Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Para sevgiyi değil; sevgiliyi getirir. Para için gelen para bitince gider. Oysa sevgiyle gelen sevgisini bırakır gider ve bu bırakılan sevgi, seni sürekli mutlu eder. Hayata her küstüğünde o sevgi bir zindan penceresi gibi kararan yüreğine bir ışık süzer. O aydınlık ne bir zengin evinin salonundaki mücevher ışıltılarına ne de gökyüzündeki gece yıldızlarından doğan ışığa benzer. O aydınlık ki insanın gözünün önüne hep cenneti serer. O cennet ki sevgiyle gelenleri temaşa eder. Orada mal mülk gibi zenginlikler beş para etmez. Sevgi cennetinde yürekler paranın bile satın alamayacağı en değerli duyguları, sevgiliye sunmak için bekler. Bir bakış, bir süzülüş, bir gülüş nice paha biçilmez sevgileri bir çocuk saflığında söyler. Para yüreğe giden yolları genişletse de, içten duygular patikaya benzer. Nasıl yol kenarındaki çiçekleri, ağaçları, gölleri, dereleri hızla giden bir arabanın yolcuları göremezse, parayla konforlaşmış aşk da asıl güzelliklerin farkına varamadan dümdüz gider. Gerçek sevgi ise, el ele tutuşmuş sevgililerin aynı tabloyu çizmesine benzer ve o tablo açık arttırmada sadece yüreği zengin insanların evine gider. Bir sevginin bitişini, başlangıcı belirler. Parayla satın alınan sevgi, pili biten bir fener gibi erken söner. Karanlıkta yaşamak istemeyen, sevgisini ay gibi, yıldız gibi, güneş gibi doğal aydınlık kaynaklarıyla besler. Sevgiyle sarhoş olmak isteyen, sadece üzümleri güneşin öz ışıklarıyla hemhal eder. Sahte yüzler, gülümseyişlerinde günahları gizler. Günahkar gülümseyişler, asla cennet kapılarına benzemez. O sevgiden dudakların ıslanmışlığında, tertemiz bir sevgiye dair söz beklenmez. Yalandan cennette ise, kimse sonsuza kadar yaşamak istemez. Yıldızlı bir gecenin suya düşen ışıklarının yansıdığı duru bir rüyadan uyanırcasına bir huzur doldurmazsa bakışlarına sevgi, güneşin ilk ışıklarıyla başlayan gün, sana karanlığın lekeleriyle körleştirilmiş iki göz armağan eder. Gözlerini nasıl kapatırsan geceye, sabah öyle başlarsın güne. Bir sevgi aydınlık katmazsa gecelerine, sabah uyandığında kör gözlerle bakarsın herkese. Parayla gelen sevgi, iflas etmiş bir yürek bırakır geride. İflas eden bir yürek ya sonsuza kadar kapatır kepenklerini sevgiye ya da intihar eder.

Devamını Oku
Osman Demircan

Gülmek zordur pembe hevesler içinden.
Bir hışımla bülbüller konar düşlerinize.
Koklanmadık tek yer bırakmaz teninizde.
Kan ağlar tomurcuklarınız gözlerinizde.

Bakmak istemezsiniz pembeli çiçeklere.

Devamını Oku
Osman Demircan

Piyanomun tuşlarında ağlayan nameler.
Her dokunuşumda yaramdan inlemeler.
Kan içre kan şiir damlasından notalarla
Beethoven haykırır içimdeki yaralı aşkı.

Mozart piyanoları sabrın taşlarıyla kırar.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir resim çizdim;
Bütün çıplaklığıyla kendi resmimi.

Dudağımda gözyaşı izleri
Silip süpürdü bütün evetleri.

Devamını Oku
Osman Demircan

Hindistan'da sığırlar sokaklarda dolaşır. Kutsal oldukları için kimse onlara dokunmaz. Türkiye'de de insanlar kural bilmeden, düzen tanımadan sokaklarda dolaşır. Biz de onlara kimse dokunmaz. Bizim ülkemizde de insanlar kutsaldır. Şehirlerimiz solunum yetmezliği çeken hastalar gibi. Nefes aldırmazlar insanlara. Şehirler, şehirlerimiz ne açık hava müzesidir ne de açık hava tiyatrosu. Kuralsızlığın sahnelendiği merdiven altı bir atölyedir şehirlerimiz. Rize, Zincirlikuyu mezarlığından bile daha yaşanabilir bir yer değildir ve buradan Rize belediye başkanına sesleniyorum: Rize, Zincirlikuyu mezarlığından en azından daha yaşanabilir bir yer olsun. Çam ağaçlarıyla dolu, toprakla barışık, çiçekle bezenmiş, herkesin boyunun ölçünü bildiği bir yer olsun. Rize ne beton yığını ne araba mezarlığı ne de insanların yemek sonrası genirip durduğu bir yer olsun. Dağlarıyla, dereleriyle, deniziyle küsmüş, kuzuları sadece midesinde gören bir halkla bütünleşmiş bir şehirdir Rize. Binalarının içinin koktuğu, insanlarının etle, kumaşla, parayla yıkandığı ve her gün yüreğim temiz diyen insanlarının yaygaraya verdiği bir şehirdir Rize. Bu şehir akbabalara yeterince tat vermedi mi sizce? Ne zaman bu şehirden insanlar tat alacak sorarım size? Sokaklarının labirenti andırdığı bu şehirde, aydınlığa açılan bir kapı yoktur. Tüm kapılar tüpçüye, sütçüye, lahmancuncuya açılır bu şehirde. Rize, Fransız balkonlarından lümpenliğin bir tanga misali sarktığı şehirdir. Rize, donsuzluktan tangaya geçmiş ve bu sayede çağdaşlaşmış bir şehirdir. Rize, yüzyıl sonra umut vadeden bir şehirdir. Köylüler en azından evinin yanında bir bahçe yapar. Bizim şehirliler köylüleri beğenmez ama; evinin yanındaki çöp kutusuyla yaşar. Bu yüzden şehirlimiz çöp gibi ince olmak ister. Şehirlimizin bildiği en güzel doğal manzara çöp dağlarıdır. O da bu yüzden çöp gibi incelmek ister; güzelleşmek ister. Bu ülkenin en medeni canlıları ayılardır. Bal yer, armut yer, balık yer. Şehirliğimiz gibi hak yemez... Çöp gibi de incelmeye çalışmaz. Bir pislik olmaya çalışmaz ya da bir domuz jambonu gibi olmaz. Rize, bir köy mezarlığı kadar güzel olsun, bu şehir adam oldu diyeceğim. En azından hortlamış gibi kimse barındırmaz. Bu bile yeter.

Devamını Oku
Osman Demircan

Romanım Hicran Yayınları'ndan çıktı.İlgilenenlere duyurulur.

Devamını Oku
Osman Demircan

İki türlü canlının dokunulmazlığı vardır: Bir sokak köpeklerinin iki korumalı insanların... Bu varlıkların tek farkı vardır: Sokak köpekleri kemik yer, korumalı insanlar bonfile ve biftek yer. Bu iki canlının toplumda değişik ifadeleri var; ama çok sevilirler. Bunlara köpekler ve it herifler denir. Köpekler ve it heriflerin çok sevenleri vardır. Sokak köpeklerine bakım, itina medeniyetten sayılır. İt oğlu ite ya da it heriflere saygı yavşaklıktan kabul edilir. Sokak köpeklerinin sahibi belediyedir; korumalı insanların sahibi ise devlettir. Devlet insanına sahip çıkmaz; ama bu it heriflere iyi sahip çıkar. Çünkü devlet bu it herifleri kendi çıkarlarını korumak için her zaman önemser. Onları kapı kulu gibi kullanır. Sokak köpekleri artıklarla beslenirken, bu it oğlu itler bonfile ve biftekle beslenir. Aslında it herifler her haltı yer. Dişlerini gülerken bile gösterseler, ağızlarından salya akar. Onun bunun köpeği olan, aslında sarayda da yaşasa soysuzdur. Kuyruklarına basılınca azarlar, kudururlar. Her zaman keyfine düşkün, sadece kendileri için yaşamak isterler. Başkalarının pisliği üzerinde yaşayan mikroplara benzerler. Asla temiz ve adil bir düzenden yana olmazlar. Dünyadaki genel tablo içi bu boş resimlerdir. Şatafatlı çerçevelerin içinde, boş ve anlamsız hayatlar yaşamaktayız. Kan kırmızısının ve mor rengin ağır bastığı hayat tablosunda, kırmızıyı güle ve moru bülbüle çevirme davası vardır. Tüm kavgalar bu dava için verilse de, dünyada sergilenen tablo insanın estetikten uzak duygu ve düşüncelerinin gülü sararıp soldurduğu ve bülbülü bir kafese koyduğudur. Bülbüle kafes içinde verilen gül, bir çiftlikte koyuna verilen ottan farksızdır. Özgürlük, bedeni doyurmak değil; insanın kendisine yutturulmaya çalışılan sözde aşklara, sevgilere, dostluklara tokum diyebilmesidir. Eğer bir aşk genel tobla içinde nüden öteye gidemezse, o aşkta tek doğru, büyük orta parmağın yukarı doğru dik bir şekilde çizilmesi olacaktır. Aşkta doğruluk yürekte olmayınca, diğer parmaklar bu aşkın yanlışlığına boyun eğerken, uzun orta parmak bir küfür gibi havaya kalkacaktır ve bu kirli eller hangi saf ve temiz bedenlere hiç kirletmeden bembeyaz yataklar sunacaktır. Dünyada tek bir doğru kalmıştır o da uzun orta parmağı diklemektir. O parmağı ya göze ya da oraya buraya sokmaya çalışırlar. İt herifler en çok bunu yaparlar.

Devamını Oku
Osman Demircan

Kaybedecek bir şeyi olmayanlar niçin korksun ki. Sosyologlar araştırsın, Türkiye'de kaybedecek bir şeyi olmayan kaç kişi vardır. Kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar, canlı bombaya benzerler. Bu yüzden Türkiye her an patlamaya hazır bomba gibidir. Bu ülkeyi insan cephaneliğe çevirenler, okumuş cahillerdir. Bu okumuş cahiller memleketin canına okurken, kendileri mal derdindedirler. Okumuş cahillerin çoğu, aydın sıfatıyla efeler gibi dolaşmaktadırlar. Oysa Türkiye'deki aydınların çoğu ateş böceğine benzerler. Her tarafları karanlıktır; ama kıçları aydınlık içindedir. Türkiye'deki aydınların çoğu kıçını kurtarmanın peşindedir.Çünkü en iyi yerde onlar oturmaktadır.Bunlar millete emir vererek, onları hop oturtup hop kaldırmaktadır. Ardından da derler: Bak millet ne güzel ve özgürce hareket yapmaktadır. Milleti hop oturtup hop kaldıranlar, sadece kendisinin özgür olduğunun farkındadır. Bu vatan bu yüzden onlarındır. Hı vatan özgür olunan yerdir. Kölelerin vatanı da olmaz. Bakın bakalım Türkiye'de kaç kişi özgürdür. İnsanlara gelecek bırakmayanlar, halkı gelecek korkusuyla da hareket ettiremezler. Halkı sadece emme basma tulumba gibi kendilerine riayet ettirirler. Kaderlerini kendi ellerine alamayan milletler, bileklerine takılan kelepçe altın bilezik zannederler.Bu sebeple bileklerine kelepçe taktıklarınız hiç şüphesiz sizi özgürce alkışlayamayacaklardır. Bir köle azad edilmedikçe ve gözleri açılmadığı sürece efendisinin kim olduğuna bakmayacaktır. Bu ülkenin efendiliği olduğu sürece ve para birkaç kişinin elinde bulunduğu sürece demokrasi zenginlerin evindeki raflarda tozlanan bir kitap olacaktır. Kimse de özgürlüğün kitabına ulaşamayacaktır. Bu millete cahil diyenlerin kitaplıklarında en çok özgürlük ve barış kitapları küf tutmaktadır. Kendi gövdesinden daha büyük bir gölgeyi toprağa düşürenler, halka aydınlık adına ne verebilirler? Bu ülkeyi önce dinamite çevirip, sonra fitili başka ellere verenler, ateşi kim yakarsa yaksın kendilerini suçlama nezaketine de girsinler. Ateşi kim yakarsa yaksın, bu ülkeyi kendi atları meydanlarda daha rahat koşsun diye samanlığa çevirenler, en azından at gözlüğü takmaktan vazgeçsinler. Bir ülkeye ne askerler ne politikacılar yön vermelidir. Türkiye'ye doktrin üreten yazarlar değil, vizyon üreten yazarlar yön vermelidir. Bu yüzden Türkiye'ye yön verenler, Atatürk gibi hem iyi bir okur hem de iyi bir yazar olmalıdır. Peki sorun bakalım Türkiye'deki siyasilere kaç roman okumuşlardır; kaç kitap bitirmişlerdir. Balzac: ' Tek kitaplık adamdan kork! ' demiştir. Türkiye'deki aydınların ve siyasilerin tek bir düşünce etrafında dönüp durmalarının sebebi, hep bir pervaneye benzemelerinin sebebi, dünyayı kendi cümleleriyle okumalarıdır. Oysa dünya bir kütüphanedir, kainat ülkesinde. Dünyayı tek kitaba benzetenler, kainattan habersizdir. Kainattan habersiz olanlar ise Allah'ı anlamaktan da yoksundur. Yoksun olanlardan insanlık adına, ülke adına bir şeyler beklemek büyük bir gaflettir.

Devamını Oku
Osman Demircan

Çok cesur insan olduğunu düşünüyorum peki korkuların nelerdir? Hedeflerine ulaşamadan ölmek. Hedef ne demek? Dünyalık hedefler, ekonomik, aile.... Düzenli bir yaşam mesela. Düzenli bir yaşam diyorsunuz peki dünyada bir düzen var mı ki bunu dünyadan istiyorsunuz? Yaşamsal boyutta kurulmuş bir düzen var tabi; doğanın düzeni asimetriktir olsa da bir düzendir sonuçta. Peki her ailede bir mağdur vardır; ilk adaletsizliği ailede görürüz çünkü. Sizin böyle bir durumunuz söz konusu mu? Her insan böyle durumlarla karşılaşmak zorundadır. Ama artık bu durumların bana aşırı derecede rahatsızlık verdiğini düşünmüyorum. Çünkü dünyadan beklentilerimi azalttım. Yani suyu azar azar eksilen bir çeşme mi oldunuz? Yo çeşmenin suyu azalsa da tadı artar. Hayattan tat almak beklentileri azaltmaktan geçer. Sizi en çok ne üzmüştür hayatınızda. İhanet.. Dünyalık hiçbir şey sonsuz değildir; bazısı solup gider, ölüp gider, uçup gider.... Yanımızda ruh kalır. Peki bedenin ne olur? Kolun gider, bacağın gider... Duyguların kemikleşir bu sefer. Şarkılarını herkes söyler. Hatta en sevdiğin şarkının bir başkasına ait anısı daha fazladır. Senin bir şarkın var mıdır? Normalde var; çok var. Bana esmeyi anlat mesela, Döndüm Mevlana Gibi şarkısı da çok güzel. En büyük başarınız ne? Yaşamayı başardım... Eş dost arkadaş var tabi... İş ahlakı, dünya tecrübeleri... Sizi ne etkiler? Üzdüğümde ve üzüldüğümde karşı taraftan daha çok etkilenirim. Hiç gözyaşı döktünüz mü? Zaman zaman, normalden fazla. Ne incitmiştir sizi? Ruhen ve bedenin etkilendiğim olmuştur. Bir şey anlatmak istediğinizde ne anlatırsınız. Tanıdıklarım çok oldu. Keşke Allah'ı tanıma yolunda daha çok çabam olsaydı, derdim. Aslında aldığınız dini eğitim ve terbiye sizi dış dünyada çok zorlamış anlaşılan. Yani iyilik üzerine donatılan bir insan olarak hayatın arka sokaklarında sağlam kalabilme adına verdiğin mücadele sizi yormuş olmalı, yanılıyor muyum? Yani aldığınız eğitim yaşına ve yaşadığın çevreye uygun olmalı. Yoksa hiçbir yere uyamıyorsunuz. Uyumsuz kalıyorsunuz. Peki sizce mutluluk nedir? Mutluluk çok basit aslında; ama yağmurlu havada sırılsıklamken kuru bir kibrit çöpü bulmak kadar da zor aslında. İnsanlara son sözün nedir? Dağ çiçeklerini koparmayınız; onlar ki uçurumlara alışkındırlar; insanlara değil.

Devamını Oku
Osman Demircan

Beni daha ölmeden parçalıyorsun ve sırtlanlar gibi içimi deşmeye çalışıyorsun.Ve hala insan olduğunu söylüyorsun.Ağaçlar bile senden daha büyüktür.Ya bulutlar senden daha özgürdür.
Söyle bana seni bir çiçek dolu dandan daha güzel ne yapar? Ya gökyüzüne bir abide gibi yükselen ağaçtan daha üstün ne yapar? Her saatte bana küçüklüğümü hatırlaran insan.
Söyle seni bir sırtlandan ve aslandan daha merhametli ne kılar? Her gülümşeyişinde bana dişlerini gösteren, her tebessümünde binlerce diş izi saklayan, söyle kaç kişiyi daha böyle can alıcı sözlerinle kandırdın?
Bir köpeğin sadakatini bilir misin? Dur sana anlatayım:Benim bir köpeğim vardı. Bir gün okula giderken arkamdan mahsun mahsun baktığını gördüm.Kendisine seslendiğimde hiç kıpırdamadan bana bakmaya devam etmişti.
Sonra ne oldu bilir misin? Okuldan geldiğimde ölmüştü.O bakışı yaşadığım süre içinde hiç unutamadım.O bakışı yaşadığım süre içinde birçok kimsede göremedim.
Sen bana bu zamana kadar hep insanlıktan bahsettin.Fakat sende bir köpeğin gözlerini bile göremedim.Bakışların sanki kapkara taştı.Ve bana her bakışında kendimi taşlanan bir sokak çocuğuna benzetirdim.Oysa senden sadece sevgi beklerdim.

Devamını Oku