Şarap mahzenlerinde sakladım duygularımı
Gül kırmızısı renginde akıttım gözyaşlarımı
Sırf senin dudaklarına dokunmak için sevgili
Yıllarca şarap küpüne bandırdım yarınlarımı
Tüm üzümler esrik bir duyguya dönüşürken
Bir mirastır tohum toprağa. Ağaç ormana mirastır. Yağmur buluta mirastır ve yağmur şakır şakır yağdığında yeryüzü ıslandığında insan bu döngüye muhtaçtır. Kimse kimsenin elinden avucundan cehennemi çalmasın. Kişi kendi eliyle kendini yakmasın. Dünya bu kadar güzelken, ekmekler buğday kokarken ve paylaşmak varken kimse kimseye yumruk sıkmasın. Eli açık bir hayat yaşasın herkes. Bu dünyanın bizim olmadığına inansın dağların ve taşların bir miras olduğunu unutmasın.
Hiç kimse dünyaya bencil bir pencereden bakmasın. Çiçeklerin, kelebeklerin ve kuşların olduğu bir manzarada güler yüzüyle gülücükler dağıtsın. Yaşama zenginliğini ve rengini katsın. Kimse derenin balıklara ait olduğuna inanmasın. Hayat akıp giderken parmak aralığımızdan, birkaç dudağa su versin başkasını da gülümsetsin.
Yaşamak kanlı bıçaklı olmasın. Demirin keskinliğinde, elmalar paylaşılsın. Ekmek, emek kokarken ve fırından sımsıcak çıkarken her lokmada insanlık yaşatılsın. İnsanlar sevgiye, saygıya, dostluğa, arkadaşlığa doysun.
Yaşamak kardeşçe olsun.
Bütün yarışlar bitsin. Sadece insanlık kazansın. En büyük ödül, bir insana onurunu kazandırmak olsun. Bütün oyunlar bitsin. Kimse kimsenin gururuyla oynamasın. İnsanlar birbirini sevsin.
Yaşamak bir mirastır bunu kimse unutmasın. Hiç kimse dünyayı at meydanı yapmasın. At hırsızları her yeri doldurmasın ve insanların başına kral olmasın. Bu dünyayı kimse yarış alanı haline getirmesin. Bir insana yapılacak en büyük ahlaksızlık onu koşturmaktır. Kimse kimseyi hayvan yerine koymasın. Kimse kimsenin sırtından geçinmesin. Herkes insanca yaşasın.
Sarmaşıklar dolanır gecelere.
Mor çiçekler açtırır.
Her bir sağlam duruşta gece
Taş kesilir; morarır.
Heba olur şiirler.
Bir onun hayali
Yüreğim bir yamaç mor menekşelerle dolup taşan. Bir neyzenin sesi kulaklarımda yankılanmakta. Hafiften bir deniz kokusu yüzümü okşamakta. Bir an ölüm gelmekte aklıma beyaz kefenlerde bedenim. Hiç kusur yok dudaklarımda. Sonsuz bir uykuya kapanmışçasına. Ne dost peşindeyim artık ne de sevgili arayışında. Bütün hayatımda boyunca yollara kızmamışken, çukurlara ayaklarım düştüğünde. Şimdi neden kızayım benim için açılmış ölüm çukuruna. Ağlayanlar ve ağlamayanlar yanı başımda. Oysa kim tutar beni bunca ter kokusundan kaçar gibi Allah'a uçuşlarımda. Ya Rab var mı senden daha güzeli söyle bana. Genç kızlar ve delikanlılar taze bir biberdir ağzı yanmışlara. Ya Rab beni kucakla. Bütün kolların açılışında yüreğim daralmakta. Anca sensin bana geniş ovaları hatırlatan. Senin sesin var koşan atın toynaklarında. Daha ne yapayım ağzı kokuşmuşların bana şiir düzmelerini. Daha ne yapayım bana sevgili diyenlerin deyişlerini. Allah bir daha Allah bin defa Allah... Hayatımda hiçbir romanı böyle okumadım Ya Rab adını okuduğum gibi. Hiçbir kelimeye böyle aşık olmadım Ya Rab. Senin adını söylerken ölüm döşeğinde su isteyen hasta gibiyim. Allah bin kere Allah... İşte yüreğim bol esinti alan bir yamaç gibi. Ve yüreğim o yamaçta sana bahşedilmiş bir konak gibi Ya Rab. Sev beni sev beni sev beni. Değerli hissedeyim kendimi. Yıkılsın Kısra'nın sarayları. O sarayların bahçelerinde bir hurma ağacı et beni. Yapraklarımda bir Muhammet yazsın bin Allah yazsın. Yağmurlar yıkasın kirlerimi. Adın düşsün düşkünlüğüme. Sonra yücelt beni. Bir kuş eyle beni. Senin denizinde sonsuz bir çığlık et beni. Bağırayım Allah bin kere Allah... Haykırayım Ya Allah Ya Allah... Herkes beni kuş sansın. Herkes kuş tüyü yastıklarda uyusun. Bütün zulmün alkışlarında ezilen bir bülbül olacağıma, rahmet güneşinin altında eriyen bir mum olayım Ya Rab. At beni cehennemine orada sen varsın. Senin olduğun her yer benim için billur saraydır. Ya Rab beni sadece bağışla. Açgözlü bir insanın kucağına dökülen çil çil altınlar gibi, sevgini dök şu yoksulluğuma. Ya Rab beni Mümin orduları gibi kuşat. Dağ gibi günahlarımın üzerine dik tevhit bayrağını. Ve beni bütün bölünmüşlüğümle bağışla ve tekliğine kat beni.
Dudağım dudağımın üstüne cam kırığı koyar
Onu anma diyerek her sözünden kan damlar
Bedenim bir köşede gölgem bir köşede ağlar
Mum ışığı vurur duvara siluetim yalnızı oynar
En gerçeğimsin benim, en güçsüz yanımsın
Tek zaafım bu hayatta, tek aldanmışlığımsın
Mum ışığı neden titrer bilir misin?
Tabi ki karanlıkta kaybolup gitmekten korktuğu için.
Peki mum ışığı karanlıkta kaybolup gitmekten neden korkar?
Bir muştu ağacı olayım.
Dallarım uzansın gökyüzüne.
İsimler kazınırken bedenime
Yeryüzünde kök salayım.
Atılmış bir mektup, silinmiş bir yazısın artık. Nerede kiminle yaşadığın ne de ne yaptığın umurumda değil. İçimde yakıyorum sana ait mektupları, yazıları. İçimde soğuyan bir mavi alevsin artık. Alev renginde kızıl güller yüreğimde bitmeye başlıyor. Bitmeye başlıyor sana olan sevgim. Gün doğuşundaki kızıl renkler günümü renklendirmeye başlıyor. Sönüyorsun içimde. Soğuk bir mavi ışığa dönüyorsun. Ardından güneş ışıklarının sarı rengi kaplıyor her yanımı. Kibarca gidiyorsun. Şiiri tükenmiş bir şair gibi, yeteneği bitmiş bir ressam gibi kaybolup olup gidiyorsun. Ölüm döşeğindeki hastanın son nefesleri gibi gidiyorsun. Ben de gidiyorum, yaşamaya. nefes almaya, resim yapmaya, şiir yazmaya. Senin odunun bol olsun sen öyle yan. Ben gidiyorum aşkla yanmaya. Fakirliğin bitip tükenmeyen acıları gibi seni benim yokluğuma bırakıyorum. Bekle bir piyango belki vurur sana. Ben yüreğimin aşkla vuruşuna gidiyorum. Sen gittin belki; ama ben seni terk ediyorum.
Senin hep hayallerin büyüktü. Seni ayılara, fillere, su aygırlarına, balinalara bırakıyorum. Ben kelebeklere, çiçeklere, su damlalarına, kıldan ince duygulara dokunmaya gidiyorum.
Ben soğudukça sen yanıyorsun içimde. Belki şu an eriyorum. Şunu bilmeni istiyorum. Eriyip eriyip kızıl gülleri suluyorum. Sen soğuk bir mavi ışığa dönüşüyorun. Kaybolup gidiyorsun maviliklerde. Ben de yelken açıyorum yeni ufuklara.
Ey uzak iklimlerde yaşayan sevgili, kayalara da mı bakmazsın, denizi de mi görmezsin, hiçbir kapkara bulut da mı hatırlatmaz beni sana? Bu dünyada hiçbir yerim mi olmamış sana.
Hiçbir mısra hatırlatmaz mı beni sana, ben adını sabahlara kadar uzunca bir şiir gibi tekrarlarken. Hiç mi görmezsin ağlayan bir çocuğu, dallara takılmış bir uçurtmayı, acıyla bağıran bir yaralıyı? Hiç mi görmezsin beni hatırlatan bir çiçeği? Beni dünyandan bu kadar mı söküp atmışsın? Benim için hiç mi ağlamamışsın?
İki elin yan yana durması gibi iki gözüm. Gel bari görün bana. Bakışlarımla kucaklayayım seni.
Tıpkı kara kıyafetli insanlar gibi geçip gitti dünyamdan o kara gözlerin. Ben şimdi bakışlarımla kime sarılayım?
Ben de giderim ey sevgili. Tüm valizlerimde sen varsın. Giydiğim elbisenin içinde bile sen varsın. Nasıl gideyim söyler misin? Benim senin kalbinden başka gidecek yerim yok. Kalbim kalbindir. Kalbim olmadan yaşamamın imkanı yok.
Çamaşır makinesi gibi tüm kirlerini temizlemek isterdim. Sen sonra tertemiz kime gidersen git. Gen izlerin, gen haritan bende kaldığı sürece, hangi coğrafyaya gidersen git. Gen haritan, kokun, tozun pasın bende kaldığı sürece aşk bahçende gülleri kime koklatırsan koklat. Terin bende olduğu sürece tenin kimin yanında olursa olsun, kim kokunu benden alabilir ki.
Bir ağacı budamak onu kökünden etkiler mi? Bir derenin önüne taş koymak suyu engeller mi?
Hayatımızda birçok sorun yaşamaktayız. Bu sorunları geçici çözümlerle önleyebiliriz belki ama bir gün o sorunların yeniden yeşerdiğini ya da yeni bir kaynaktan önümüze çıktığını görürüz. Öyleyse yapılması gerek şey sorunun köküne inmektir.
Sorunun kaynağı düşüncelerimiz mi, duygularımız mı, davranışlarımız veya tavırlarımız mıdır? Kaynağı ne ise oraya inmeli ve o sorunu kökünden halletmeliyiz.
Korkularımızla yüzleşmesini öğrenmeli ve gerekirse yüzümüzdeki sivilceleri deşmeliyiz. Evet, evet sorunun ne ise onu iyice hissetmeliyiz. Onun ortaya çıkmasına izin vermeliyiz ve onu ele geçirmeliyiz o bizi ele geçirmeden.
Hayata olumlu yönden bakmalıyız. Zıra beyin, olumsuzluk eklerini reddetmekte mutlu düşünmeye dair cümleler kurmamızı istemektedir. Ben bu hastalıktan kurtulamayacağım dediğimiz anda o düşünce bir kanser gibi her yerimizi sarmakta ve dalımızı budağımızı kırmaktadır.
Hayatı bir zorunluluk gibi görmemeliyiz. Yaşadığımız için yaşamalıyız. Dallarımızı kıran rüzgar nereden eserse essin toprağa kök salmalıyız. Mutlu olmalıyız. Bütün sorunları var olduğumuz için yaşadığımızı unutmamalıyız.




-
Adem Korkmaz
Tüm YorumlarOsman DEMİRCAN Henüz tanışalı iki ay oluyor.Son derece mütevazi,alçak gönüllü,yüreğinizi onun ellerine emanet edebilirsiniz.Sizi üzmeyecektir emin olun....