Kimseyi suçlamamaktır. Davayı hakime bırakmaktır. Yaşamak, herkes için aynıdır. Sadece başkası olmak vardır. Başkası olmak herkesten ayrılmaktır. Öğrenci olmanın başka bir tadı vardır. Öğrenci olmak dostluğu, arkadaşlığı, aşkı doya doya yaşamaktır. Öğrenci olmak vedalaşırken utanmadan ağlamaktır. Ne utanç verici değil mi? Ağlamaktan utanır olduk, sarılmaktan utanır olduk, yan yana gelmekten utanır olduk. Öğrenci olmak, noktayla virgülü yan yana getirip, noktalı virgül yapmaktır. Ve bundan utanmamaktır. Öğrenci olmak göz önünde olmaktır. Toplumun gözü kocamandır. Hep seni gözetler ama başına bir şey gelse, bir damla kirpiklerinden yaş gelmez. Bu yüzden öğrenci olmak zavallı olmaktır. Çünkü zavallılara, ekmek verilir, yemek verilir, para verilir ama bir damla gözyaşı verilmez. Öğrenci olmak kör vicdanlara kalmaktır. Öğrenci olmak onurlu kalmayı öğrenmektir. Ve şu hayat okulunda hepimiz öğrenciyiz aslında. Her şeyi öğrendik de onurlu yaşama öğrenemedik.Onurlu yaşama konusunda hepimiz sınıfta kaldık. Ne mutlu onuruyla yaşamasını bilene. Ne mutlu ekmeğini onuruyla kazanıp, onu bir başkasıyla paylaşabilene.

Devamını Oku
Osman Demircan

Yolumun sonunda cehennem varsa, ayak altıma İran halıları sersen ne çıkar. Bana öyle gel deme, çek ayak diplerimden saltanatını. Bana lüks caddelerde hız yapan spor araba olacaksan eğer, benim başıma gelen en büyük hata olursun. Çünkü ben başımı alıp dağlara çıkmak isterim. Dağlarda, soğuk sular içmek, çiğdemlerle hemhal olmak isterim. Senin bana yaşatacağın güzellik, bir çiçeğin sapı kadar bile olamaz. Seninle el ele yürüsem, avuçlarımda güller kurur. Sen hangi çiçeği bana uzabilirsin ki sonra? Sevmek, bir karış suda gemileri yürütüp, sonra sevgilinin ada gibi yüreğini fethetmektir. Sevmek, sevgiliye çam sakızı verip, ona tüm ormanın güzelliğini tattırmaktır. Sevmek, sorgusuz sualsiz gitmektir, sevgilinin ardından. Senin sevmekten kastın, bolluk içinde yaşamaktır. Senin sevgiden kastın, sevgilinin sımsıcak yüreğinde define aramaktır. Bilmezsen ki aşıkın kalbindeki asıl cevher, sevgiliye duyulan aşktır. Bilmezsin ki, en büyük zenginlik sevgiliye akan kanla kalbi sımsıcak tutmaktır. Yaşarken çiçeğim olmazken, mezarıma yağan yağmurum ol bari. Belki kendiliğinden bir gül biter, toprağımda. Senin gül yüzüne benzer de, ben de kendimi cennette sanırım. Yaşarken bulutum olamazken, mezarıma yağan yağmurum ol bari. Belki sana benzeyen bir gül biter toprağımda. Senin gül yüzüne benzer de, ben de kendimi gül bahçesinde sanırım. Ölümüm, güzelleşir, seninle. Eğer mezarımdan o gülü koparmak isteyen olursa, ona cennetteki tüm köşkleri sunarım. Yeter ki, sen bir mezar taşı gibi kal yanımda. Yeter ki, senden gül de olsa, taş da olsa bir emare, varlığından bir iz olsun, yanımda. O izinden, başıma taç yaparım. Gel gör ki bana çirkin dersin. Yaşarken, beni cenazeye benzetirsin. Oysa yanında, ölüm sessizliğindedir varlığım. Ah sevgili bunu hiç hissetmezsin. Öldüğümde bari yağmur gibi, yağmur olamazsan, bulut gibi yağ mezarıma. Baharımı sevmezsin; belki kışımdan bir renk düşer bakışlarına da, ağlarsın. Belki mezar taşımdaki şu yazıyı okursun da, toprağıma bir gül dikmeyi akıl edersin: Hadi ben garibim. Hadi ben çirkinim. Peki bilmez misin, çölde bile çiçek biter. Hiç görmez misin ki, bataklıkta sazlar ney olup, yüreği yanık şarkılara nefes olmak ister. Bana çirkin deyip durursun. Neden yüreğimdeki karanlıkta yıldız gibi parlamazsın? Niçin benim çirkinliğime renk katıp, yanımda bir çiçek gibi görünmezsin? Demek ki bir söz, söyleyenin dudaklarında kızıl bir bahçeye dönüşmüyorsa, o zaman sarf edilen her kelime de dikenden farksızdır. Ey sevgili kızıl renkte bir dua et bana. Ey sevgili, ben seni bir beden yapıp mezara girmeyi göze alırken, sen beni sevmeyi göze alabilir misin? Ey sevgili mezarıma sana benzeyen bir gül dikebilir misin?

Devamını Oku
Osman Demircan

Ölümüm intihar süsü verilmiş bir ölüm olacak. Fakat sen bunu asla bilemeyeceksin.İki üniversite de bitirsen bilemeyeceksin.Çünkü okuduğun kitapların sayfalarının arasında kurumuş bir karanfili asla göremeyeceksin. Bir bardağın son damlasının, göz pınarları kuruyan bir toprağın kıpkırmızı bir karanfilinden damlayan arta kalmış çiy olduğunu düşünemeyeceksin. Sen dudaklarını buruşturup şarıl şarıl akan derelere koşacaksın. Benimse acılara boğulduğumu göremeyeceksin.Ya da sararıp solduğumu ve öldüğümü öğrenemeyeceksin.
Ne yazık ben sonları yaşarken sen hep başlangıçları yaşayacaksın.Sen nasılsa yağmurlar var diyeceksin. Nasılsa bahtıma bir damla düşer diyerek senin için döktüğüm gözyaşlarımı hiç
hissedemeyeceksin. Ne yazık aşkla sırılsıklam olsan da sonrasında eriyip gideceksin.
Ölümüm intihar süsü verilmiş bir ölüm olacak. Çünkü ben hep acemice yaşayacağım. Bir kazanın ardından gazete kağıtlarına sarılmış cesedimin herkes önce yüzüne bakacak. Gözlerim intihar mavisi renginde olacak. Kaşlarım bir kemanın yayları gibi gerdin olacak. Ne yazık ki sana şarkılar söyleyemeyeceğim. Ve yüreğim donmuş bir buz kütlesi gibi yerinde duracak. Ellerim son çırpışlarımın ardından meleklere karanfiller dağıtmış olacak. Ve ben sokak lambalarını söndüre söndüre karanlık bir yola sapacağım.
Sen gülüp eğlensen de ben arkamda bıraktığım cennete hiç bakmayacağım.Gök kütlesinin altında bir insan olmanın ağırlığıyla ezilirken hızla yeryüzünde kaynayan bir kazanın içine kurumuş bir yaprak gibi düşeceğim. Düşerken Tanrı’nın gözlerini ateşin içinde göreceğim.
Kasvet, elem ve karanlık dolu bir acıya dönüşeceğim. Tanrı beni affeder mi affetmez mi bilmem ama ben seni asla bağışlamayacağım.

Devamını Oku
Osman Demircan

kömür gözlerinde madenci olayım
kazıyayım seni yürek yangınlarıma

garsonun olayım peşinde dolanayım
sana ömür boyu ikramda bulunayım

Devamını Oku
Osman Demircan

Kadın ömrünce hep aşk hayaliyle yaşadı.
Yalnızlık önünde duran buzdan bir duvardı
Engelleri aşıp bir türlü sıcaklığı bulamadı.
Kadının gözleri deniz mavisi saçları şafaktı.

Öyle bakışları vardı ki sanki dişi kaplandı

Devamını Oku
Osman Demircan

Ölü aşkların cesetlerini gömdün kendi karanlıklarına
Bir ay ışığı bile düşürmedin kara topraklarına
Issız, yalnız terk edilmiş mezarlığın mezar taşlarında
Bir zamanlar dünyada yüreklere kazılmış ismin yazılı.

Devamını Oku