Hani garibanların ellerinde avuçlarında; kısaca hayatlarında değerli bir şeyleri olmaz ya...Sonra hayatlarında değer verdikleri ve değer aldıkları birileri olur ya...İşte o garibanlar gibi sımsıkı, kaybetmekten korkarcasına sevdim seni. Sen ise zenginlerin hayatlarında çok değerli şeyler olur ya... Biri giderse gömleklerinden bir düğme kopmuş gibi hissedeler ya...İşte sen ucundan tutar gibi sevdin beni.
Kargaya karga dememek lazım; kargaya kışt demek lazım. Aşkım dedim, sevdiğim dedim, sevdiceğim dedim, kargaya kışt diyemedim. Kime iki gözüm dedimse; iki gözümü ceviz gibi oydu. Ah ben kargaya hep iki gözüm dedim. Bir gariban gibi sevdim seni.
Yüreğimde kaynayan bir şey var. elim yanıyor, seni kalbimden çıkaramıyorum. Tenim kavruluyor, canım yanıyor. İçimi bir is kaplıyor. elimden bir şey gelmiyor. Sen işte o şeysin. Elimden bir şey gelmeyen şey...Sen avuçlarımda büyüttüğüm kargasın. Tüm mısırlarımı çalan, hayatımı talan edensin. Tükenmişliğimsin.
Bir garip sevginin garip olanı sen, garibanı benim. Seni iki gözünün ortasından vurmak isterdim de; yüreğim buna el vermiyor. Sen avuçlarımda büyüttüğüm kargasın işte.
Ah uçup git hayatımdan. Bu garibanın çilekeşliği bitsin. Sen ne fena şeysin.
Ah Angelina! Yüreğimi öyle yaktın ki yıldırım olup beni mahvetsen böyle yanmaz böyle çarpılmazdım sana. Yüreğim yanımdan hızla geçen tren gibi. Duygularım yüreğimi öyle alıp götürüyor ki canım titreyen raylara dönüşüyor. Hız kesmiyor bende aşkın. Şiddetli geçişler yaşıyorum sana. Aklım yerinden oynayacak, yüreğim yerinden kopacak gibi. Seni düşünmek sarsıyor beni. Keşke tutsan ellerimden. Düşüp kalkamamak korkutuyor beni. Savuruyor aşkın beni. Aynı şehirde yaşamamak ne kötü. Gözlerimin yalnızlığını bilemezsin. Bakışlarım kayaya çarpan dalgalar gibi. Hem gözlerim ıslak hem duygularım paramparça. Ah Angelina keşke denizkızı olsan! Gelsen sahile. Ya da benim cesedimi bulsalar deniz kıyısında. Bir masal uğruna ölmek de var unutma Angelina.
Ah Angelina! Dünya yirmi dört saatlik yuvarlıkta. Ve her salise başımı döndürüyorsun aşkınla. Ah Angelina! Kiev nerede Rize nerede deme. Aynı yataktaki çarşaf başka şehirden yorganın pamuğu başka şehirden değil mi?
Ah Angelina! İki gözün birbirine kavuşamaz; ama gözlerimiz birbirine kavuşur. Değil mi ki gözlerin yüzünde, bakışların bakışlarımda güzel. Ah Angelina!
Ah Angelina! Ukraynalı güzel. Keşke Çernobil gibi patlasan ve beni de burada atomlarıma parçalasan. Off Angelina!
Ah Angelina! Dertliyim. İlk defa kilometrelerce yüreğimi uzattım. Nasıl acıyor bilemezsin yüreğim. Yüreğimin aynı noktaya gelmesi için bir aşk cümlene ihtiyacım var Angelina.
Ah nasıl yumuşak yastığa ihtiyacı varsa bir başın, öyle ihtiyacı var sana bu bakışların. Ah Angelina.
Aklımdan neler geçiyor?
Tren geçiyor.
Vapur geçiyor.
Bir dolu otobüs geçiyor.
Yol alıyorum düşünce iklimlerine.
Düşünmesi bile korkunç
Hangi bacaklar ayaklanır da
Hangi göz keskin bakışıyla
Yer kabuğunu soyar.
Bir gövde gösterisi bu.
Aslanı yaratan mı yarattı seni.
Pençelerini bana bağışla.
Tutamadım kendimi.
Yenemedim nefsimi.
Kopardım tatlı eriği
Yedim cennete girdim.
Tadını sana benzettim.
bazen hayat boş bir odaya benzer
zemini betondur içinde kimse yoktur
girersin içeri hoş geldin diyen yoktur
zaten gidecek başka bir yerin yoktur
yorgun argın uyumak istersin hemen
yattığın yer betondur şeklin cenindir
iğne yaprakları döker ayak dibine
çamlar böyle veda eder gidene
döktükçe bir şey bırakmaz geride
ateş kıvamına döndürür dallarını
yakar yüreğindeki son mektupları
yakar gövdesine kazınan hatıraları
Sana elveda dediğimde güldün. Zannettin ki seni terk edip gidemem. Zannettin ki bu yürek ayrılığını taşıyamaz. Sandın ki sensizlik beni öldürür. Gittim. Ne telefonlara sarıldım ne de boşluğuna. Aramam dedim ya sana işte aramadım ve de ağlamadım. Bir gözyaşı dökseydim belki hatıralarına, koşardım ayaklarına. Yok öyle olmadı. Ayaklarından dökülmedim bu sefer yollara. Adın harf harf bir mermer yazısı gibi düştü de aklıma, yine de parçaladım içimdeki seni. Gömdüm seni yüreğime ve adının kazındığı yere. Yüreğimin acısına dayandım. Kan kustum da, dudaklarım seni sayıklamadı. Gittim. Arkamda ayak seslerini değil; kan izlerimi ara. Bir daha dönmem sana, yalvarsan da bana. Girdim dönüşü olmayan bir yola. Göstermem gözyaşlarımın saflığını sana. Kirletmene bir daha izin vermem, gözlerimdeki gökkuşaklarını. İzin veremem beni bir güldürüp bir ağlatmana. Müsade edemem beni benimle savaştırmana. Eğer bir daha senin için ağlarsam, gözlerim bir daha açılmamacasına kapansın dünyaya. Elveda aşkım elveda. Gittim senden uzak limanlara. Zannetme ki atarım kendimi dalgalara. Sanma ki boğarım kendimi acılara. Ölümüm bile yasak sana. Tıpkı gözlerimin yasak olması gibi sana. Gözlerimi açtım yeni bir hayata, senin olmadığın bir dünyaya... Elveda aşkım elveda. Demek ki bu yürek dayanırmış acılara hem de senden öncekine de senden sonrasına da. Öğrettim gözlerime yürümesini, koşmasını ve mutluluk içinde ağlamasını. Elveda aşkım elveda. Şimdi sahillerde şen kahkahalar içinde bir dalga sesiyim. Denizle şarkılar söylerken, tüm kumsallarımdan ismin kaybolup gitmektedir. Yürek kumsallarıma hırçın dalgalar vurdukça, seni sildim. Aslında ben senden çoktan gitmiştim. Sahilimde kalan sana ait ne varsa silinip gitmişti. İsterdim ki deniz olduğumda bile en azından bir kaya gibi dur karşımda. Elveda aşkım elveda. İstersen gülmeye ve eğlenmeye devam et. Senin dans müziğin olmayacağım artık.
Uçakla,tankla savaşan kadınlar ellerinden çiçekleri atmışlar
Dağları sırtlarına almışlar saçlarına ölüm güllerini takmışlar
Tüfek omza yapmışlar kurşuna kurşunla meydan okumuşlar
Şiirleri unutmuşlar dudaklarından kan ve gözyaşı akıtmışlar
Eşkıya kadınlar şehirlerini unutmuşlar kaldırımda izleri yitik
bir dalın kırılmasından üzülmüyorsan ormansın demek
yaprakların yerlerde sürünmesinden dert yanmıyorsan
simsiyah bulut olup bozkırdaki çocuklara ağlamıyorsan
doğal olarak büyüdün ey bebek sana kim oyna diyebilir
güneş olup yanmışa da üşüyene de aynı davranıyorsan
Osman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....