Onur Bilge Şiirleri - Şair Onur Bilge

Onur Bilge

Onur BİLGE

Ben artık beş yaşındaydım. Başka kardeşim de olmayacağına göre çocuk arabam neden saklanmıştı? Bu eve neden getirilmişti? Tatar Amca, evimizin marangozluk işlerini yapıyordu. Etrafında dört dönüyor, küçük tahta parçalarıyla oynuyor, ona sorular sorup duruyordum. İçinden gelmiş, bana tahtadan tatar arabası yapmış. At yerine bir kumrunun çektiği, takur tukur giden basit bir araba… Benim, onunla oynama yaşım çoktan geçmiş. Hem galiba bu daha çok erkek çocuklar için. İnandırıcılığı da yok. İpinden tutup çekiyor ve elime alıp konuşmaya başlıyorum:

“Tatar Amca! Kuş uçar. Araba mı çeker? ”

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Sağ sol kavgasının en ateşli zamanlarıydı. Akademinin önünden her gün bir cenaze geçiyor, takip edenler boyuna slogan atıyorlardı. Her iki taraf da kendi acısını çekiyor, karşı tarafa ateş püskürüyordu. Gerginlik en çok okullarda hissediliyor, kantinde ve bahçede kıyamet kopuyordu. Arkadaşlar gruplar halinde oturuyor, hararetli hararetli konuşuyorlar, her kafadan bir ses çıkıyordu. Kişiler ister istemez kendi sınırlarını aşıyor, diğerlerini rahatsız ediyorlardı. Dinimizde kalp kırmak men edilmiş, incitmek yasaklanmıştı. Olumsuzluklara müdahale etmek gerektiği halde sabır öğütleniyordu. Örf ve adetlerimizde de öyleydi.

Sabır neydi? Neye, nelereydi? Sabırla ilgili ayetleri biliyordum. Sabredenler, bitimsiz nimetlerle mükâfatlandırılacaklardı. Sabredenler, evvablar müjdeleniyor, övülüyordu. Evvablar, tövbe edenler ve Allah’a çokça yönelenlerdi… Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbimizi hamd ile tespih etmemiz emrediliyordu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Virane, hareketli günler yaşamaktaydı. Hava gergin, herkes tedirgindi. Öğrenci olayları had safhadaydı. Her ne kadar bu kurtarılmış bölgede emniyette olsak da dışarıda her an bir olaya dâhil edilebilirdik. Ruhsatlı ruhsatsız silah taşıyan kişiler vardı. İş şiddete dayandı mı silaha da gerek kalmazdı. Bu olaylar, yıllar önce yumruklarla, sopalarla başlamıştı. Taşla, bıçakla da zarar verilebilirdi. Nitekim öyle oluyordu. Hiçbirimizin can güvenliği yoktu.

En güzeli, hep birlikte olmaya çalışmaktı. Birlikten kuvvet doğardı. Beraberken mutlu olduğumuz gibi bir aradayken güçlüydük. Bizim böyle bir avantajımız vardı. Bir de bizi bir arada tutmayı başaran dağ gibi Define’miz…

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Nedense hep böyle başlardı masallar. Ben bu giriş kısmına takılır kalırdım, çoğu zaman. Evvel ve zaman… Zaman ve öncesi… Zamanın öncesi nereye kadar gider? Hep bunu düşünürdüm. O ilk anı bulmaya zorlardım kendimi, mümkünmüş gibi… Bir kalbur canlanırdı gözlerimin önünde… İri delikli kocaman bir elek… Bir de altın sarısı samanlarla dolu bir samanlık… Kalbur, saman yığınının üstünde… Üstünde samanlar… Kaldırılsa aralıklardan akacaklar… Saman mı eler kalburlar?

Kalbur denince aklıma önce kambur gelirdi ilk zamanlar. Kambur bakkalımız vardı. Evimize çok yakındı. Ne babacan adamdı! Beş kuruşa balık şeklinde çikolatalar satardı. Rengârenk parlak kâğıtlara sarılmış ‘çuku’lar… Satın almaya değer bir onları bilirdim. Paramın karşılığı hep onlar olurdu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE


“Sahteliklerle dolmakta olan dünyada, hiç değilse sadece sohbet etmek, düşüncelerimizi paylaşmak için kim olduğunu bilmediğim ve merak etmediğim, yalnız arkadaşlığına talip olduğum bir dost arıyordum, senden bahsettiler, yolum Virane’ye çıktı, işaretler beni sana getirdi. Gerçek kimliğin gerekmiyor bana. Adın Necmettin olmuş, Define olmuş, nasıl bir hayat yaşamışsın, kaç engel aşarak, neleri göğüsleyerek bugünlere gelmişsin, beni ilgilendirmiyor. Onun için soru yağmuruna tutmuyorum seni. Düşüncelerin yetiyor. Hem, hasta olan benim. Tedaviye ihtiyacı olan… Doktorumsan ki öylesin. O zaman sen soracaksın, ben anlatacağım. Sorsam da sormasam da hakkında, gerektiği kadar bilgi edineceğim. Zaman içinde birbirimizi çok daha yakından tanıyacağız nasıl olsa. O konuda aceleciliğimin olmaması ondan…”

“Ben de anketörlüğü sevmiyorum. Çoğu zaman dinlemede kalmayı tercih ediyorum. Sorulara kaçamak cevaplar gelebiliyor. Ya da gerçek duygu ve düşünceler gizlenebiliyor. Herkes ne anlatırsa anlatsın, öğrenmemi istediklerini anlatıyor, gerçeği ve olayların tamamını değil. Çoğu zaman söylenenlere göre değil, algıladıklarıma göre sonuçlar çıkarıyor, kişilerin kendilerinden bile gizlediklerini avlayabiliyorum. Çoğu zaman kabul etmek zorlarına gidiyor, inkâr ediyorlar. Hâlbuki bilerek veya farkında olmaksızın kamufle edilenleri, davranışları açığa vuruveriyor.”

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Müslüman olmak kolaydı. Mümin olmak, herkese nasip olabilecek bir makam değildi. Kalp işiydi. İman mevzuu çok ama çok önemli ve son derece hassastı!

Kalp, bir et parçasıydı nihayetinde ancak çok sert bir yapıdaydı. Vücudun en sağlam kaslarından yapılmıştı. Yumruk kadarcıktı ama çelik gibiydi. İnsandan insana da değişiklik arz etmekteydi. Yumuşacık, hamur gibi yoğrulabilenler de vardı, kaya gibi olanlar da… Her insanın kolayca ikna olması mümkün değildi. Üstelik bu da sabır işiydi ve zaman istiyordu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Birbirlerini deli seven, kavuşmaya can atan kişiler, evlendikten bir süre sonra, omuzlarına aldıkları yükleri taşıyamaz hale geliyorlar. Özellikle geçim sıkıntısının hayat şartlarını ağırlaştırması, kişilerin ruh sağlığını kötü yönde etkiliyor. O nedenle zaman içinde aile içi anlaşmazlıklar, büyük boyda tartışmalara, kavgalara, nihayetinde mahkemeye kadar uzuyor.

Diğer bir büyük neden; teknolojinin ilerlemesiyle artan iletişimle çevrenin genişlemesi ve medyanın özendirmesiyle kaçamakların artması... Ahlaki çöküş... Diğer nedenler saymakla bitmez.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

O çok elim olaydan sonra ortalık karıştı. Mahalle çalkalanmakta olsun, Virane’de de bir huzursuzluk vardı. İnsan kaybı, aynı maddesel yapıda olmasına rağmen diğer yaratıklardan çok ama çok farklıydı. Her şeyden önce şuur sahibiydi. İnsani ve İlahi ilişkileri vardı. Yeryüzünde dünyevi ve uhrevi bir görevi… Her iki cihanda da bir yeri ve değeri... Sahip olduğu değerler karşılığı sorumlulukları…

Ölüm, hiçbir zaman çözüm değildi. İntihar, asla kurtuluş değil, aksine mahvoluştu. Allah’ın da kullar üzerinde hakkı vardı. Canı, ancak bahşeden alma hakkına sahipti.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Akşam yemeğinde, beklediğim gibi yağmur aniden indi. Camlarda tıkır tıkır, oluklarda şakır şakır ses vermeye başladı. Varoşlarda oturanların telaşını düşündüm. Bizim için mutluluğun sesleri, onlar için sıkıntının sinyaliydi. Kiremitlerdeki pıtırtıyı duyar duymaz telaşa kapılıyorlardı. Endişeli gözlerle tavana bakıyor, nemlenen yerlerin altına kovalar koyuyorlardı.

Bazı bacasız gecekondularda, soba borusu, duvarda bırakılan boşluktan veya pencere camlarından biri çıkarılarak yerine takılan teneke parçasının deliğinden dışarıya çıkarılıyor, iyi çekmesi için bir dirsekle yükseltilip, üstüne dönerli bir şapka takılıyor; o nedenle yağmur çok yağmaya başladığında veya sepkinle soba borularından giren yağmur suyu, içinde biriken is ve kurumla kararıp, boruların eklentilerinden içeriye damlamaya başlıyor, altında ne varsa lekeliyor, oluşan leke, ne kadar yıkanırsa yıkansın, hiç bir zaman çıkmıyordu. O nedenle, böyle zamanlarda tedbir olarak, bel veren borular düzeltilmeye çalışılıyor; laçkalaştığı için düzeltmek mümkün olmuyorsa, akan yerlere tellerle, teneke yağ veya salça kapları bağlanıyordu. Oralarda biriken kapkara sular buharlaştıkça, içeriyi rutubetli ve is kokulu ağır bir hava kaplıyordu. Zaman zaman teller çözülüp, kaplarda biriken sular boşaltılıyor, tekrar yerlerine asılıyordu.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Okullar açılalı bir ay olacak. Kitaplarımızın tamamlanması uzun süreceğe benzer. Teksirler çıkmaya başladı. Bu işten; yazan, çoğaltan, satan kişiler para kazanmakta ama nedense hızlı yürümemekte. O nedenle, derslere muntazaman devam etmekten başka çaremiz yok. Bu da çalışma hayatıyla öğrenim hayatını bir arada sürdürmeye çalışan benim gibi kişiler için oldukça zor ve yorucu... Sabah, öğleye kadar çalıştığım okuldayım, öğleden sonra ikinci sınıftan kalan derslere, akşam da üçüncü sınıfın derslerine girmekteyim.

Arada fırsat bulursak, hava şartları müsait olursa, Kültür Park’a, Çekirge’ye, Setbaşı’na veya Yeşil’e gidiyor, oralardaki çay bahçelerinde biraz dinleniyor, konuşuyor, kendi aramızda eğleniyoruz. Diğer kısa aralarda ve genellikle Pazar günleri Virane’de, kendi kendimizeyiz.

Devamını Oku