Dün geceydi saat beşte
Tam tamına saat beşte
Anlaşılmaz bir hevesle
Seni içtim bir nefeste
Dün geceydi ay kafeste
Gece saatin on ikisi
Ya bu saat hiç geçmemeli
Ya da gelmemeli
Gece saatin on ikisi
Karanlıkların bekçisi
Yine boşandı yağmur, yine hüsran
Bahçemde benim sırılsıklam koşan
Gözlerimin nemi mi, içimin elemi mi
Sen misin yoksa içimdeki sel, taşan
Yine yaprak sarı, yine son güz sararan
Bir bebek ağlıyor ana kucağında
Ninnisi söylenirken günün şafağında
Bir bebek, bir çığlık, bir ses, bir nefes
Belki de alın yazısı minicik alnında
Bir gün doğuyor size, bize, hepimize
Şafak mahmur gözlerini ovuyor
Köpekler arzı endam etmiyor artık
Onlar hadlerini biliyor
Sokaklar şimdi yarı karanlık
Sıra horozlar senfonisinde
Oldukça sessiz, oldukça yalnız derince
Kumrular suskun dallarda güz gelince
Meydan çeşmesi ağlıyor biteviye kendince
Sahaflar açarken perdesini yine yeni güne
Dükkanlar göz kırpar meydandan öteye
Yalın ayak yürüdük sahilde
Dalgalardan sekerken el ele
Martılar bile susmuşlardı
Aşkımızı sayarken ayak izlerimizde
Yosun kokusu içimizi sararken
Yaşamın tozunu silip üfledim
Altındaki şiire vardım
Düşünüp kendimi dinledim
Şiirle derin akan sulardım
Bir yudum sevgi damlası kadehimde
Sıcaklığının yumuşaklığında gönlüm
Aşkımızın tümcesi kazılı kaderimde
Ömrünün kare köküne gömülü ömrüm
Rüzgar gülü hafifliğinde salınır kalbim
Derinliğinde gizlisin yamaçların
Yıldızlar gözlerinde çok farklılar
Ay ışığı parlayan siyah saçların
Göremediğim karanlıkta saklılar
İnci taneleri akıtırken göz yaşların
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!