Piyanomun tuşlarında ağlayan nameler.
Her dokunuşumda yaramdan inlemeler.
Kan içre kan şiir damlasından notalarla
Beethoven haykırır içimdeki yaralı aşkı.
Mozart piyanoları sabrın taşlarıyla kırar.
Bir resim çizdim;
Bütün çıplaklığıyla kendi resmimi.
Dudağımda gözyaşı izleri
Silip süpürdü bütün evetleri.
Hindistan'da sığırlar sokaklarda dolaşır. Kutsal oldukları için kimse onlara dokunmaz. Türkiye'de de insanlar kural bilmeden, düzen tanımadan sokaklarda dolaşır. Biz de onlara kimse dokunmaz. Bizim ülkemizde de insanlar kutsaldır. Şehirlerimiz solunum yetmezliği çeken hastalar gibi. Nefes aldırmazlar insanlara. Şehirler, şehirlerimiz ne açık hava müzesidir ne de açık hava tiyatrosu. Kuralsızlığın sahnelendiği merdiven altı bir atölyedir şehirlerimiz. Rize, Zincirlikuyu mezarlığından bile daha yaşanabilir bir yer değildir ve buradan Rize belediye başkanına sesleniyorum: Rize, Zincirlikuyu mezarlığından en azından daha yaşanabilir bir yer olsun. Çam ağaçlarıyla dolu, toprakla barışık, çiçekle bezenmiş, herkesin boyunun ölçünü bildiği bir yer olsun. Rize ne beton yığını ne araba mezarlığı ne de insanların yemek sonrası genirip durduğu bir yer olsun. Dağlarıyla, dereleriyle, deniziyle küsmüş, kuzuları sadece midesinde gören bir halkla bütünleşmiş bir şehirdir Rize. Binalarının içinin koktuğu, insanlarının etle, kumaşla, parayla yıkandığı ve her gün yüreğim temiz diyen insanlarının yaygaraya verdiği bir şehirdir Rize. Bu şehir akbabalara yeterince tat vermedi mi sizce? Ne zaman bu şehirden insanlar tat alacak sorarım size? Sokaklarının labirenti andırdığı bu şehirde, aydınlığa açılan bir kapı yoktur. Tüm kapılar tüpçüye, sütçüye, lahmancuncuya açılır bu şehirde. Rize, Fransız balkonlarından lümpenliğin bir tanga misali sarktığı şehirdir. Rize, donsuzluktan tangaya geçmiş ve bu sayede çağdaşlaşmış bir şehirdir. Rize, yüzyıl sonra umut vadeden bir şehirdir. Köylüler en azından evinin yanında bir bahçe yapar. Bizim şehirliler köylüleri beğenmez ama; evinin yanındaki çöp kutusuyla yaşar. Bu yüzden şehirlimiz çöp gibi ince olmak ister. Şehirlimizin bildiği en güzel doğal manzara çöp dağlarıdır. O da bu yüzden çöp gibi incelmek ister; güzelleşmek ister. Bu ülkenin en medeni canlıları ayılardır. Bal yer, armut yer, balık yer. Şehirliğimiz gibi hak yemez... Çöp gibi de incelmeye çalışmaz. Bir pislik olmaya çalışmaz ya da bir domuz jambonu gibi olmaz. Rize, bir köy mezarlığı kadar güzel olsun, bu şehir adam oldu diyeceğim. En azından hortlamış gibi kimse barındırmaz. Bu bile yeter.
Romanım Hicran Yayınları'ndan çıktı.İlgilenenlere duyurulur.
Bir mirastır tohum toprağa. Ağaç ormana mirastır. Yağmur buluta mirastır ve yağmur şakır şakır yağdığında yeryüzü ıslandığında insan bu döngüye muhtaçtır. Kimse kimsenin elinden avucundan cehennemi çalmasın. Kişi kendi eliyle kendini yakmasın. Dünya bu kadar güzelken, ekmekler buğday kokarken ve paylaşmak varken kimse kimseye yumruk sıkmasın. Eli açık bir hayat yaşasın herkes. Bu dünyanın bizim olmadığına inansın dağların ve taşların bir miras olduğunu unutmasın.
Hiç kimse dünyaya bencil bir pencereden bakmasın. Çiçeklerin, kelebeklerin ve kuşların olduğu bir manzarada güler yüzüyle gülücükler dağıtsın. Yaşama zenginliğini ve rengini katsın. Kimse derenin balıklara ait olduğuna inanmasın. Hayat akıp giderken parmak aralığımızdan, birkaç dudağa su versin başkasını da gülümsetsin.
Yaşamak kanlı bıçaklı olmasın. Demirin keskinliğinde, elmalar paylaşılsın. Ekmek, emek kokarken ve fırından sımsıcak çıkarken her lokmada insanlık yaşatılsın. İnsanlar sevgiye, saygıya, dostluğa, arkadaşlığa doysun.
Yaşamak kardeşçe olsun.
Bütün yarışlar bitsin. Sadece insanlık kazansın. En büyük ödül, bir insana onurunu kazandırmak olsun. Bütün oyunlar bitsin. Kimse kimsenin gururuyla oynamasın. İnsanlar birbirini sevsin.
Yaşamak bir mirastır bunu kimse unutmasın. Hiç kimse dünyayı at meydanı yapmasın. At hırsızları her yeri doldurmasın ve insanların başına kral olmasın. Bu dünyayı kimse yarış alanı haline getirmesin. Bir insana yapılacak en büyük ahlaksızlık onu koşturmaktır. Kimse kimseyi hayvan yerine koymasın. Kimse kimsenin sırtından geçinmesin. Herkes insanca yaşasın.
Sarmaşıklar dolanır gecelere.
Mor çiçekler açtırır.
Her bir sağlam duruşta gece
Taş kesilir; morarır.
Heba olur şiirler.
Bir onun hayali
Yüreğim bir yamaç mor menekşelerle dolup taşan. Bir neyzenin sesi kulaklarımda yankılanmakta. Hafiften bir deniz kokusu yüzümü okşamakta. Bir an ölüm gelmekte aklıma beyaz kefenlerde bedenim. Hiç kusur yok dudaklarımda. Sonsuz bir uykuya kapanmışçasına. Ne dost peşindeyim artık ne de sevgili arayışında. Bütün hayatımda boyunca yollara kızmamışken, çukurlara ayaklarım düştüğünde. Şimdi neden kızayım benim için açılmış ölüm çukuruna. Ağlayanlar ve ağlamayanlar yanı başımda. Oysa kim tutar beni bunca ter kokusundan kaçar gibi Allah'a uçuşlarımda. Ya Rab var mı senden daha güzeli söyle bana. Genç kızlar ve delikanlılar taze bir biberdir ağzı yanmışlara. Ya Rab beni kucakla. Bütün kolların açılışında yüreğim daralmakta. Anca sensin bana geniş ovaları hatırlatan. Senin sesin var koşan atın toynaklarında. Daha ne yapayım ağzı kokuşmuşların bana şiir düzmelerini. Daha ne yapayım bana sevgili diyenlerin deyişlerini. Allah bir daha Allah bin defa Allah... Hayatımda hiçbir romanı böyle okumadım Ya Rab adını okuduğum gibi. Hiçbir kelimeye böyle aşık olmadım Ya Rab. Senin adını söylerken ölüm döşeğinde su isteyen hasta gibiyim. Allah bin kere Allah... İşte yüreğim bol esinti alan bir yamaç gibi. Ve yüreğim o yamaçta sana bahşedilmiş bir konak gibi Ya Rab. Sev beni sev beni sev beni. Değerli hissedeyim kendimi. Yıkılsın Kısra'nın sarayları. O sarayların bahçelerinde bir hurma ağacı et beni. Yapraklarımda bir Muhammet yazsın bin Allah yazsın. Yağmurlar yıkasın kirlerimi. Adın düşsün düşkünlüğüme. Sonra yücelt beni. Bir kuş eyle beni. Senin denizinde sonsuz bir çığlık et beni. Bağırayım Allah bin kere Allah... Haykırayım Ya Allah Ya Allah... Herkes beni kuş sansın. Herkes kuş tüyü yastıklarda uyusun. Bütün zulmün alkışlarında ezilen bir bülbül olacağıma, rahmet güneşinin altında eriyen bir mum olayım Ya Rab. At beni cehennemine orada sen varsın. Senin olduğun her yer benim için billur saraydır. Ya Rab beni sadece bağışla. Açgözlü bir insanın kucağına dökülen çil çil altınlar gibi, sevgini dök şu yoksulluğuma. Ya Rab beni Mümin orduları gibi kuşat. Dağ gibi günahlarımın üzerine dik tevhit bayrağını. Ve beni bütün bölünmüşlüğümle bağışla ve tekliğine kat beni.
Dudağım dudağımın üstüne cam kırığı koyar
Onu anma diyerek her sözünden kan damlar
Bedenim bir köşede gölgem bir köşede ağlar
Mum ışığı vurur duvara siluetim yalnızı oynar
En gerçeğimsin benim, en güçsüz yanımsın
Tek zaafım bu hayatta, tek aldanmışlığımsın
Mum ışığı neden titrer bilir misin?
Tabi ki karanlıkta kaybolup gitmekten korktuğu için.
Peki mum ışığı karanlıkta kaybolup gitmekten neden korkar?
Bir muştu ağacı olayım.
Dallarım uzansın gökyüzüne.
İsimler kazınırken bedenime
Yeryüzünde kök salayım.
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....