Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Bugün dünya bir başka bezenmişti mutluluğa
Sokaklar arabalar yollar hep sana varmaktaydı
Liseli çocukların ders kitaplarında sen vardın
Nereye baksam gözlerin aklıma düşmekteydi

Yeniden yaratılmıştım sanki aşk toprağından

Devamını Oku
Osman Demircan

Akşamlarım jilet sensiz kanamalarım duvarlara fışkıran silüet
Bir gölge düşer odama gül yüzünden kaçan bülbül suretinde
Kan dökülür seninle seviştiğim çarşaflara; ölüm, aşka karışır
Yıldızlar sensiz karanlık sulara düşer bir beyazlık kana bulanır.

Aka aka sabahı eder sensizliğim damarlarımda ecelin dolaşır

Devamını Oku
Osman Demircan

Yaşanılan bir direnişti Burma'nın sokaklarında
Kanım donmuş akmaz olmuştu damarlarımda
Bir kurşun jilet misali tenime değdiği bir anda
Sanki tüm kirli eller, emeller dokunmuştu bana.

Ve bütün insanlar yüz çevirmişti inançlarıma.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bazen mavi, bazen mor renge dönüşüyorum. Sonra hayatın griliğinde kayboluyorum. Aşk hayatın griliğine karşı koymaktır. Aşkı kaybettiğimde renklerimi yitiriyorum. İşte sizlere aşka dair renkli sözler: Sana kök salsam. Sen de erik çiçeği gibi açsan. Çiçeği burnunda aşk yaşasak. Hızla düşen uçak gibi senin yüreğine düşsem. Senin için nasıl paramparça olduğumu yüreğinde hissetsen. Soba dumanından zehirlenmek ne ki aşkın gırtlağımda soba borusu. Her kelimenin ucu kalemin ucundan sivridir. Aşk en sivridir. İnsanın ciğerini söker, kalbini deler. Keşke ellerin kuş yuvası olsa. Her gün ellerinde yuvalansam. Bir serçe gibi ellerinde uyuyakalsam. Yumurtanın sarısına benzer gözlerin. Keşke içinde saklı civciv olsam. Her bakışında beni kanatlarının arasına alsan. Bakışlarına tutulmuş balık gibiyim. Bana her bakışında çırpınıp dururum. Sanki şarkılar sadece gözlerini anlatır. Bakışlarını anlatmaya şarkıların gücü yetmez. Bakışların içimde sır kalır.
Denizler okyanuslarla boy ölçüşemezler. ah bir de benim yüreğimdeki acıyı bilseler, dudaklarıma su veremezler. Seni üzerimden silip atamadım. Nasıl bir mürekkep lekesisin sen. Nasıl bir aşka bulaştım böyle. Yanında sanki bir mezarım ve ellerin toprağıma değiyor. Sana dokunamamak asıl beni o vakit öldürüyor. Seni düşünmek kılıç gibi boynumdadır. Ya kes ya doğra. Bu savaş beni yormaktadır. Ne olur bir dakika ara ver. seni düşünmekten beynim sönmeyen ateşe dönüşüyor. Kül bile olamıyorum. Sensizliğe savrulamıyorum. Dinlenemiyorum. Bir bakışın uğruna nice sular kaynattım. Sen bana baktığında her tarafımı yaktım. Dağların üzerinde kar bembeyaz resim çizer. Benim yüreğimdeki sen karla kaplı çama benzer. Bir çam sakızı uğruna bu yürek seni bekler. Bakışların beni hastahanelik eder. Gözlerinin büyüsünü hangi doktor tedavi eder? Hayatımı öyle doldurdun ki sanki metrodayım ve kendim için bir metrekarelik yer bulamıyorum. Ve nereye gittiğimi de bilmiyorum.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir gün akvaryumcuda güpgüzel bir tane balık varmış.Sonra da bir tane kişi gelip bu balığı almak istemiş.Balıkçı da fiyatını sormuş ve o kişi de parasını vermiş.Sonra o kişi balığı almış.Ve o kişi de balığı fanusa koymuş ve onu evde besleye besleye güzel yaşatmış.Ve bu balığı çok sevmiş.
Bir gün bu balık yem yiyen çok büyük bir balık olmuş.Ve sahibi de bu balığı çok sevmiş.Ve balık hiç ölmemiş.
Bir gün sahibi balığı fanusu ile beraber balkona çıkarmış.Ve havadan karga gelip bu balığı fanusun içinden kapmış ve yuvasına götürmüş, yavrularına vermiş.Ve yavrular da balığı yemiş.Ve balığın sahibi çok üzülmüş.
Ve bütün balıkçıları aramış.Sonra bu kadar güzel balık bulamamış.Fanusu boş bırakmış.
Ve fanusa baka baka balığını düşünmüş. Ve çok yalnız kalmış.Ve o balığın resmini bir kağıda çizmiş.Ve çizdiği balığı bir duvara yapıştırmış.Ve bu resmi hiç unutmamış.
Ondan sonra hep balık ve deniz resimleri yapmış.Kazandığı parayı kimsesi olmayanlara bağışlamış.

Devamını Oku
Osman Demircan

Sadece iki üç kişi değil bunlar. Bir sürü bahane, bir sürü zerzevat düşünce bunlar. Gittikçe çoğalan cop, biber gazı, sopa, dayak, yumruk, taş, molotof kokteyli şiddet kelimesiyle tekleştiriliyor. Bir yığın taşın izdüşümüdür dağlar. Kim bu taşları kepçe ağzıyla döker? Kim sürekli birilerine taş atar? İnsanlar yığın, sürü... Bir yığın bir sürü sıkıntı bundandır. Kimse hesabını bilmemektedir. Bilenen tek şey hesabı bir başkasına ödetmektir. Karşında muhatap yoktur. Karşına aldığın kişi, bir gök gürültüsünden ibarettir. Başımızda dolaşan kuşlar, mutlaka bir odundan, bir kalastan havalanmıştır. Kök saldıkça şiddet, kök salan ağaçların kargaları başımıza kakalayacaktır. İnsan, bir fırtınanın rüzgarıdır. Şiddetli yağmurlar haline gelmesinde dünyamızı yakıp yıkmak isteyenlerin parmağı vardır. İnsan, eldir, koldur, bacaktır. Ne yapacağını tespit etmek zordur. Bir değildir; ikidir, üçtür insan. Anasından, babasından gördüğü şiddet mama gibi kanına karışmıştır. Zil çalar, kapı çalar, zamanla insan çalmayı öğrenir. Ne koparırsa kardır. Allah'ın belası şeytan, kanatlarını insana takmıştır. Uçtukça insan, serçeler ne yapacağını şaşırmaktadır. Toplum bidon kafalı bir delikanlıdır. Toplum, kafasını gazla doldurur. Ver gazı astır papazı. Tüm incelikler batmak içindir. Tüm kabalıklar ezmek içindir. Toplum kabalıkla, incelik arasında gidip gelmektedir. İnsanların davranışları boş çuvala benzer. Kim girerse çuvala, o gider mezara.
İnsan bir değirmendir. Bir un yapar başı döner; sanır ki çok büyük iş yapmıştır. İnsan izbe bir yoldur. Kendine güvenmeyenin sonu mutlaka karanlıktır. Aydınlığa ulaşmak isteyen kişi, ışığını kendinden alsın. Bir başkasının mumuyla gidenin, daha çok borçlansın diye dünyası karartılır. Aydınlığa inananın, ışığı başındadır.
İnsan bir kurt sürüsüdür. Postu iyi olanın, dostu çoktur.

Devamını Oku
Osman Demircan

Ay dinlemez, yıldızlar duymaz,
Ruha uzak olan, bedene köpük olamaz.
Şu halimden neden kimse anlamaz
Gece boyu koyulaştığım bu duygu rengine
Hiçbir kara hiçbir siyah dayanmaz
Gün ağarırken sırtımdan akan terlere

Devamını Oku
Osman Demircan

canımı yakan tüm güller kanımın rengiyle açar
fecrin alevden ışıkları yüreğimin duvarını yalar
içimde birikir kül duman gözlerim yaş dolar
ağlama deme bana yar sevmek beni parçalar
öyle yalnızlık ki bu gözyaşları kurur nehirlerin
kum üzerinde iskelete benzerken sandallar

Devamını Oku
Osman Demircan

Kolay değil bir başkası için ağlamak. İnsanın çevresine ve kendine karşı bağımsızlığını ilan etmesi gerekir. Bir gün Cuma namazına gitmiştim.Namaz başlamadan önce imam dua etmişti. Allah’ım bütün Müslümanlara yardım et demişti. O an cami, cemaatin amin sesleriyle inlemişti. Ama ben yıkılmıştım. Cami yerindeydi, cemaat yerindeydi ama ben ise yerle bir olmuştum. Bu nasıl din anlayışı. Sadece kendini ve cemaatini düşünen bir din olur mu? Başka insanlara dua etmeyi çok gören insanlar onları da hor görürdü. Bu nasıl din anlayışıydı ki başkalarını ötekileştiriyor, onları ayrı tutuyordu. Evet Kuran’da Allah insanları inananlar ve inanmayanlar olarak ayırdı. Buna bir itirazım olamazdı. Fakat insanların bunu yapması çok abesti. Hiç kimse hiç kimsenin Tanrı’sı olamazdı. Kimse kimseyi Allah’ın sopasıyla dövemezdi. Kaç kez cuma namazına gittim de bir kez olsun Haiti için dua edildiğine rastlamadım. Müslümanlığımdan utanır oldum. Bir gün de Rize’den Trabzon’a gitmek için durağa gelmiştim. Dolmuşum bütün koltukları doluydu, yalnız öndeki koltukta bir türbanlı bayan oturuyordu. Gelip onunla benim arama çantamı koydum ve oturdum. Aman Allah’ım bayan hiddetle kalktı ve bağırmaya başladı. Sonra çıkıp gitti. Çok utanmıştım. Arkaya dönüp ben bir şey yapmadım dedim. Bir dinin şerefi onun insanlara bakışındadır. Nasıl bir Yahudi’yi suçsuz yere asacakları sırada Émile Zola cumhuriyetin şerefi adaletindedir deyip itiraz etmişti. Evet kendi inancından olmayanı savunmak zordur. Çünkü insanlar daha çok bencil olmayı tercih ederler. İşin en korkucu bencilliğin din anlayışıyla ortaya çıkmasıydı. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki kültüründe sorun var, din anlayışında sorun var. İnsanlar cenazeye giderler, ölen için gözyaşı dökmemelerini bir yana bırak, kimin ne kadar ağladığına bakarlar. Kız çocukları töre kurbanı olur. Erkekler sakın çiğnemekten utanır. Öyle küçük sorunlar var ki ülkemde, tıpkı bir halının üzerine dökülmüş raptiyeler gibi… Ülkeyi o halının üzerine yürütmeye çalışır büyükler. Gel çocuğum gel buraya der gibi. Oysa ayaklar kan içindedir, görmez ya da görmezden gelir büyükler! Yapılması gereken eğitimcilerin amacının değiştirilmesidir. Eğitimcilerin ilk amacı örselenmemiş, tornadan geçirilmemiş nesiller yetiştirmek olmalıdır. Halkının yüzde doksanı Müslüman olan bir ülkede derhal Müslümanlar eğitilmelidir. Dinin ve törenin gençleri törpülediğini eğitimciler bilmelidir. Bu yüzden gerçek din anlatılmalıdır. Müslümanlara laikliğin dinsizlik olmadığı, laikliğin özgürlük olduğu ve dini de sadece özgür insanların samimice yaşayabileceği anlatılmalıdır. Ben her zaman dedim. İyi Müslüman olmak istiyorsan, Müslümanlardan uzak dur diye. Bir gün Rize’de çok tanınmış, şu an yaşamayan, bir din aliminin yanına gittim. Ona kafamı kurcalayan bir soru sordum. İnan Allah’ın kulusun bağırıp çağırarak camiyi ayağa kaldırdı. Sus diyorum susmuyor. Sorduğum soru hoşuna gitmemişti ve beni rezil etmişti. Ben bu tür olaylara irtica gözüyle bakıyorum. Böyle insanlar başımıza gelmesin. Müslümanlar ciddi bir eğitimden geçsin.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bazen söğüt ağacına benzersin. Hep aşağı çeker seni kaderin. Ellerin duaya kalkamayacak kadar yorgun düşer. Suya düşer gölgen ve yaprakların. Suya düşer ayın silüeti. Suya düşer hayallerin. Hep düşmeleri görürsün de talihine seni yüceltecek bir şey düşmez. Bir söğüt ağacı gibi hep boynun bükük olur. Yanında çamlar boy boy uzanır. Yüreğinde hasret uzar, yollar uzar, gökyüzü uzar; yakınında bir vefa bir sefa bulamazsın. Kavuşamazsın lastiğin ucundaki mutluluğa. Lastik sürekli uzar; ama sen hep bodur kalırsın. Bir çöl yalnızlığı yaşarsın. Dikenler ve develer yanı başındadır. Hasret kuşları hep uzaklardadır. Bir söğüt ağacının dalları gibi duyguların birbirine dolanır. Sarılır sana acı veren duyguların. Tat veren duygular başka ağaçlarda kirazdır, elmadır, armuttur. Senin ise tek tesellin umuttur. Gün doğmadan neler doğar dersin; dallarını bandırırsın çorba gibi göle. Yediğin içtiğin çorbadır; ama fırıncının ağzı susmaz. Fırıncının istediği elli kuruştur. Senin yangının fırındaki ocaktan daha büyüktür. Fırın olsan, kimse sana elini fırıncı küreği gibi uzatmaz. Fırıncının istediği eli kuruştur. Fırıncıya derdini yansan ne olur. Onun derdi ne sensin ne yanan ekmektir. Sen bir kuru ekmeğe muhtaç olsan da fırıncının gözünde sen elli kuruşsun. Sen dertten saçlarını ağartsan da, fırıncının derdi undur. İşte kader seni böyle unutur. Sen bir balık gibi sessiz ölürsün. Kimse acılarını duymaz. Dünya bağıranların, çağıranların yurdudur. İşte dost bildiklerin seni böyle unutur. Kesenin ağzını açtıkça, yürekler sana açılır. Akrabaların, hısımların seni aşikar sevmelerle, gizli sövmelerle uyutur. Hayat bir sehpa olur. Sehpayı devirmeye çalışanlar sana yakınlıkta bulunur. Hırsızlıklar, yalanlar, dolanlar ayyuka çıkar. Sonra hırsızların, dolandırıcıların tarlasına bereket dolu yağmur olarak yağar. Sen kuru soğana, kuru ekmeğe şükredersin. Bir bakarsın pencerelerindeki pervazlarına dostlar, akrabalar üşüşür. Sen üşürsün. Bazen söğüt ağacına benzersin. Ekmeği sana haram edenler, çorbayı sana çok görenler dallarında salıncak kurarlar. Seni sarsanlar, keyif içinde sallanırlar. Söyle hangi insan salıncağa değil de; söğüde ağlamıştır. Artık güçlü ol, en azından yapraklarını dikle ve ayrılık rüzgarıyla el salla mutluluğunu senin mutsuzluğunda arayanlara.

Devamını Oku