Onur Bilge Şiirleri - Şair Onur Bilge

Onur Bilge

Onur BİLGE

Bu yıl, siyaset iyice komik bir hal aldı. Adeta oyuna döndü. Hükümet kurma görevleri ondan ona verildi. Zıt görüşlü partiler hükümet konusunda ortaklık için anlaşmak zorunda kaldı. Koalisyon Hükümeti güvenoyu aldı. Fakat bu zoraki bir beraberlikti. Bir süre güçlükle yürütülebildi. Yıl boyu hükümet bunalımı yaşandı.

Van isimli yolcu uçağımız İzmir yakınlarında düştü, altmış iki kişi öldü. Paris'in Orly Havaalanı yakınlarında, dünya sivil havacılık tarihinin en büyük kazası oldu. Ankara isimli yolcu uçağı, havalandıktan hemen sonra düştü. Üç yüz otuz beş yolcu ve on iki kişilik mürettebattan kurtulan olmadı.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Çevremde yüzlerce insan, onlarca yakın arkadaş vardı. Fakat ruhumu doyuramıyorlardı. İçim sadece benim için özel olanı arıyordu. Nerede ve kimlerle beraber olursam olayım, çok şey eksikti. İşimde, okulumda, Virane’de, nerede olursam olayım aklıma sık sık gelen oydu. Oydu ruhuma sinen, hücre hücre hissettiğim, hissettikçe garip bir şekilde ürperten, tuhaf bir heyecanla betimi benzimi attıran, bedenimden acayip bir elektrik akımı geçiren… Herkese biraz biraz ihtiyacım vardı, ona çok ama pek çok… Ana baba, kardeş, arkadaş, öğrencilerim bir tarafa, o bir tarafa… Yeryüzünde kendimi en çok ona muhtaç hissediyordum. O bir yana, dünya bir yana… Çünkü o, herkesten çok aşama kaydettiriyordu bana. Herkesten çok… Hiç konuşmasa da… Karşılaştığımız zamanlarda görmezlikten gelse, yan yan kaçsa da… Hal ve hareketleriyle, o dik, dimdik duruşuyla örnek teşkil ediyordu. Onca insan içinde örneğim oydu. Ben, bu çağın şaşkın kullarından biri… Anasının babasının şımarığı… Son çocuğu… O, vaktiyle hiç istenmeyen… Arsızlığıyla yüzsüzlüğüyle dünyaya gelen… Kapkara kıvır kıvır saçlı, ay yüzlü, pembe yanaklı bembeyaz bebek… Yüzü görülünce kıyılamayan, evlat olduğu için bağra basılan, el bebek gül bebek büyütülen… Annesinin içten içe baş belası olarak kabul ettiği, babasının gerçekten çok sevdiği ve herkesten koruduğu kıymetlisi… İnsanların dinlerini arka plana attıkları bir devirde, dinini ve gereklerini öğrenmeye çalışan, Allah’a yaklaşmak için birilerini arayan zavallı… Kalabalıklar içinde bile yalnız olanlar iyi bilir, benim nasıl bir yalnızlık içinde kıvrandığımı!

O yemyeşil ilde, daha çok Altıparmak ile Beşikçiler Yokuşu arasında mekik dokurken, herkesin dünya telaşı içinde olduğu zamanlarda kendi âleminde olan birisi vardı, ilim ve ibadet gibi kutsal işlerle meşgul bir o vardı. Kendi halinde bir Allah kulu… En çok değer verdiğim, en çok sevdiğim, yalnız onun aşkıyla tam anlamıyla mutlu olabildiğim… Yeryüzünde en değerli… Ona o değeri Allah'a olan saygı ve sevgisinden dolayı vermiştim. Belki gerçekten öyleydi ve hak ediyordu belki de ben öyle zannediyor, öyle kabul ediyordum. Yoksa sıradan bir insandı. Diğer insanlardan büyük bir farkı yoktu. Üstelik tıp okuyordu, kadavra kesiyordu ve ben o işten tiksinen biriydim. Dokunduklarına asla dokunamayacağım gibi onlara dokunduğu için ona da dokunamazdım. Aramızda gerçekten hiç bir şey olamazdı. Ne el ele gezen sevgililer olabilirdik ne de evlenebilirdik. O nedenle hiç bir beklentim yoktu. Yalnız, yeryüzünde beni en çok onun anladığı, aynı fikirde olduğumuz kanaatindeydim. Beni sevdiğini bilmenin mutluluğu, çok ama pek çok sevdiğini hissetmenin sarhoşluğu içindeydim ve bu beni dünyanın en mutlu insanı ediyordu. Aşk nelere kadirdi!

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

El Kadir esmasından sonra El Muktedir ismine geldim. Düşünüp duruyordum, bir türlü ne yazacağıma karar veremiyordum. Aklıma neler neler geliyordu! Yazacak o kadar çok şey vardı ki! Nereye baksam, O’nun iktidarı! Neye muktedir değil ki! Hangi kudretinden bahsetsem! Yeryüzünü en mükemmel ve muazzam bir şekilde, erişilmez bir zevkle nasıl döşediğinden mi söz etsem, yedi kat gökleri direksiz yükselttiğinden, devasa gökcisimlerini boşlukta, dayanaksız tutuşundan, süratle döndürerek kendi yörüngelerinde koşturduğundan, birini diğerine dokundurmadan bu işi nasıl yapmakta olduğundan mı? Hangi yarattığından bahsedeceğimi, hangi yaratığındaki kudretini örnek olarak göstereceğimi bilemiyordum. Bir kobranın yay gibi bedenindeki gücünü mü dile getirmeliydim? Kudretini, koca bir filden, dev bir balinadan, gözle görülmeyecek kadar küçük bir mikroba kadar her yarattığına gerektiği kadar bahşetmişti. Hangi birini anlatacaktım? Bunları saymaya bile güç yetiremezdim!

Öyle bir yaratık seçmeliydim ki Kudret sıfatı en bariz bir şekilde ortaya çıkmalıydı. Zaman zaman zihnim dağılıyor, başka şeylerle meşgul olmaya başlıyor, farkında olmadan yazı tasarısından uzaklaşıyordum. Sıfatların üçte ikisi bitmişti. Öyle şeyler oluyordu ki, olay akışı içinde onları adeta kendisi açıklıyordu. Âlim olan O’ydu. İlim, O’na aitti. Hem Kitap vermişti elimize, hem açıklıyor, açıklatıyordu. Fiillerin sahibiydi. Fail’di. Sebep halk ediyordu. Kadir’di. Her şeyi yapmaya Muktedir’di. Gücünün yetmeyeceği hiçbir şey yoktu!

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Şerif Bey Amca, bembeyaz sakallı bir hacı… Yaratılanlara boş gözlerle bakmanın günah olduğunu söyleyen, göze çarpan her şeyde Allah’ı aramayı öğütleyen, mütefekkir bir insandı. Babam, öğrendiğini öğretmeden rahat edemeyen bir yapıya sahipti. Ne yapar yapar, çevresindekileri vakıf olduğu her konuda bilgilendirmeye başlardı. O kadar ki, ev ödevi vermeye başlayacağını sanırdım. Belki anlaşılıp anlaşılmadığını kontrol etme amacıyla hemen oracıkta bir sözlü sınav da yapabilirdi.

Yaptıkları bütün konuşmalardan, kabaca, Allah'ın varlığını, Bir'liğini anlayabiliyordum. Onları seyrediyor ve dinliyordum ama konuştukları, anlayabileceğim dilden değildi. Aradan çok uzun zaman geçmişti. O gün o arkadaşıyla orada neler konuştuklarını, olayı hatırlatıncaya kadar akla karayı seçtikten sonra babamdan alarak kaydettim. Ez Zahir de El Batın da benim o yaşta kavrayabileceğim sıfatlar değildi. Kopuk kopuk bir takım sözler kulağımda kalmıştı. Kaleme alırken, onların aralarını hep babam doldurdu. O günkü tefekkürü tekrar yaşamış oldu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Şerif Bey Amca, kalp hastasıydı. Tansiyon, şeker, kolesterol… Bildiğimiz bu kadardı, bilmediğimiz kim bilir daha neleri vardı! Ölüm ensesinde geziyordu. Yani o böyle diyordu. Sık sık virajı dönmekten bahsediyor, Allah’a kavuşmasının yakın olduğundan söz ediyordu. Hastalıkların tesiriyle meydana gelen dolaşım bozukluğundan ayaklarının şiştiğini söylüyor:

“Ayaklarım ayakkabı istemiyor artık. Yola konma zamanları yaklaştı.” diyor, çok ayakta duramıyordu. Arada sırada kafa kâğıdının eskidiğindan bahsediyordu. Her gün kapıdan çıkarken ev halkıyla helalleştiğini söylüyor, her ihtimale karşı hazırlıklı olmak gerektiğini ısrarla belirtiyordu. Belleğime, ne anlama geldiklerini zamanla anlayacağım sözler kaydediyordu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Yalnızlığın sessiz sesiyim. Ruhunun fısıltılarını sabitlemeye çalışan kimseli kimsesiz… Yıllarca dört duvar arasında güya korunmuş, dış dünyadan soyutlanmış ilk gençliğimi düşünüyorum. Zaman zaman içine düştüğüm çıkmazlarda kıvranışlarımı… Nereden gelip nereye gitmekte olduğumu…

Neydi İslamiyet? Teslimiyet neydi? Mümin, münafık… Amaç, sadece cehennemden kurtulabilmek miydi? Ya iki cihanda da tam anlamıyla mutlu olabilmenin yolu?

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Kamil iman sahibi olmak… Tam anlamıyla teslimiyet… Kahırla lütuf arasında fark kalmayınca ruh azaptan kurtulur. Sevgilinin busesi kadar tokadı da hoş olabilmeli. Sarsılmaz bir sevgi, o kadar kolay yok olsaydı, karşılık göremeyen âşıklar akıl hastanelerine gitmesinler ya da intihar etmesinler diye birkaç tokat onlardan esirgenmezdi.

Allah, ne olursa olsun en çok sevilmeye layık! Anamızı babamızı, kardeşimizi, sevgilimizi alsa da aşkından zerre kadar eksilmez! Nimetler inerken sevecek, bir zarar geldiğinde arka mı döneceğiz!

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Biz sohbetteyken bir grup arkadaş daha geldi masamıza. İhsan, Orçun, Mahir, Hasan… Arkalarından da Nazan’la Ayşe… Gemi yükünü aldı. Define, anlattıklarından ve anlatılanlardan bunalmışa benziyordu. Hele önceki olay, onu iyice örselemişti. Piposundaki kurumu masanın kenarına vurarak temizledi. Tütün paketine üç parmağını soktu:

“Bir şarkılık oldu! ” dedi ve başını mutfak tarafına çevirerek içeriye seslendi: “Aç bakayım radyoyu, Duygu! ”

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Bu nasıl bir aşktı ki evlenince bitiveriyordu? Bir zamanlar onlar birbirlerini görmeden duramıyorlar, fırsat buldukça bir araya geliyor, hiç ayrılmak istemiyorlardı. Yoksa bir süre sonra ben de mi öyle olacaktım? Yani şimdi bir gün görmesem, bir yıl görememiş kadar özlediğim İlhan’dan, bir süre sonra görmeye dayanamayacak kadar nefret mi edecektim? Aşk bu muydu? Böyle bir şey miydi? Ne kadar da dayanıksız! Nasıl da gelip geçici! Bu kadar çabuk, böylesine kolay olmasa gerekti. Dünyanın en güzel duygusu, o kadar ucuz muydu! ..

Nazan, Levent’e artık daha fazla dayanamayacağını söylüyor, ikide birde ayrılmaktan bahsediyordu. Kendisinden beklediklerini veremediğine, işinde aşama yapmak için gayret sarf etmediğine kızıyor, onu çok aşağılarda görüyor, eziyor eziyordu… Sık sık tartışıyor, olayı Virane’ye taşıyor, Define’den yardım istiyorlardı. O da her biriyle ayrı ayrı görüşüyor, iki tarafın da nelerden şikâyetçi olduklarını öğreniyor, sonra onları bir araya getirip karşılıklı konuşturuyor, bazen tartışmalarına göz yumuyor, fakat kontrolü elinden bırakmıyor, gerektiğinde müdahale ediyor, eteklerindeki taşları döktürerek anlaştırma yoluna gidiyordu, bazen de üçlü görüşme anında çifti konuşturmuyor, ürettiği çözümleri sunuyor, biraz nasihat ettikten sonra dediklerini düşünmelerini ve açmazlarını o doğrultuda aralarında halletmeye çalışmalarını önerip onları baş başa bırakıyordu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Hasan ifade verecekken durum yön değiştirmiş, İpek Hanım derdini anlatmaya başlamıştı. Dert dinlemek de sabır işidir. Herkes ona tahammül edemez. Biri başladı mı diğerinin de derdi depreşir, böyle kendisini kaptırıverir.

Hem nedense insanlar, başkalarını teselli ederken kendi hayatlarından bahsederler, çektiklerini sayar döker ve onlardan daha kötü durumda olduklarını ispatlamaya kalkarlar. Belki başkalarının hayatlarından da örneklemeler yapılabilir ama kendi hayatlarındaki olumsuzlukları sıralamaktan acayip bir zevk alırlar. Bu, bir nevi deşarj olmadır.

Devamını Oku