Acıya bağlanıp kalmışız
Bir yerlerde...
Acı çekmeyi sevmiş
Acı çekmeyi kar saymışız
Çilekeş sevgilerde...
Olmayacak sevdalara tutulmuş
Acılar ülkesinden geliyorum
Yorgunum tut elimi
Benim geldiğim ülkede analar ağlar
Çocuklar,gençler hep ağlar
Köylerde kentlerde yoksulluk
Cehalet ve hastalıklar
Yarın hiç bir şey anlatmaz
Dün olmayınca
Bilinmez nerede başlayıp
Bittiği zamanın
Umudun kırılganlık noktasında..
Kuşlar mı getirir sonbaharı
İstanbul'da
Yoksa adresi mi karıştırmış
Postacı
Varsa yoksa fanidir gözyaşları
Ya sonbahar
Kendimi anlatamam
Dağlara taşlara...
Baksana bir elim yıldızlarda benim
Nasıl kıvranırım bir bilsen
Taş duvarlar nasıl sıkar beni
O gömmeye çalıştığınız acılar
Atalarımız ormanlarda ağaçlar üstünde oyunlar oynarken çok eğlenmişlerdir doğanın kendilerine öğrettiği bu oyunlarla..Ta ki düşmeyi öğreninceye kadar sürmüş bu oyunlar..
Düşme tehlikesine karşı geliştirilen teknik ise onları oyuna daha çok bağlamış ve teknoloji ilerledikçe ilerlemiş..Tek sorun ise oyun bitip karınları acıkmaya başlayınca ortaya çıkıyormuş..Bu sorunuda çözmüşler açlık tehlikesi bir av oyununa dönüşmüş zamanla..Bazen bir maceraya..Her türlü tehlikeyide realiteyide bir oyuna dönüştürmeyi bilmiş insanoğlu..Oyun insanın elinde insan olmanın sorumluluklarına karşı koymak için ve acılarını hafifletmek için vazgeçilmez hale gelmiş zamanla..Bazen oyunlar vahşice oynanmış bazen çılgınca..Ama bu oyunu kimse ne bozabilmiş ne de dışına çıkabilmiş..
Oyunların oyuncağa dönüşmüş simgelerinden dönme dolabı bilirsiniz..Çocukken bile bir kere olsun binmişizdir bu oyuncaklara..Büyük küçük severiz eğlenceyi az çok..Dönme dolaba bindiğimizde dünya döndükçe döner başımız bir hoş olur.İndiğimizde bazen şaşkın şaşkın bakarız etrafa..Ve tekrar oyunun cazibesinden kurtulup ayaklarımız yere; toprağa basar..
Dünyanında dönme dolaptan kalır yeri yok gibidir..Bu dönme dolap kucaklık etmiştir nesiller boyu nice kuşaklara..Nice kuşaklar gönül eğlemiş ya da bir şekilde inip gitmişlerdir dönme dolaptan sırası gelince bindikleri gibi..
Dünyayı sırtında taşır kambur karınca
Her sabah karanlık tünelinden geçerek
İç güdülerinin hafifliğiyle
Beyaz ve bulutsu yolculuklar yapar
Dev bir gövdeyi aşarak
İlerler savunma mekanizmalarını dağıtarak
Göklerin görünmeyen derinliklerine
Kurulan kartal yuvaları
Yıkılmayan kaleleri
Hoyrat bakışlarıyla
Geldiler geçtiler içimizden
Özgürlük ateşten bir gömlek giyilmezdi
Her şeye rağmen seviyorum insanları
Yaşamak güzel şey sevgili
Öğrenci olmak güzel şey hayatta
Her gün yeni bir şey öğretiyor hayat insana…
Acısıyla tatlısıyla…
Gittikçe değişti her şey
Yalnızlığımızla birlikte
Önce kuşlar sustu
Sonra Ağaçlar...
Bir kuru gürültü başladı
Kimsesizliğin can çekişen ortasında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!