Kimse bilmez
Gözlerim neden mavidir
Neden hüzünlü şarkılar dinlerim
Kimse bilmez
Gizli gizli uyandığımı
Yıldızlardan taç yaptığımı
ŞEHR-İ İSTANBUL
Ar kubbesi çatlamış bu kara şehri
Bir gün terk edip gideceğim ben
Yan yana gezdiğimiz suni parklardan
Lüks arabalardan hoş vitrinlerden
Ben aradan geçen bunca zamanın
Sende eksiltemediği çocuk gülüşlerini sevdim en çok
Ve ben bir çocuk kalbiyle göğsünün
Sol yanına yatabilme ihtimalini sevdim
Ayrılığa ayarlı saatlerin
Kavuşmayı sabırla bekleme anlarının heyecanını sevdim
Yalnızlığın koynunda bıraktın beni
Sevdanın yükünde yıkıldım kaldım
Karanlığa döndü aydınlıklarım
Gecenin rengine büründüm kaldım
Hapishaneye döndü bu şehir
Gam yüklü trenler gelir kara dumanlar içinde
Yüreğime gelir vurur dalgalanırda denizler
Şimdi sen yoksun diye geceler hoyratlaşır
Bozulur güllerin büyüsü bahar küser ay söner
Küllerimin üstünden yükselir ahım
Zaman erir adın kalır sevdama sarılıp
İşte hayat gülüm yüz görümlülüğü
Bir müddet sevinçle takınıyorsun
Zaman eskitiyor istemesen de
Ve mahzunca etrafa bakınıyorsun
Mevsimsiz sararan yapraklar gibi
belki bir gece gelirim haberin olmaz
yanar kandilleri gecenin sevdasına
meltem gibi geçerim teninden
rüyalarında bir garip hazan
ben yanarım gökkuşağının kırmızısında
Ve gidiyorum
Her şeyi ardımda bırakıp
Ya da öyle sanıyorum
Odama son kez bakıp
kapıyı yavaşça çekerek
Anıları uyandırmadan gidiyorum
Öpüyorum gecenin dudağıyla seni
Seviyorum sende tüm güzellikleri
Bekliyorum bitecek
Bitecek bu hasret ve dirilecek yeniden umudumuz
Toprağa düşen ekin taneleri
Bir yağmur bekler gibi
meraba şiirlerinizi beğendim.tebrik ederim.ayrıca soyad benzerliğide ilgimi çekti...