Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Bir gün tükendiğinde mum ışığı yalnızlığın girdibına çeker seni karanlıkların. Yokluğun ta kendisidir gecenin bir yarısında saatin tik taklarında yükselen hayhırışların.O saatlerde ne bulut bulunur gökyüzünde ne de sımsıcak bir mücizeyi andıran gün ışığı.Donup kalırsın buz kesen yalnızlığında.Yalnız kınına çekilmiş bir bıçağa benzer bütün hatıraların.Onu bileklerinin kıyısında hissetmek istemediğin saatlerde bir gemi demir alır kızıl şafaklara.Yüklersin taşıyamadığın derin acılarını derin kargolarına.Denizin ortasında engin sulara gömersin yaşadıklarını.Sadece martılar duyar çığlıklarını.Boğulursun hıçkırıklara.Yaşamak bir uçurum kıyısında dar ve ince bir patikaya dönüşür. Ayaklarının altından kanlı şelaleler dökülür.Bir çiçek için yaşamaya her tutunmak istediğinde avuçlarında biter demet demet güller.Her soluk alışında burnuna batar dikenler.Ve sen yine de elini uzatırsın yaşama.Oysa sana uzatılan her elde bir bıçak saklıdır.Bütün kucaklaşmaların kanla kaplıdır. Yine gün biter gecenin bir yarısında sancıların başlar kılcal damarlarının kuytularında.Kimse bilmez mezralarında yaşadığın yalnızlığını.Bedenin musalla taşına uzanmış bir ceset gibidir ve herkes sana duacıdır. Damarlarında dolaşan dost gülümseyişler dudaklarda kilitli kalmıştır. Kilitlenmiştir sıkı sıkaya tüm teselliler.Bu yüzden ağzın insanlara kapalıdır. Sözlerin boşlukta asılı kalmıştır.
Bir intihar böyle başlamıştır.Önce bıçak keskin bir ışık halinde gözlerine yayılmıştır.Hayatın ışıltısı gözlerini kamaştırmıştır.Sonra ışık söndüğünde bıçak elinde kalmıştır.Karanlık bir gecenin ortasında ellerin bağrına yapışmıştır.Her parmak ucundan kanın akmıştır.
Yaşamak tesellisiz söze dönüşmüştür.Şiir, roman tabutunun tahtalarına yazılmıştır.Duygu ve düşünce beynini terk etmiştir.Asıl yalnızlığın böyle başlamıştır.Güzelliğe dair geride hiçbir şey kalmamıştır.
Görmek istemezsin ne güneşi ne ayı.Çünkü sana ait çizgiler silinmiştir.Bütün koşuşturmalarını dalga dalga yayılan acılar almıştır. Ayaklarının altından sular çekilmiş sahilde sadece deniz kuşları kalmıştır. Onlar da seni terk etmiş sana bomboş bir dünyanın sessizliğini bırakmıştır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir gözün hep arkasında kaldım. Göremedi garipliğimi bana sırtını dönenler. Oysa ben onların saçlarını gördüm. Saçları bakışları olsaydı keşke. Bir uzun bakış düşürseydi yoluma. Yollarım bir merdiven oldu bir rampa. Her adım atışımda şehrin bütün ayakkabılarımın bağlarını çözdüğünü gördüm. Ben bu şehre, bu yüzden hiç bağlanamadım. Aşk önce ayaklarımı terk etti ve sonra tüm şehri terk etti. Bu nedenle bu şehirde mutluluk içinde yürüyemedim. Herkes beni bırakıp gitti de, ayaklarıma terk etmeyi öğretemedim. Bu şehirde ayaklarım nasır tuttu ve ayakkabılarım yırtıldı da sevgiliye koşmayı başaramadım. Ya şehrin caddelerinde bir heykel gibi kalakaldım ya da dizlerimin üstüne çöktüm. Ben bu şehirde harabe olarak tek kendimi gördüm. Mutluluğum yıkık duvarlarımda açan çiçekler oldu bu şehirde. Bu yüzden tüm yıkık duvarlarıma devrik cümleler yazdım. Ben bu şehrin gazetelerinde ya kesik bir cümle ya da devrik cümle oldum. Oysa bir ezan sesi kadardı haykırışlarım; ama bir türlü dik duramadım minare gibi. Eğdi ve büktü beni bütün inançlar. Ya el öptüm ya secdeye kapandım. Kulakları buz tutmuştu insanların. Sesimi kimseye duyuramadım. İnsanlar sağırdı onlara ölmek üzere olduğumu anlatamadım. Sevgilinin ellerine düştüm. Parmak uçlarında piyano oldum da, tüm tuşlarımı yerinden oynattı da sevgili benli bir şarkı besteleyemedi yine de. Bütün şarkılarda yalnız notaları oynadım. İstedim ki, bir yalnızlık şarkısı olayım sevgilinin parmaklarında. Yine de beni anlayamadı. Barmak uçlarıyla çekip gitti hayatımdan. Hayatım, ölmüş bir bestecinin piyanosu oldu. Beyaz örtülür örttüler üzerime. Daha şarkılara yeni başlamıştım oysa. Tüm arınmalarıma ve yıkanmalarıma rağmen yine insan koktum. Eskiye döndüm böylece. Yine insanlığıma vurdum yalnızlığımı. İnsan, bir dağın yamacında görkemli bir ağaç olur da, ayılar ve kuşlar bilirdi kıymetini. Toprak saklardı köklerini. Ve ağaçların en çirkin yeri kökleriydi. Yine de çirkinliğinden beslenirdi, tıpkı benim gibi. Bir korkunun yamacındaydım. Bir ağaç kadar diktim aynı zamanda. Çirkinliğimden beslendim ama güzelliğimden aldım nefesimi. Yaprak yaprak havayı soludum. Ben en rahat nefesi temiz havada aldım. Lütfen, nefesizle kirletmeyin soluğumu. Güzel bir söz yoksa dudaklarınızda, bari nefesiniz değsin neyin yanık sesine. Belki, bir kamışın göl kenarındaki huzuru akar kulaklarıma. Sesiniz sağır etmez kulaklarımı. Duymadım daha, en güzel şarkıları. Yalnız notaları oynadım bu zamana kadar, şarkılar hep aşklardan bahsederken.

Devamını Oku
Osman Demircan

Yüreğimin, beynimin uyuyamadığı gecelerde, gözlerimi uykuya yumsam ne olacak ki. Başımı raylara koyar gibi koyduğum yastıkta senin tren gibi gelişine razıyken, yokluğun boynumu koparmakta. Canımı yakmaktasın. Gözlerimi yumarken uykuya, sensizliğe uyanmak korkusu bana ölüme gözlerimi kapamaktan daha kötü gelmekte. Sensiz yaşamak ölüme gözlerimi kapamaktan daha ürkütücü. Yüreğimde ve beynimde ahşap bir ev gibisin ve seni düşünmenin kapı gıcırtıları, ayak sesleri uykumu kaçırmakta hatta aklımı kaçırtmakta. Bir teselli veren düşünceyle trabzanlara tutunur gibi sana doğru çıkmaya çalıştıkça, kendimi merdiven boşluğunda bulmaktayım. Ah sevgili yüreğimdeki boşluğun ölüm odası gibi. Sopsoğuk bir duygu yaşatırken bana, saçların tül gibi savrulmakta yokluğunun ölüm odasında. Su dolu vazoda kuruyan güller bile benim kadar cansız değil. Nedir bana uykusuz gecelerde böyle bıraktığın? Sen gün gibi iken ben gece gibiyim ve aramızda her gün doğuşu kan kızılı rengiyle durmakta. Sana olan hasretim sabahın en soğuk saatinde yüreğime bir buz parçası gibi saplanmakta. Uykusuzluğumu yok say. Peki sensiz geçirdiğim gündüzlerimde gözlerimin haline bir bak. Uykusuzluk bile seni görememenin verdiği dehşetin yaptığı izleri yapamaz gözlerime. Öyle bir iz ki gözlerimdeki, sanki bir ölünün mezardaki ilk göz bebeklerinin akmasına benzer. Bana ne yaptın sevgili. Diğer sevgililerin yağtığı gibi bari beni yüreğimden vursan. Sen tüm geceleri kurşun gibi eritip gözlerime akıtmaktasın. Beni aşkın kör zindanlarına atmaktasın. Yokluğun ateşten lav beğenmek gibi. Yokluğun küçük ayak parmağımı dolaba çarpmak gibi. Yanarken de kıvranır ise ayak parmağını incittiğinde de. Sen her şekilde beni kıvrandırmaktasın. Her durumda canımı yakmaktasın.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bırak sular seller gibi çağlayayım. Hiç mutlu edemedin beni, bari mutsuzluğu yaşayayım. Seni saçlarınla sevmek isterken, yüzüne gözlerinle tutunmak isterken neden kolsuz kanatsız bıraktın beni. Yoksa öldüremediğin kuşlar adına, yuvasını yıkamadığın kartal adına yüreğimden mi vurmak istedin beni. Gittiğim her yerde yaz mevsimleriyle azarladın beni. Dudaklarımdan söküp attın sevgi sözcüklerini.Yüreğimden bir çiçek gibi sokup attın iyi niyetimi. Sonra izledin ağaçların nasıl kuruduğunu, çiçeklerin nasıl solduğunu ve benim nasıl öldüğümü. Niçin bu kadar yalnız bıraktın beni?
Seninle başlamak isterken yürümeye, her iki adımda bir çiğnettin bana gururumu ve kişiliğimi. Seninle başlamak isterken şarkı söylemeye, vurdun kelepçeleri tüm benliğime.
Oysa hiç şiir okumamıştım ben. Oysa hiçbir şarkı takılmamıştı dilime. Gel ne olur gel diyebilecekken seninle aşka, git diyorum şimdi tüm heyecanlara.
Yüreğimde saklarken ağır ağır sızıları, sana açılmış sarmaşık gülleri gibi gelmek isterken, bir yerlere yıldırım düşürmek isterken şimdi gökyüzüsüz bir kuş gibi mahkum ettin beni mor kıvrımlar içine.
Telaşlı bir deniz içinde tedirgin gülümsemelere boğulurken oysa gözlerim hala masmaviydi. Çünkü seni görüyordum tüm maviliklerde. Çünkü yüreğimde temiz kalan hala bir şeyler vardı. Bunun adı sevdaydı.
Gümüş tozlu, altın varaklı yollardan sana gelmeyi düşlerken, her şey seninle ilgili iken, ayrılmanın vahşi tadını bana ezberlettin. Bütün saksılarıma vahşi orkideleri sen diktirdin.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bu dünyada hem yağmur hem ateş olmak zor.
Zor kendi şelalesinden yüreğine su serpmeler
Ateşten çiçekleri bulutların altında büyütmeler
Zor kutup güneşinin dibinde titreyip üşümeler.

Zor ağlarken gülüşmeler duygusal bölünmeler

Devamını Oku
Osman Demircan

Günümüz şiirleri çeviri şiirlere benzemektedir. Hani hep şikayet edilir ya, çeviri şiirlerin güzel olmadığından... Neden olarak da çeviri şiirlerin yazıldığı dilin, dil özelliklerine sahip olduğu, tercüme edilirken o dil özelliklerini yitirdiği söylenir.
Demek ki şiir yazıldığı dilin güzelliklerini içinde barındırmalıdır. Nedir bu güzellikler? Ahenktir, ritimdir, vurgudur ve tonlamadır. Oysa günümüz şiirleri çeviri şiirleri gibi Türkçenin güzelliklerini içinde barındırmamaktadır. Bir imge yığını, bir çarpıcı söz dizisi halinde ortada kalmaktadır. Lüks otomobil mezarlığına benzemektedir, günümüz şiiri. Yani bu anlayışla hiçbir yere gidilmez.
Peki şiir nasıl olmalıdır? Şiiri en çok dansa benzetirim. Bütün uzuvları raks etmeli şiirin ve kelimeler bir dans grubundakiler gibi el ele vermeli. Yani günümüz şiiri müzikaliteden yoksun. Kulağa hitap etmemekte ve bir köy düğününe benzemektedir. Naralar, kahkahalar, bakışmalar var; fakat estetik yok, birliktelik yok.
Günümüz şiiri salt mesaj vermekte. Bu mesaj bazen yalın, bazen süslü bir anlatım içermektedir. Peki şiirin amacı nedir? Coşku ve heyecan uyandırmak mı, derdimizi anlatmak mı, arzularımızı dile getirmek mi? Bence şiirin amacı; dilin bütün imkanlarından yararlanarak, duygularımızı ve düşüncelerimizi bir melodik ses olarak ortaya koymaktır. Oysa günümüz şiiri, ses getiren bir özelliğe sahip olsa da melodisini yitirmiştir. Yani günümüz şiiri, bir dikdatörün, bir yerden halkına yüksek sesle seslenmesine benzemektedir. Nasıl merhabayı, günaydını artık insanlardan değil de; kediden, köpekten bekler olduysak, şiirde de durum artık aynı gözükmektedir. Şiir insanın kulağını artık tırmalamaktadır.
Şiir sadece melodi değil tabi. Şiir anlamlı seslerin ve anlamlı sözlerin bir araya gelmesinden oluşan bir dizeler orkestrasıdır. Bunu somut bir örnekle açıklayayım:

Devamını Oku
Osman Demircan

Karanlık bir dünyada bir ışık aramanın sonsuz mutluluğunu terk edip bütün mum ışıklarını parmak uçlarımla söndürerek kendimi kör karanlık kuyulara atmak çılgınlığıydı bendeki deli sevda. Yaşamanın zifiri karanlığında bir tek ışık bulamamanın hüznüydü gözlerinde bir pırıltı aramak. Çok muydu mazlum rolüne girmeden güzel bir oyunda oynamak? İdam mahkumlarına ve kölelere gösterilen muameleyi kendine gösterilmesine razı olmamak ve sonrasında kaşla göz arasında adil bir dünya kurmak çok mu zordu?
İlla kabullenmek mi gerekliydi cehennemlik olduğunu? Bütün iyiliklerine ve ağlamarına rağmen kuruyan göz pınarlarına inanmamak mıydı kendini yakmak?
Oysa çok saçmaydı kendi ellerine inanmadan başkalarının ellerine inanmak. Oysa aptallıktı başkasının gözleriyle, başkasının sözleriyle kendi mutluluğunu bulmak.
Öyleyse sana ne başkalarının yemyeşil gözlerinden. Sırma saçlarından sana ne her tarafın cennetten uzaklaştırılmışken, bütün yolların cehhenme çıkarken. Sana ne başkalarının mutluluklarından.
Senin iyi olmanın veya başkalarının kötü olmasının çok da önemi yoktur aslında. Çünkü bu dünyada beyazla siyahın çok farkı yoktur.Çirkinle güzel arasında çok büyük mesafa yoktur.
Her şey ince bir çizgiden geçer. Bu ince köprüde yürümek için sadece Allah'a inanmak yeter.

Devamını Oku
Osman Demircan

Kırma iki kelime için sırça sarayımın duvarını.
Ne şiir yazılıdır ne saçma sapan aşk öyküsü
Buğulu camlarında varsın siz gözlerinle eşsiz.
Bırak çakıl taşlarına çarpa çarpa doğal süreç
Yaşasın sevgimiz aşk haresi kırılgan şişemiz.

Devamını Oku
Osman Demircan

Okyanuslara düşen yağmurlardan
Tesellisiz duygu yüklü bulutlardan
Dereye tepeye yağan yağışlardan
Sen varsın sonsuz aşka yağansın.

Yağmur ormanının yitik köşesinde

Devamını Oku
Osman Demircan

İrfan'a

Siyasetin kirli yüzünde beter gözler
Bir türlü güzellikleri göremeyecekler
Maskelerle dolaşırken örtüler içinde
Seni beni yaşatmayacak bu herifler

Devamını Oku