Osman Demircan Şiirleri - Şair Osman Dem ...

Osman Demircan

Tanrılaştırdığımız sosyal kurumlar sebepleriyle nice buhranlar yaşamaktayız. Doyumsuzluslukların, açgözlülüklerin, devletin, milletin ve de tüm insanlığın yarattığı kavgalar, savaşlar, girdaplar içinde bazen cenneti bazen cehennemi tatmaktayız. Oysa kabullunmek olmamalı bazen. Bazen masayı devirmek gerek. Sonra da bırakacaksın sen değil başkaları toplasın. Ya da oturup masada her şeyi sineye çekip kabulleneceksin. Beterin beteri var deyip kafayı çekeceksin. Beynin afyonlaşırken başka bir şeyi görmeyeceksin. Bu şekilde at gözlüğü takmış gibi hayatın engelli yollarında bir sağır gibi bir kör gibi yürümeye devam edeceksin.Toplumsal sözleşmeleri, yanlış değer yargılarını bir ayet gibi kabul edeceksin. Elinden zeytinin alınsa bile sen yine de herkese zeytin dalı uzatmaya devam edeceksin. Bir dayak yediğinde çok şükür ikincisini de yiyebilirdik diyerek mutlu olmaya çalışacaksın. Tanrılaştırdığımız sosyal kurumları eleştirmekten günaha girmek korkusuyla kaçınacaksın.
Ya da bir devrimci olacaksın. Her defasında devireceksin masayı. İnsanların tıkınıp durmasına karşı çıkacaksın. Halkı yiyip bitiren, tüketen kurtlar sofrasına bir aslan gibi saldıracaksın. Hep böyle gitmez diyeceksin. Ve bunu Tanrı adına toplumsal kurumları putlaştıran kişilere karşı yapacaksın. İki parmağını değil tek parmağını havaya haldırarak kötü gidişe zulme işaret ederek dur diyecesin.
Boyun eğmeyi bırakıp hep aynı zihniyetin, düşüncenin, duygunun kurbanı olmamalıyız. Çalışıp çabalamalı hep bunların üzerine giderek yeni fikirler, yeni durumlara yol açmalıyız.
Toplumsal dayatmaların insana karşı yaptırımlarına izin vermemeliyiz. Çünkü bu işten nemalananlar vardır. Çünkü bu işten ekmeğine yağ sürenler var. Bir toplumu kutsallaştırılmış kurumlarlarla yönetmek kolaydır. Çünkü karşı çıkanı aforoz edersin ve toplumdan uzaklaştırırsın. Böyle olunca sosyal kurumların en tepesinde olanlar bir papaz gibi bir kardinal gibi ortalıkta dolaşırlar. Toplumda bir günah keçisi bulurlar ve onu kurban ederler. İşte Türkiye bu yüzden ortaçağ karanlığından kurtulamamaktadır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Namlunun içine gaddarca bir kurşun sürdüm
Hayalimdeki bütün kuşları gözlerinden vurdum.
Bir insan öldürseydim katil olurdum düpedüz
Ben Tanrı olma adına tüm insanları öldürdüm.

Cami avlusunda, kilise önünde kuşları gördüm

Devamını Oku
Osman Demircan

Bu taştır diyerek çekip gitmemelisin
Beni yineden yeniden inşa etmelisin
Aklımdan fikrimden duvarları yıkarak
Düşmüş başımı yerden kaldırmalısın
Kafamı yarmayan taşları göstererek
Hepsi birer şanssızlıktır dememelisin

Devamını Oku
Osman Demircan

Türk insanı, yalnızca zamanın akışını bilir, ritmini, aynı hareketlerin ve aynı kelimelerin sonsuz tekrarından alırsa gelişemez. Her şeyin tekrar edildiği ve tekrar yaşandığı bu hayali ülkede yani Türkiye'de insan macerasına ve ilerleme düşüncesine yer yoktur. İnsan asla geleceğe uzanamaz. Tarih yazamaz. Tekrar döngüsüne asla son verip, kendine bir kader yaratamaz...
Türkiye'de tekrar eden bir terör olayı var ve hiçbir değişiklik yok. Harekete geçen kaderi ters yüz edecek ve statik toplum anlayışını bozacak bir değişme bir gelişme yok. Talihsizliğimize ağlamak, hamasi tavırlar içinde olmak engelleyici bir duruş olmayacaktır.
Ortada ciddi bir savaş varken sloganvari konuşmalar tarihin çöplüğüne çoktan atılmışken bağırıp çağırmalar hiç de bilimsel olmayacaktır. Bıkkınlık veren tekrarları bir kenara bırakıp artık harekete geçmenin tam zamanıdır. Artık dağlara karakol kurup üç beş askeri orada konuşlandırmanın değil uzaydan uydu aracılığıyla sınırları gözetlemenin zamanıdır. Zekayı kullanmanın, aklımızı başımıza almanın günüdür bugün.
Türk milleti ilerleme duygusundan yoksun değildir. Sürekli yerinde sayacak, ya da uygun adımda yürüyecek anlayışta değildir. Sadece kendisine yeni yollar çizecek yeni köprüler açacak durumda değildir. Çünkü meşrulaştırılmış düşüncelerden sıyrılıp hiç korkmadan yeni düşünceler ortaya koyabilecek başını darağaçlarına kaptırmıştır. Düşünmekten korkmuştur. Hayal kurarken bile geleneklerin göreneklerin kıskacından kurtulamamıştır. Beyninin mahrem odalarına girmekten utanmıştır.
Böyle olunca monotonluktan ve statikodan kurtulamamıştır. Generallerin veya uzmanların görüşü çok önemli olurken kendi fikri değersiz olmuştur. Düşünemeyen bir toplum haline gelen Türk milleti yeni yollar açabilecek düşünceyi kendinde bulamamıştır. Süregelen bir hayatı yaşamaya mahkum edilmiştir. Bu ceza yetmemiş bir de terörle tanıştırılmıştır.
Türk milleti tekrarlardan bıkmıştır fakat ne yazık ki kendi yolunu kendisi çizmek ve koşar adımlarla hareket etmek istese de hayatın çakıl taşları ayaklarına batmaktadır. Hep aynı yollarda hey aynı aymazlıklarla ve vurdumduymazlıklarla karşılaşmaktadır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Dünya çapında bir anket yapılmış. Sadece bir soru sorulmus:
'Lütfen dünyanın geri kalan kismındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile
ilgili kisisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz.'
Anket büyük bir başarıisızlıkla sonuçlanmış. Çünkü;

Afrika'da insanlar 'yiyecek' kelimesinin ne anlama geldigini

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir gün tükendiğinde mum ışığı yalnızlığın girdibına çeker seni karanlıkların. Yokluğun ta kendisidir gecenin bir yarısında saatin tik taklarında yükselen hayhırışların.O saatlerde ne bulut bulunur gökyüzünde ne de sımsıcak bir mücizeyi andıran gün ışığı.Donup kalırsın buz kesen yalnızlığında.Yalnız kınına çekilmiş bir bıçağa benzer bütün hatıraların.Onu bileklerinin kıyısında hissetmek istemediğin saatlerde bir gemi demir alır kızıl şafaklara.Yüklersin taşıyamadığın derin acılarını derin kargolarına.Denizin ortasında engin sulara gömersin yaşadıklarını.Sadece martılar duyar çığlıklarını.Boğulursun hıçkırıklara.Yaşamak bir uçurum kıyısında dar ve ince bir patikaya dönüşür. Ayaklarının altından kanlı şelaleler dökülür.Bir çiçek için yaşamaya her tutunmak istediğinde avuçlarında biter demet demet güller.Her soluk alışında burnuna batar dikenler.Ve sen yine de elini uzatırsın yaşama.Oysa sana uzatılan her elde bir bıçak saklıdır.Bütün kucaklaşmaların kanla kaplıdır. Yine gün biter gecenin bir yarısında sancıların başlar kılcal damarlarının kuytularında.Kimse bilmez mezralarında yaşadığın yalnızlığını.Bedenin musalla taşına uzanmış bir ceset gibidir ve herkes sana duacıdır. Damarlarında dolaşan dost gülümseyişler dudaklarda kilitli kalmıştır. Kilitlenmiştir sıkı sıkaya tüm teselliler.Bu yüzden ağzın insanlara kapalıdır. Sözlerin boşlukta asılı kalmıştır.
Bir intihar böyle başlamıştır.Önce bıçak keskin bir ışık halinde gözlerine yayılmıştır.Hayatın ışıltısı gözlerini kamaştırmıştır.Sonra ışık söndüğünde bıçak elinde kalmıştır.Karanlık bir gecenin ortasında ellerin bağrına yapışmıştır.Her parmak ucundan kanın akmıştır.
Yaşamak tesellisiz söze dönüşmüştür.Şiir, roman tabutunun tahtalarına yazılmıştır.Duygu ve düşünce beynini terk etmiştir.Asıl yalnızlığın böyle başlamıştır.Güzelliğe dair geride hiçbir şey kalmamıştır.
Görmek istemezsin ne güneşi ne ayı.Çünkü sana ait çizgiler silinmiştir.Bütün koşuşturmalarını dalga dalga yayılan acılar almıştır. Ayaklarının altından sular çekilmiş sahilde sadece deniz kuşları kalmıştır. Onlar da seni terk etmiş sana bomboş bir dünyanın sessizliğini bırakmıştır.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir gözün hep arkasında kaldım. Göremedi garipliğimi bana sırtını dönenler. Oysa ben onların saçlarını gördüm. Saçları bakışları olsaydı keşke. Bir uzun bakış düşürseydi yoluma. Yollarım bir merdiven oldu bir rampa. Her adım atışımda şehrin bütün ayakkabılarımın bağlarını çözdüğünü gördüm. Ben bu şehre, bu yüzden hiç bağlanamadım. Aşk önce ayaklarımı terk etti ve sonra tüm şehri terk etti. Bu nedenle bu şehirde mutluluk içinde yürüyemedim. Herkes beni bırakıp gitti de, ayaklarıma terk etmeyi öğretemedim. Bu şehirde ayaklarım nasır tuttu ve ayakkabılarım yırtıldı da sevgiliye koşmayı başaramadım. Ya şehrin caddelerinde bir heykel gibi kalakaldım ya da dizlerimin üstüne çöktüm. Ben bu şehirde harabe olarak tek kendimi gördüm. Mutluluğum yıkık duvarlarımda açan çiçekler oldu bu şehirde. Bu yüzden tüm yıkık duvarlarıma devrik cümleler yazdım. Ben bu şehrin gazetelerinde ya kesik bir cümle ya da devrik cümle oldum. Oysa bir ezan sesi kadardı haykırışlarım; ama bir türlü dik duramadım minare gibi. Eğdi ve büktü beni bütün inançlar. Ya el öptüm ya secdeye kapandım. Kulakları buz tutmuştu insanların. Sesimi kimseye duyuramadım. İnsanlar sağırdı onlara ölmek üzere olduğumu anlatamadım. Sevgilinin ellerine düştüm. Parmak uçlarında piyano oldum da, tüm tuşlarımı yerinden oynattı da sevgili benli bir şarkı besteleyemedi yine de. Bütün şarkılarda yalnız notaları oynadım. İstedim ki, bir yalnızlık şarkısı olayım sevgilinin parmaklarında. Yine de beni anlayamadı. Barmak uçlarıyla çekip gitti hayatımdan. Hayatım, ölmüş bir bestecinin piyanosu oldu. Beyaz örtülür örttüler üzerime. Daha şarkılara yeni başlamıştım oysa. Tüm arınmalarıma ve yıkanmalarıma rağmen yine insan koktum. Eskiye döndüm böylece. Yine insanlığıma vurdum yalnızlığımı. İnsan, bir dağın yamacında görkemli bir ağaç olur da, ayılar ve kuşlar bilirdi kıymetini. Toprak saklardı köklerini. Ve ağaçların en çirkin yeri kökleriydi. Yine de çirkinliğinden beslenirdi, tıpkı benim gibi. Bir korkunun yamacındaydım. Bir ağaç kadar diktim aynı zamanda. Çirkinliğimden beslendim ama güzelliğimden aldım nefesimi. Yaprak yaprak havayı soludum. Ben en rahat nefesi temiz havada aldım. Lütfen, nefesizle kirletmeyin soluğumu. Güzel bir söz yoksa dudaklarınızda, bari nefesiniz değsin neyin yanık sesine. Belki, bir kamışın göl kenarındaki huzuru akar kulaklarıma. Sesiniz sağır etmez kulaklarımı. Duymadım daha, en güzel şarkıları. Yalnız notaları oynadım bu zamana kadar, şarkılar hep aşklardan bahsederken.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bir bulut gibi geldin gözlerimin önüne. Yüreğim gök kadar karardı. Nerdeyse ağlayacaktım. Eğer ağlasaydım, düşüncelerim kasırga olacaktı, beynimi darmadağın edecekti. Aklım uçuşan sandalyeler, arabalar gibi savrulacaktı. Deli olacaktım senin için. Ne yazık ki gözlerimde biriken yaşlar koptu. İşte o kopan fırtına bana delilik getirdi. Sakin bir göle gökten düşen kayaların yarattığı çalkantıyı, her gözyaşım yüreğimde yaptı. Günün en güzel saatlerinde yorganı başıma çekerken bir gözümü açıkta bıraktım, belki gelirsin diye. Gelmedin. Yorganım sırılsıklam oldu. Ağladığımı sanma. Islaklığım sırtımdan akan gelmeyişindi. Üşüdüm. Delilik bir kelebek gibi başımda üçüştü. Yine de ben üşüdüm. Korkum oldun, şaşkınlığım oldun da, dostum olamadın. Sevgilerde yanımdayken, korkularda yanımda olmadın. Delirdiğim saatlerde seni aradığımda, karşıma sevgililerin çıktı. Bensiz olduğun saatlerde hep başkalarıyla gülüştün. Sen gülerken, benim dudaklarımda gözyaşları birikti. Eğer beni öyle görseydin, sen beni teselli ederdin. Ben ise sana gözyaşından cümleler söylerdim. Sen yürek kitabında bir kuru çiçek gibi kalırdın. Hiçbir hüznüm ve ıstırabım sana tesir etmezdi. Bir canlılık görmezdim sende. Olsun sevgili olsun. Şimdi git istediğin yerlere. Elbet bir gün ahlarım ayaklarına dolanır. O vakit oh deyip gezemezsin. Gelmedin akıl sağlığımın bozulduğu vakitlerde. V e sen her aklıma geldiğinde, beynim bir tımarhane oldu. Duvarlarda iri gözler gördüm. Atlar gülüştüler yanımda. Yatağımın kenarına inekler geldi de bana baktı. Ayıkken anormallikler, uyurken kabuslar gördüm. Seni sevmenin bedeli salkımdan kopan tek bir üzüm tanesi gibi yalnız kalmam oldu. Sen ise Babalin Asma Bahçelerinde yaşadın her gün. Ben takvim yapraklarına bakarken, ha geldin ha geleceksin diye. Sen rüzgarda hışırdayan yapraklar gibi yaşadın. Delirdim sensizken ve sen yanımdayken. Ben bir yürek taşırken ve seni severken hesabı sadece ben ödedim. Sen arkanda bir saç teli bırakmazken, ben arkanda yolunmuş saçlar gibi kaldım. Eğer senin değil önünde, yanında durmuş olsaydım seni terk eden ben olacaktım. İnsanların hep arkalarından bakarsan önlerine geçemezsin demiştin. Bu terk etmeyi hiç öğrenemedim. Şunu da unutma sevgili, doğrunun oturduğu sandalyeye eğri oturmaz. Bir şerefsiz giderse, başka bir şerefsiz gelir. Türkiyede hep böyle olmadı mı? Dünyada hep böyle olmadı mı? Diyeceğim o ki, sen gittin; ama yüreğimde kalmana izin verdim. Bir şerefsiz daha gelmesin diye yüreğime. Sen yüreğimde kaldığın sürece, bir şerefsize gerek duymayacağım bunu bil. Beni deli ettin belki. Ama artık ne seni sağlımda ne de hastalığımda görmek istemekteyim. Şunu da bil; kaptanlar gemileri hareket halindeyken bir yunus gördüklerinde yavaşlarlar. Çünkü yaygın inanışa göre çok duygusal olan bir yunus gemiyle girdiği yarışı kaybederse intihar edebilir. Sen beni geçtin. Arkamda bir deniz bırakmadın ki ey sevgili, senin için intihar edeyim. Beni deli ettin; ama senin için ölecek kadar da deli olmadım ey sevgili.

Devamını Oku
Osman Demircan

Artık insanlar iyice saygısız olmaya başladı. Konser, tiyatro ve sinema gibi mekanlar eskiden saygılı insanların olduğu mekanlardı. Şimdi ise cep telefonu sesi, patlamış mısır sesi ve çekirdek sesinden hiçbir şey izlenilip dinlenemiyor bu mekanlarda.
Sanat bir mucizedir oysa. Sanatçı olmak da, emek vermektir. Sanat görüldüğü gibi basit değildir, basitçe kullanılmamalı...
Stada maç seyretmeye gider gibi, konsere gidiliyor ya da kız arkadaşlarla köşeye çekilip uygunsuz hareketler yapılıyor. Sanat mekanları köprü altına çevriliyor.
Ya sinema salonlarındaki tuvaletlerin hali. Tam bir pislik yuvası. Demek ki insanlar bazı alışkanlıklardan kurtulamıyor. Sanat bir üst alışkanlıktır. Alt kültürleri tamamlayamamış toplumlar üst kültüre geçiş yapamıyor. Sanatın içine ediyor.
Bir de herkesin artist kesildiği ve herkesin kendini bir yıldız kabul ettiği toplumlarda, insanlar sadece başkalarından saygı bekliyor. Bir başkasına saygı göstermek yerine hep saygı istiyor. Zaten ona göre bir resim, bir film, bir fotoğraf, bir şiir anca staddaki izlenen maçtan farksız. Ve kendisi her yeri şereflendiren bir varlık olduğu için gittiği sanat mekanlarına müzelere konulsun diye kirini çöpünü bırakıyor. Yere tükürüyor çünkü kendisi ne yaparsa yapsın Julia Roberts'tan daha iyi yapıyor.
Sinemaya gidenler cep telefonlarının parlayan ışığından, çalan telefonlardan doğru düzgün film izleyemiyor. İtiraz ettiğinde ' Neden şekil yapıyorsun yawww.' deyip v'yi w olarak kullanıyorlar.

Devamını Oku
Osman Demircan

Bütün sevgiler senin olsun. Tüm nefretler de bana kalsın. Seni terk edeceğim. istediğin çiçekler vazolarında kurusun. Bana yaşattığın her bir şeyi unutacağım ve seninle hiçbir karede yer almayacağım. Tenim bir başka tene değince ben de bir başkası olacağım. Seni unutacağım. Bir temmuz akşamında meltem rüzgarları eserken çırılçıplak denize gireceğim. Sonra mehtabın altında uykuya dalacağım. Sen evine bir başkasını alacaksın. İşte o zaman can evinden vurulacaksın. Beni düşünüp ağlayacaksın. Çünkü senin kremin benim. Senin ilacın benim. Üzerine bir kabus gibi düşecek bir başkasının bedeni. Çünkü senin ruh ikizin benim. Sen bunları yaşarken ben çırılçıplak denize gireceğim. Ve tenimden dökülürken sular ben seni unutacağım. Kumlara sere serpe uzanacağım. O an yıldız olacağım ışıl ışıl. Ağaç olacağım, dal olacağım yaprak yaprak döküleceğim aşk bahçelerine. Deniz olacağım, ırmak olacağım, sel olup coşacağım ve senin adını adreslerimden sileceğim. Bahçe olacağım, gül olacağım, toprak olacağım ve yeni umutlar büyüteceğim aşk diyarında. Güneş olacağım, ışık olacağım, günlük güneşlik günler yaşayacağım. Seni böylece unutacağım. Ben artık başka tenlerde bir başka kişiliğe gireceğim. Sular seller gibi çağlayacağım. Senin gibi bir ölü deniz olmayacağım. Önce gözlerimden görüntünü sileceğim. Ve bunu ağlayarak yapmayacağım. Gözlerimin içi gülecek. Başkalarına göz kırpacağım. Tenim bir başka tene değince ben de bir başkası olacağım. Seni unutacağım. Beni harabeye çeviren sensin. Tenimi bir mabede çeviren sensin. Artık adresimde posta kodu aşk yazacak. Beni tamir edecek ellerin kapımı çalmasını bekleyeceğim. Ve elleri kır çiçeğine benzeten herkese ruhumun anahtarlarını teslim edeceğim. Sanma ki tenim zindandır. Bana dokunana özgürlüğü yaşatacağım. Sen başkalarına kul köle olmaya devam ederken ben elleri kır çiçeğine benzeyen herkese baharlar yaşatacağım ve kışları, sağanak sağanak yağmurları sana bırakacağım. Ben seni bir başkasıyla unutacağım. Elim, bir başkasının eline dokunduğunda, sana el sallayacağım. Kokum bir toprak kokusu gibi olacak. Çatlak dudaklarımda çiy dolu güller biyüteceğim ve sana güle güle diyeceğim.

Devamını Oku