Buz mavisi duygular kopar iken
Yüreğim ıpıssız bir dağ başı olur
Üşürüm her daim kalp atışımda
Tek gözyaşına dönerken beden
Niçin bana çığ düşer ellerinden
Dünyada en büyük erdem nedir? Çalışkanlık mıdır? Öyleyse kölelerden niçin erdemliler sınıfı oluşmamıştır? Ya ameleler çok mu erdemlidir? Hangi mecliste söz hakkına sahiptirler?
Bazıları cesaretin çok önemli bir nitelik olduğunu söyleyecektir kuşkusuz.Cesaret bütün insanlara yakışır bir durum olduğundan kişiyi özel kılacak erdemlerden olamayacaktır şüphesiz.
Öyleyse güzellik bir estetik arayış olduğundan en faziletli özelliğin bu olduğu fikri hakim olacaktır ve 'hızlı yaşa genç öl' felsefesiyle hareket edenler çıkacaktır.Ortaya çok yakışıksız sonlar çıkacaktır tereddütsüz.
Bazıları kalkıp 'erdem zayıflıktır.' diyecektir.Yıllarca hep böyle kandırıldık diyerek
isyan bayrağını çekecektir.Artık o insan için ülke bayrakları bir şey ifade etmeyecektir.
Göklerinde kendine ait manevi baskılardan uzak şafaklar dalgalanacaktır.
Sen gül bahçesinde beyaz gül yüzlü kuzu
O ise dikenli yolun kana bulanmış bir kurdu
Doyururken tüm organlarını pençesi aşkın
Kanlatır ruhunu ayağına ömrünü döktüğün
Bakarsın kameraların karşısında vatan ve millet nutukları atarlar.Sonra kalkıp makam arabasıyla çocuğunu kreşe götürürler ya da o makam arabasının koltukarında sevgilisiyle sevişirler. Babasının malı gibi devletin arabasını kullanırlar sonra utanmadan gökyüzüne bakıp cennet hayelleri kurarlar.Cehennem azabı yaşayan milletin karşısında konuşurlar.Söylersin ne adam be! Ülke bu insanların sayesinde yücelir diye düşünürsün oysa onlar makam arabasının gazına basarlar da basarlar. Direksiyonu halka çevirirler yetim ezerler, öksüz ezerler ve kendi çocuğunu özel okula böylece yetiştirirler.Saat onlar için çalışır. Akrep ve yelkovan milletin sırtından geçinenler için çalar. Vakit tamam. Vatan ve millet naraları atarlar.Sonra gider en lüks gazinoda göbek atarlar. Eğlenir eğlenir sonra makam arabasına binerler, bu yetmez halkın sırtına binerler, bu şekilde yaşarlar yaşarlar.Bunu vatan ve millet için yaparlar.Çünkü vatanın asıl sahibi kendilerini sayarlar.Yaşamaları bir milletin bekası için gereklidir.Bu yüzden asalak gibi yaşarlar.
Askerler ölür yığılır toprağa cesetleri.Dağlaşır bedenleri.İşte bazı insanlar cesetlerin üzerinde parlarlar. Savaş tellalığı yaparlar.Apoletleri ışıldar.Birileri ölür birileri yaşar. Güzel kıyafetler içinde, İngiliz kumaşı içinde asil ve soylu insanlar halkın üzerinde bir yıldız gibi parıldarlar.Ölüm en çok bunların işlerine yarar.
Makam arabalarının içinde kurbağalar.Öpüldükçe daha bir şımarırlar. Böyle insanların yanında yapışkan dudaklar var.
Hiyerarşinin en zirvesinde aslan gibi insanlar yaşarlar. Kükrerler, bağırırlar, saldırırlar, canavarlaşırlar. Hiyerarşinin en dibinde ise koyun gibi kuzu gibi manda gibi insanlar kan ve gözyaşı içinde otlanıp dururlar. Salya sümük bir hayat yaşarlar.Aslan gibi insanlar kurdukları mahkemelerde her koyunu kendi bacağından asarlar. Saat gece yarısını gösterdiğinde idam sehpalarını kurarlar. Asarlar, keserler sözüm ona dünyayı kurtarırlar. Bazen peygamber, bazen kral, bazen general, bazen şeyh, bazen lider olurlar. Kendilerine bu şekilde kılıf bulup kurban ararlar.
Koyunların ülkesinde kurt postuyla hüküm sürerler.Kurt kanunlarıyla beslenirler. Bazen çakal, bazen kurt, bazen aslan kesilirler. Allah' a dua ederler. Otlar büyüsün koyunlar semizleşsin diye. Başkalarına diş geçirebildikleri sürece şirin görünürler. Diş geçiremediklerine her türlü işkenceyi edebilirler.
Kurtlar Vadisi'nde sürek avına çıkarlar.Yakaladıklarını kutsal bir dava uğruna sunaklara yatırırlar. Kan dökerken gökyüzüne karşı ulurlar.
kuğuyum umudu suya düşmüş
gururu boynunu bükmüş
şafak kızıllığı gözünü bürümüş
kapanmış kanatları özgürlüğe
yüreğine akmış göl durgunluğu
hangi ses doldurabilir ki içimi
Kulağının dibinde çalan bir kemandım da beni işitmedin. Eğer boynunu bana doğru eğmiş olsaydın, sana hüzzam şarkılar eşliğinde seni seviyorum diyecektim. O kadar dik başlıydın ki, ellerinde keman oldum da, başını bana doğru yaslamadın. Bu yüzden tüm şarkıları içine atan keman oldum. İçin için yandım da, parmaklarını yakamadım. Bu sebepten seni yana yakıla sevdiğimi hissedemedin. Bundan ötürü sana seni sevdiğimi söyleyemedim. Keman gibi ağladım ve şarkıları omuzlarına döktüm de bana neyin var demedin. Bir neyin var deseydin o zaman bir keman gibi kulaklarına aşk şarkılarını dökerdim. Ta nabzımı duyana kadar, ta yüreğime akan kanları işitene kadar sana şarkılar çalardım. Eğer yüreğimin senli atışlarını duysaydın, kendini kulağı kesik Van Gogh gibi hissederdin. Ya deli gibi resimler yapardın ya da çıldırasıya başın ağırırdı. Aşk başa belaymış derdin. İçindeki fırtınaları bastırmak için, hafif esintili şarkılar söylerdin. Yine de kurtulamazdın aşkın sarsıntılarından. Sevgiliyi düşündükçe içindeki yapraklar aşk esintisiyle kıpırdardı. Bir sonbahar gibi sararıp solardın da, onun sevgisi dikenli bir yaprak gibi içinde kalırdı. Dökerdin tüm duygularını kemanın tellerine de, onun sevgisi yüreğine bir yay gibi saplanırdı. Acıdan her haykırışın, başkalarına hüzzam şarkı gelirdi. Oysa sevgilinin elleri dokunmuştur bir kere yüreğinin tellerine, artık kurtulması zordur. Sadece şarkılar seni avutur. Bunu kimse bilmez. Çünkü kimse aşk şarkılarının dudakları parçaladığını işitmez. Eğer sevgili de seni öpmezse, o şarkıların tadına eremez. Ey sevgili kulak dibinde inleyen bir keman oldum da, bir kez olsun bana neyin var demedin. Sen beni mutlu şarkılar eşliğinde gördün ve sandın ki neşemden bir şarkı tutturdum. Ey sevgili anla ben sana vuruldum. Duy artık beni. Yaylarım ağlayıp inlemekten eridi ve nefesim kesildi. Sana yüreğimin sesini işittirme adına bende can tükendi. Bu kadar can havliyle sana seslendim de, benim senin aşkınla ölmek üzere olduğuma inanmadın.
Beni tükettin ve bitirdin. Kulak dibinde bir kemandım. Şimdi aşk şarkılarının kırıp geçirdiği bir keman oldum. Senin için kendimden geçtim de, sana bir aşk şarkısı söyletemedim. Daha da kötüsü sana seni sevdiğimi söyleyemedim.
Yaslasan başını sevdiceğinin omuzlarına,
Katlanabilirsin hayatın bütün acılarına.
Boyun eğerim aşka diz çökmem isyanına
Ferhat'ım delerim dağı boşuna uğraşma
Bülbül isyan etse gülün kor alev rengine
İnsanların ne olduğu ne olmadığı
Paslı kulaklarımda bir çınlıyor ki
Neler söylediklerini işitemiyorum.
Bir yalnızlık senfonisidir yaşadığım.
Her ağızdan bir çığlık yükseliyor.
Allah'ım çıldırıyor muyum bilmem.
Benzetirdim karanlıkta o bakışlarını yıldızlı gecelere
Düşlerdim kumruların gökyüzüne karanfil ekeceğini
Kuşların yangında ormana kanat germesini isterdim
Ağladığım saatte kuşların kirpikleri niçin yok derdim
Çam ağaçları çıra gibi tutuşsa da karanlık gecelerde
Kuşların salıncaklara ihtiyacı yoktur.Çünkü salıncaklar sadece çocukları aldatır.Ve kuşlar kanatlarıyla gökyüzünü kucaklarken, çocuklar yetim kalır.
Kuşların ağaçlara ihtiyaçları çoktur; çünkü ince dallarında yuva yaparlar.Yapraklarının arasında, gün ışıklarıyla beraber hem mutluluğa hem yeme doyarlar.Ayrıca daldan dala atlayarak oyun oynarlar.Oysa çocukların uçurtmaları ağaçlara takılır ve birçoğu ne yapacağını şaşırır.
Çocukların salıncaklarda kolları, ayakları, bacakları kalır.Özgür olma düşüncesiyle çocuklar, idam mahkumlarına dönüşür.Salıncaklarda sallanırken çocuklar, iple ve ağaçla hemhal olur.
Çocuklar hayatı, uçurtmalarını dallara feda edince tanır.Her gökyüzüne baktıklarında mavilikle, bulutla, uçurtmayla ve Tanrı ile tanışır.
Kuşların salıncaklara ihtiyacı yoktur.Çünkü onlar gerçek manada özgürdür.Kimseye de ihtiyaçları yoktur.Kanatları onların en büyük dostudur.
Bazen çocuklar annelerini unutur.Sonra ormanda kendine bir yol bulur. Yürüyüp giderken patikalardan, yanı başındaki salıncaklarda bebekler uyur. Bebekler uyanınca, her ağacın dalında kendi ölüsünü görür.




-
Adem Korkmaz
Tüm YorumlarOsman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....