Onur Bilge Şiirleri - Şair Onur Bilge

Onur Bilge

Onur BİLGE

Yeşil Çay Bahçesi, bizim espri mekânımız haline geldi. Orada, daha çok Define’ye sataşıyor, birbirimize şakalar yapıyoruz. Garson da tanıdı artık, yan gözle olacakları seyreder hale geldi. Etrafa biraz saygısızlık oluyor ama bizim masamızdan kahkahalar yükseliyor. İyi ki diğerleri de gürültülü konuşuyor da çok bariz bir şekilde ortaya çıkmıyor. Çevrenin ve caddenin gürültüsü boğuyor.

Dedenin, haşmetli bir Karadenizli burnu var. Uzun ve kemerli, kocaman deliklerinden kıllar sarkar, ucu da hayli olgun ve de dolgun. Işıl, kaşla göz arasında, çantasındaki kaşeye rimel sürmüş, solunda oturmakta olan dedeye:

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Cuma günü akşamüstü, okuldan grup halinde çıktık. Bu yıl okula başlayanlardan da aramıza katılanlar vardı. Hep beraber Virane’ye gittik. Güneş solgunlaşmış, gün bitmek üzereydi. Bizse, biraz daha uzatmak niyetindeydik. Akşam yemeğini birlikte yemek suretiyle daha çok beraber olmak istiyorduk. O nedenle, aramızda para topladık, Orçun’a verdik. O, alışveriş yapmak üzere ayrıldı. Kıyma falan alacak, İnegöl köfte yiyecektik. Onun ayrı bir lezzeti vardır ama püf noktasını tam öğrenememiştik. İçine, bu yörelerde yetişen bir otun da katıldığı söylentisi var. Fakat aramızda işin aslını bilen yok. Duygu, yaklaşık lezzetini tutturabiliyor. Eksik tadı da arkadaşlıkla, dostlukla kapatmaya çalışıyoruz.

Virane’de ne yenirse yensin, gülüş cümbüş yendiğinden midir, nedir; hoşumuza gidiyor. Azıcık da yesek, doyuyoruz. Dua singini var galiba. Aramızda, garibanlar var ya mutlaka ondandır. Önce Define... Sonra yurttan ayrılarak üst kata yerleşen fakir öğrenciler... Burası imarethane gibi... Herkes lokmasını bir diğeriyle bölüşüyor. Çok kalabalık olduğumuz zamanlarda sandalye de çay da yetmiyor. Bir sandalyeye iki kişi oturuyor, bir bardak çayı iki kişi içiyoruz.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Önce aşk yaratılmış. Allah-ü Teâlâ, bir kuluna olan muhabbetinden yaratmış herkesi. ‘Habibim! ’, yani ‘Sevgilim! ’ dediği; adı, göklerde ‘Ahmet’; yerde ‘Muhammed’ olan Ahmed, Mahmud, Muhammed Mustafa Sallahü Aleyhi Vesselam Efendimiz, o seçilmiş ve en özel yaratılan insanı, örnek olarak göstermiş.

Kendimizi bilmediğimiz, ilk anılarımızın oluşmaya başladığı, o hiçbir şey hatırlamadığımız zaman diliminde önce sevgiyi hissettik. Sevgiyle bağlandık annelerimize. Kalplerimizde önce muhabbeti sezdik. Süt emdik görünüşte annelerimizin memelerinden. Onu hissettik. Kokusunu, sıcaklığını... Sütle birlikte sevgi emdik. Hem emdik, hem sevdik. Sevgi aktı göğüslerinden, onunla beslendik. İliğimiz oldu, kanımız, etimiz kemiğimiz oldu. Sevgiyle büyüdük.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Hayatımda çikolata her zaman vardı. Kendimi bildim bileli, müptelasıyım. Parmak kadar, yassı, beş kuruşa alınan balıklı çikolatalarla tanıştım onunla. Sonra şemsiyeli ve tüp çikolatalarla devam etti dostluğumuz ama bir yerde likörle önüme geldi ki badem şekeriyle...

Ortaokul birinci sınıfa gidiyordum. Bir bayram günüydü. Ablam ve eniştemle, müdürlerine ziyarete gittik. Bayram ziyareti en fazla yarım saat sürdüğü için, oturur oturmaz kahve gelir. Varsa tatlı sunulması adettendir. Kolonya ve şeker her zaman, mutlaka...

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Nelerle uğraştığıma bakıyorum. O kadar çok meşguliyetim var ki! Bunların tamamına yakını dünya işleri... Beynim, düşünmekle meşgul, elim yazmakla, gözlerim okumakla... Dilim, zaman zaman, konuşmaya, anlatmaya değer konuları, anlaması muhtemel kişilere anlatmakta... Hayata, ölüme ve ahrete dair konuları yoğurup duruyorum. Duygu ve düşüncelerime şekil veriyor ve beğeniye sunuyorum.

Bıkmadan, usanmadan yazıyorum. Yazdıkça kendimi buluyorum. Tanıtırken iliğime kemiğime kadar tanıyorum. Kendimi, kadavra olarak masaya yatırmışım, tepeden tırnağa inceliyorum. Bu hep böyle! Mecbur muyum? Hayır ama ben, böyle mutlu oluyorum. Çünkü yıllardır, aşktan, nefrete kadar her türlü duygu ve duygusuzluğu içimde yaşıyorum.
Ne bekliyorum hayattan? Neler bekliyorum? Bunca uğraşımın arasında oluşturmaya çalıştığım ne?

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Ne farkım kalmış benim, iki büklüm ceninden? Bir tomurcuğun kabre açma sancısındayım. Vücudum uyuşmuş sevgisizlikten. Doğmak istiyorum gözlerinde, yeniden. Derinden… Derinden, yüzünden, ellerinden... Üç karanlığın içinden...

Ne kadar güzel, mevsimleri hissetmek... Yağmurun sesini, bulutların rengini, güneşin sıcaklığını, toprağın nemini... Şebnemleri görebilmek, gül yaprakları arasında... Nasıl da dolu dolu gözleri!

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

İçeriye girer girmez, ilk gözüme çarpan, yerdeki beyaz bir zarf oldu. Kapının altından atılmış olmalıydı. Ayakkabılarımı dahi çıkarmadan eğilip aldım. Baktım, üzerinde adım yazılı, üstümü değiştirdiğimde okumak üzere ayakkabılığın üstüne koydum.

Yol yorgunuyduk. Kendimizi hemen duşa atacaktık. Sırayı kimseye vermek niyetinde değildim. Çünkü başka türlü rahatlayamayacağımdan emindim. Sanki hareketsizlikten, damarlarımda kanım pıhtılaşmıştı da kalbimi yoruyor, beni halsiz bırakıyordu. Ilık bir duş kanımı harekete geçirir, beni dinlendirirdi. Çıkınca da bir elma yiyecektim. Onun da yorgunluğa birebir olduğunu biliyordum. Aklım her ne kadar mektupta kaldıysa da toz içinde hissediyordum kendimi. Tozla birleşen ter üstümde kurumuş gibi... Kolalıymışım gibi... Sanki beton dökülmüş, kulaklarımın içine. Kulağım, burnum, boğazım kurumuş... Her fırsatta elimi yüzümü yıkamaya alışığım ya. Hiç kılamazsam bir defa namaz kılmaya... Abdestin verdiği temizlik duygusunu ve rahatlığı arıyordum.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

Bu sabah benim odamda kahvaltı ettik, keyif çaylarımızı içmek için açık pencerenin önüne geçtik. Baktım ki hepsinde bir dermansızlık… Kolları kanatları düşmüş… Poyraz estikçe almakta oldukları nefeslerle an be an kurumaktalar… Beni görünce, sevgiye muhtaç, takatsiz avuçlarını merhamet dilenircesine açmış, yalvaran bakışlarını gözlerime dikmiş, koro halinde: “Bir yudum sevgi, Semiray! Bir nebze ilgi! ” diyorlardı.

Biz gölgedeydik, bir çatı altında… Efil efil esen pencerenin önünde… Ellerimizde çaylarımız, sürahide buzlu suyumuz… Keyif çatmaktayız. Onlarda, bir gün önceki kurutucu sıcağın kalıntısıyla güç bela geçirilen gecenin yorgunluğu, kalan son kuvvetlerini de sabah güneşine karşı direnerek tüketmişliğin bitaplığı, adeta can çekişmekteydiler.

Devamını Oku
Onur Bilge

Onur BİLGE

İlhan, dünya ve ahiret işlerini dengeli bir biçimde götüren nadir kişilerden. Onun gibi olabilmeyi ne kadar isterdim! Çalışma hayatı ve derslerden başımı kaldıramıyorum. Oysa teneffüs süreleri kadar zaman ayırsam, yeteri kadar ibadet edebilirim. Şeytan, dünyevi meşguliyetleri nasıl da süslüyor, işini ne kadar mükemmel yapıyor! Ona da gıpta ediyorum. Hepimiz en zaruri işlerimizi aksatırız da ucunda cennet olmadığı halde nedendir bilinmez, o en küçük işini bile asla aksatmaz!

Kısacık bir hayat ve tamamlanacağı belli olmayan on beş yirmi senelik bir çalışma hayatı için yaklaşık elli ders kitabı okunuyor, içindekiler kayda alınıyor. O kadar meşgulüz ki hepimize gelen mektubu okuyacak vakit bulamıyoruz. Aramızda, zarfını dahi açmayanlar ya da açamayanlar var. Ölümün öldürüldüğü yerde, hiç bitmeyecek şiir gibi bir hayatı hak etmek için gereken sınavda nasıl davranarak, neler yaparak başarılı olabileceğimizi öğretmek için indirilen kitaptan azami faydalanmaya çalışmamız gerekirken, bizim gibi onu okumaya vakit bulamayanlar da okuyup anlamaya ve uygulamaya lüzum görmeyenler de anlamına vâkıf hafızlar da var. Ne mutlu onlara! Onlar ki hıfzettikleri ayet sayısınca mertebe bulacak, yüksek makamlara ulaşacaklar ve değil cehennemdekiler, cennette olanlar bile bir üst makamdakilere gıpta ile bakıp vakit varken daha çok gayret etmediği için derin pişmanlık içinde olacak.

Devamını Oku
Onur Bilge

Sevgi varsa, hoş görülür, bin kusur
Sevgi yoksa, bin bahane bulunur.

Devamını Oku