Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Yeraltı suları gibi çıkmak istiyorum, duygu kapalılığından. Yüreğiminin çatlaklarından duygularımı fışkırtmak istiyorum. Ey sevgili bundan cesaret alıp yanımda çiçek olmaya kalkma. Seni sıcak sular gibi haşlarım. Eğer sevgime denk olmak istiyorsan bir dağ gibi çık karşıma. Aşkım diye bağırdığımda aynı tonda ve yakıcılıkta sesim yankılansın yanımda. Bir dağ gibi olsun aşkımız. Hem sana bakmaktan ürkeyim hem de zirvene ulaşmak için çırpınayım. Bir aşkta korku yoksa, düz ovada koşmak gibi olur. Oysa ben isterim ki aşk hem beni iyice yorsun veya korkutsun. Hem ben yanında çam ağacı olmak da isterim. Son ova olursan ben yanında kuruyup giderim. Bana yükseklik yaşatmalısın. Çünkü en güzel manzaralar yokuşlarda ya da yamaçlarda olur. Bir ova olursan dümdüz bir duyguyla severim seni. Yüreğime tek parti despotizmi gibi bir aşk yaşatma. Beni yaşatmak istersen, uçurumlarından üzerime dök şelalelerini. Bana bolca yağmurlar ver. Sulara sellere kaptır beni de başkalarına takılma imkanım olmasın. Düz yolda çoluk çocuk evcilik oynar. Kolay yoldan zayıf ve küçücük sevgilere ulaşılır. Ey sevgili kolay yoldan ulaşılan aşk, yol kenarındaki çiçeklere benzer. Ezilme riski taşır böyle aşklar. İsterim ki aşkımı hiç ezdirme. Uçurumlarında tut beni. Şelalelerinde boğ beni. Dokunulmazın yap beni. Eğer Böyle yapmazsan içimde biriken duygular dışarı fışkırır. Bir güzel haşlarım seni. Yakarım seni aşk ateşimle. Aşk ki hem ateş gibi sıcacıktır hem de ateş kadar yakıcıdır. Hangisine razıysan ikisi de var yanımda. Bana rastlamak en büyük şanstır. Kimse benim kadar sevemez seni. Ben cehennem bir günahkarı nasıl severse öyle severim seni. Öyle yakarım ki, ateşimden kaçışın olmaz. Bir cennet temiz bir insanı nasıl severse öyle de severim seni. Ben de araf yoktur. Ya ateşimde odun ederim seni ya da serin sularımda balık ederim seni. Orta yolum yoktur benim. Eğer öpüşlerim eritmeyecekse seni sev beni. Eğer bakışlarım tüketmeyecekse, gözlerinde cesareti sev beni. Eğer eteğin deniz, bacakların mercan kayalıkları, saçların ırmağın denizle buluştuğu yer, gözlerin deniz mağarası kadar dipsiz olacaksa sev beni. Bir aslanın tavşanın peşinden koştuğunu görür müsün? Alımcı çalımlı ceylanım olacak gel. Yoksa boşuna yorma beni. Aşkın aşkıma denk olacaksa yüreğime taht kur. Bir krallık yaşatayım sana. Yüreğimde bir çadır kurmak istersen de, karşıma bir dağ, bir yayla gibi kurul. Gece yıldızlara yakın rüyalar yaşatayım sana.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bu şehir duvarlar arasında sıkışmış bir çığlık gibidir. Ve bu şehrin duvarlarına yağlı boya resimler yapmak isterim. Ey sevgili sen treni bilirsin, uçağa binersin. Bu şehir yumrukların gül olduğu, kelebeklerin dövüldüğü bir şehirdir. Aynı ülkenin farklı coğrafyasında yaşamaktayız. Sen oturduğun sitenin çevresini duvarlarla çevirirsin. Bense bulduğum bir duvar dibinden kaçacak delik ararım. Bu ülke kimine mezar, kimine zindan, kimine uçsuz bucaksız meydan olur at koşturur. Öyleyse önemli olan kimlik değil kişiliktir. Aynı kimliği taşırız; ama farklı kişilikteyiz. Sen hiç sönmeyen alev gibisin ben ise kar altında bir dal gibiyim. Ben üşürüm sen yanarsın. Ne kadar ilginç değil mi bana odun derler sana ateşli derler. Söyle bu ülkeyi kim cehenneme çevirir? Beni ateşlere kim atar, sana bir ormanı kim bağışlar?
Sen kimliğinde Türklük taşırsın ben de. Ama ben karnı aç, yüreği perişan, her gün çalışıp çabalayan biriyim. Ben Türk'üm, doğruyum, çalışkanım; sen Türk'sün ama her işin yalan dolan. Aynı dili konuşuruz ama senin lügatinde camiyi bombalamak vardır. Zafere ulaştıracak her yol senin için mübahtır. Öldürürsün, suçu taşeron örgütlere üstlendirirsin. Bir de Türkiye'de terör var dersin. Ey sevgili bir de sosyete sosyete gezersin. Sen yumuşak bir dikensin. Ne kadar kibar bir faşistsin. Ey sevgili söyle hangi ülkenin metresisin. Yok mu senin bir kişiliğin, hep ondan bundan yardım istersin. Sen tam bir çakma madonnasın. Kendi şarkını bile söylemeyi bilmezsin. Sanatı olmayanın dünyada yeri olmaz. Sen anca kavalınla koyunları güdersin. Bu ülkeyi bir mezraya çevirirsin ya da bir mezara benzetirsin. Ama dua etmesini bile bilmezsin. Hiç karanfil ekmediğin topraklara, şimdi dalından koparılmış bir karanfil dikersin. Onu mezarını kazdığın aydınların cenazelerine çelenk diye gönderirsin. Ben bir Türk'üm ama kanımda Ermeni kanı da var, Kürt kanı da Rum kanı da var. Ben bir Anadolu'yum. Kanımla gurur duyarım, Türklüğümle duyduğum kadar. Ben ari ırk peşinde koşmam. İnsan olanın önce insanım diyenin peşinden koşarım ve bundan yorulmam. Sen de Türk'sün ama bütün şehirlerin çöp kokar, lağımların derelere akar. Tüm şehirler gökdelenlerle yıldızlara ulaşırken, sen bayrağındaki ay yıldızla gurur duyup başını göklere erdirirsin. Anca uygun adımda yürümesini bilirsin. Tüm halkına emirler verirsin; ama başka bir ülkenin çavuşundan emir alırsın. Bir de bir Türk dünyaya bedeldir dersin. Ey sevgili beni sevdiğini söylersin, sonra baldır bacak başkalarına poz verirsin. Dersin ki ne çıkar bacaklarımı başkalarına öptürmemden. Ben anca senin evine gelirim. Hayır istemem sakın benim için bir adım atma. Git ayaklarını da başkalarına yalat. Ey sevgili sen ya iki parmalığınla yürüye yürüye yardım elini uzatırsın bana ya da İtalyan ayakkabılarınla koşa koşa gelirsen yanıma. Böyle ülkenin ileriye gideceğini düşünürsün. Bu ülke için düşünürken bile bir Fransız gibi düşünürsün. Sen yemek olsan bu ülkenin topraklarında yetişmiş bir biberin içine domuz eti konulmuş dolma yemeği olursun. İçin böyle doldurulmuştur. Bir de ben de domuzluk hiç bulunmaz dersin. Millet de bunu yer ne yazık ki.

Devamını Oku
Osman Demircan

Vajina yerlerde durmadan paspas etmekte
Bir temizlik hastalığıdır başlamış kendisinde
Kara talihini bembeyaz yapmak istemekte

Bütün sövmelerde o seviyesi düşürülmekte
Her kızanın ağzından yerlere tükürülmekte

Devamını Oku
Osman Demircan

Ey ela gözlüm dünya olsa ayna
Yansır siman dağa taşa deryaya
Benzer cihan seninle yakamoza
Varlığın sevda yokluğun fırtına

Her taraf seninle güzellik bulsun

Devamını Oku
Osman Demircan

Neden en güzel şeyler kötülerin olur? En çok zalimlerin dostu olur. En çok hırsızların, vicdansızların seveni bulunur. En çok kara bulutların olduğu saatlerde yağmur yağar. En çok çiçekler sıcak havalarda açar. En güzel gökyüzü karanlıkta bulunur. Neden en güzel an gün batımlarında oluşur? En içten gözyaşı acının doruğa çıktığı anlarda akar. Neden bardak en dolu olduğu zamanda taşar? Neden kahkahalar bir başkasının en kötü durumunda artar? Neden ziyaretçiler ölüm döşeğindeyken çoğalır? Neden kötüler köpürür, arınmaya hiç ihtiyaç duymazlarken? Neden kuzular yalnızken, kurtlar sürüyle avlanır? Neden bir zebraya birçok aslan saldırır? Neden iyiler hep yalnızdır? Neden dert üstüne dert gelir? Güzellik zorla mı elde edilir? Bu yüzden mi tüm güller ortadan kırılır? Bakın İstanbul sokaklarına: Herkes mültecilerin yanından gülerek geçer. Bu dünyada hayvanlar bile ağlarken, neden bulunmaz kimsede bir tek gözyaşı. Neden kötülerin hep ayakları varken ve herkesi ezmeye çalışırken, neden iyilerin hep yüreği olur? Eskiden her mahallenin bir delikanlısı varken, şimdi her mahallenin bonzai satanları, esrar satanları var. Nerede bu delikanlılar? Neden hep analar ağlar? Neden kötüler iyi kumaşlar içinde ısınır? Neden iyilere odunla vurulur? Bir kötüye çay getirilir şekeri nerede der? Neden iyilerin ağzı bozdurulur; bir çay için şeker için? Sanmayın ezikler, garibanlar iyidir. Sanmayın sesi soluğu çıkmayanlar iyidir. Sanmayın sadece adaletin terazisi bozuktur; manavın, bakkalın da terazisi bozuktur. Çünkü kötülerde en çok güzellik bulunur. Kötüler en çok balla gelir, şerbetle gelir. Kötülük her yerden, her kişiden gelir. İyilik nedir peki? İyilik utanmadır. Var mı insanlığından utanan?

Devamını Oku
Osman Demircan

Kadınların aşağılandığı, tecavüze uğradığı, katledildiği bir ülkede aşk güle değil yolunmuş kaza benzer. Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez. Kadınlara sunulan bunca armağan, ikram aslında bir tavuk fiyatınadır. Sonra kadın kaz gibi gelir. Yolunup durulan kadın, aşk yaşadığını sanır. Ardından yenilip yutulur ve lades olur. Kadınların erkek dünyasında varlıkları ya kupa kızı ya da sinek kızı gibidir. Kadınlar, erkeklerin dünyasında bir kumardır. Eğer bir kadını başka bir kadınla aldatırlarsa pişti olurlar, eğer erkekliklerini vale olarak ya da joker olarak ortaya koyarlarsa onları elde ederler. Bir de papaz olma durumu vardır, kadına düzgün bir şekilde yaklaşamama durumudur bu. Saç sakal bir durumda kadınların karşılarına çıkarlar. Kadınlar en çok bunlardan korkar. Aslında her zaman bu konuda haklı değillerdir. Sonuçta Eğri bacadan doğru duman çıkabilir. Kadınlar, Türkiyede teneke kutulardaki sardunyalara benzer. Biraz karışıktır durumları yani. Kaderlerinde salamura kutularıyla yaşamak zorunluluğu olsa da, yine de çoluk çocuğa karışarak bulunduğu yere kök salmayı ve çiçek açmayı bilirler. Türkiyede kadınlar, komşu oğullarının ve kocalarının fantazilerini süslerler. Bir balkona çıksa da, orasına burasına bir baksak derler. Çünkü Türk erkeğinin en sevdiği şey, kadının kocasından daha iyi olmaktır. Bir de kadın, kocasından daha iyi olduğunu tescillerse keyfine değme gitsin. Aslında kadın bilmez ki, bir iktidar mücadelesinde sadece bir araçtır. Bir erkek mahallenin tüm kadınlarıyla yatsa, bu onun gücünün bir göstergesidir. Kadın Türk erkeği için nitelik değil, niceliktir. Kadının güzelliği veya zekası önemli değildir. Önemli olan, erkeğin egosuna hizmetidir. Türkiyede aşk yoktur. Çünkü Türkiyede hiçbir şey tam değildir. Türk insanı vasattır. Vasattan aşk çıkmaz. Ortalama duygular ne ise o çıkar. Onlarsa, çakma aşklar ve sevgilerdir. Türkiyede insanlar arasında denge yoktur. Aşk eşitlikten doğar. Oysa Türkiyede her alanda üstünlük kurma çabası vardır. Kadın erkek eşitliğinin olmadığı yerde, aşkın terazisi her zaman bozuk olur. Türkiyede ben hep kadının üstünde olmalıyım mantığı olduğu sürece, kadınlar her şeyi alttan almaya ve aşağılanmaya katlanacaklardır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Evimin her köşesini senin zevklinle donattım. Tıpkı bir şarkı bestelemek gibi dudaklarım ve yüreğim heyecanla doldu. Kimseler görmedi seni bu kadar sevdiğimi. Bir bardağa su doldurup içmek gibiydi içimi senin sevginle doldurmak. Suyun duruluğunda sen vardın. Karanlık kördü ve ben ışığı yaktım. Evim senin ışıltınla doldu. Ayla yıldızın yan yana gelmesi gibiydi seni evimde hissetmem. Gece yüzünün aksi vururdu duvarlara. Ben duvarları okşardım. Bu kadar seni içselleştirmiştim. Seni şimdi yüreğimden çıkarmak o kadar zor ki. Tıpkı damarlarımdan tek tek iğneleri çıkarmak gibi zor seni yüreğimden söküp atmak.
Mecnun Leyla’nın evini seyreder bacadan tüten dumana iç çekerek bakardı. Hayatım boyunca kimsenin dumanını seyretmedim ama seni soba borusundan kıskandım. Sen bir gece evime gelmiştin. Üşüyordun, titriyordun. Yanan sobanın borusuna dokunmuştun. O an ellerini kıskandım. O an ellerine düşmek istedim. Sonra beni koyup koyup gittin. Utanmadan sıkılmadan yalnız başıma evimin salonuna geçip o sobanın önünde iki göz iki çeşme ağlarken yazı yazdım. O yazılar eline hiç geçmedi. Çünkü sen başka sevgililerle el ele tutuştun. Çok meşguldün. Sen halının üzerinde yürürken, evim bir ödül törenine ev sahipliği yapar gibiydi. Ve elbette en kötü hediye olarak bir daha seni asla görememek oldu. Beni koyup koyup gittin. Bir daha kapımı çalmadın. Evim bana bıraktığın hapishanem oldu. Çocukken ağaçtan düşerdim. Bu yüzden hep yükseklerden korktum. Ve ben daha çok yükselmeyi değil, düşmeyi öğrendim. Kanadı kırık bir kuş bile olamadım çocukluğumda. Ağaç diplerinde dizlerim kanayarak acıya kök saldım. Anam koşardı yanıma canım derdi benim canım yanardı. Babam oğlum derdi yüreği ellerinde olurdu ve saçlarımı okşardı. Sonra saçlarıma kar taneleri yayıldı. Annem ve babam öldü. Yok oldu fotoğraftaki aile. Bu yüzden seninle bir aile olmak istedim. Ağaçtan düşsem tekrar, tekrar kanasa dizlerim, olmaz mı, yapamaz mıydım? Belki annem ve babam yine yanımda olurdu. Artık kanayan kalbimdi. Bu daha çok acıtıyordu. Ve yapayalnızdım. Beni koyup koyup gittin. Beni hem annesiz hem babasız hem de sensiz bıraktın. Ve yine elime kağıdı kalemi aldım. Şunları yazacaktım. Ne haldeyim, hala evlenmedim, evlenmeyi bırak düzgün bir sevgilim bile yok. Sonra vazgeçtim. Tıpkı senin benden vazgeçtiğin gibi. Sonra ellerimle kırdım bütün ağaç dallarını. Artık ne düşüyordum ne de dizlerim kanıyordu. Yüreğim ise bir sobaydı ve ihaneti tutuşturuyordu ve o sabanın borusuna artık başka eller dokunuyordu. Senin için aldığım albümde ben bir başkasıyla gülüyordum. Dağlarda koşan atlarla bıçak gibi keskin rüzgarlara meydan okuyordum. Kanatlarım yoktu ve eskiden ağaçlardan düşerdim. Şimdi atlar gibi uçarcasına koşmayı öğreniyordum. Nihayet büyümüştüm.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hayatımızda doğru yolu bulmak için gayret göstermekteyiz. Oysa önümüze o kadar sokak, o kadar kavşak çıkar ki ne tarafa gideceğimizi şaşırırız. Hayat yolunda karşımıza çıkan insanlar, bizler için bir gösterge olur. Biz de manevra yaparken, hızlanırken veya yavaşlarken bu insanlara göre yol alırız. Eğer hayat yoldaşlarımız bize, yanlış kılavuzluk yaparsa, sağa sola çarpar kaza yaparız. Doğru yolu bulamazsak sebebi yoldaşlarımız olur. Şöyle düşünün, öyle bir toplumda yaşamaktayız ki tam bir iki yüzlü. Hangi kadın namusuyla sokağa düşmüştür de namusuyla evine dönmüştür. Hemen hemen hiçbiri.
Oysa en çok namustan ve şereften söz eden milletlerden biriyiz. Başka bir örnek vermek gerekirse, biri size kızıp telefonunuzun numarasını umumi tuvaletin bir yerine yazsa, hiç kimse erkek olduğunuza bakmaz, telefonunuzu arar ve size uygunsuz tekliflerde bulunur. Demek ki toplumda birey olarak kişisel mücadelemizi vererek, kendimizi korumalıyız. Kimsenin aklına güvenip, hareketlerimizi yönlendirmemeliyiz. Toplum av arar. Çünkü bir ahtapota benzer. Kolları her yerdedir ama dişlerini kimse göremez. Anca diş geçirdikleri toplumun ne kadar zalim ve gaddar olduğunu anlar. Kendini yönetemeyenleri her zaman başkaları yönetir. Birey kendini kontrol edemezse tuzaklara açıktır. Bedava peynir fare kapanında olur. Bu hayat hiç ucuz değil. Hayatı bedavaya getirmeye çalışanlar, toplumun tuzağına düşer. Kişiliğini kaybeder. Yapılması gereken şey, emeğiyle ekmeğini kazananlara, ayakları üzerinde durmaya çalışanlara çember takmak olmamalıdır. Namuslu toplum, bireye saygı duyarak, bireyin ekmeğiyle ve namusuyla oynamayarak olur. Hayatımızda doğru yolu bulmak için gayret göstermekteyiz. Toplumda kendini doğru ve düzgün olarak tanıtan çoktur. Bu reklamlara bakmamalı, etikete ve kapağa bakmamalı, uyanık olunmalıdır. Aslında başkasının ne olduğu çok önemli değildir. Yoğurtta iyidir ama ekşiyince ayran olur sulanır. Bu yüzden kendi yolunu kendin bulmalısın.

Devamını Oku
Osman Demircan

Çorak bir bayırın köyü bozkırında
Çocuklarını güneşe salıverirken
Toprak ana kumsalda dalgalarla
Deniz kıyısında suyla sevişiyordu.

Toprak ana bir ağaç büyütüyordu

Devamını Oku
Osman Demircan

Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık
Sadece gözlerim var dünyam bulanık
Tek Allah okşadı beni gerisi yalnızlık
Çiçekler kökleriyle sökük ruh dağınık
Yüksekten düştüm ay görmedi yazık
Mehtaplı gecede ölüm yaşam karışık

Devamını Oku