yılların değil,
yalnızlığın yorgunluğudur omuzlarıma çöken...
kar boran değil,
sessizliğin ayazıdır içimi üşüten...
her sonbahar,
daha da artardı karamsarlığım.
bilirsiniz,
ardından gelen,
karakıştır.
heryer,
tüm hayallere açıktır dünya,
kur kurabildiğince..
ister,
yıldızları topla avucuna,
her biri için bir dilek tut,
ister,
insancıklar,
üzülmeyin,
yüzünüzü gizlemek için,
maskeler var,
çeşit çeşit,
seçin alın,
yıllardır,
bakarım gözüm gibi,
evlatlarım gibidir menekşelerim.
öperim,
konuşurum onlarla,
ama,
kum / danmış kalelerim,
yıkılmaz sanıp, güvendiğim...
dizdim her bir taşını emeğimle,
harcı, saf sevgim...
öylesine yüksekti ki erişilmez,
yeni yılın ikinci günü, iki ocak cuma...
hava kış ayazı,
geceden kalma istiklal caddesi ışık ışık,
kadının yüreği ise kömür karası...
yürüdü yavaş yavaş, sicim gibi yağan yağmurda,
İÇİNDE VAR OLAN DEV,
NE OLURSA OLSUN YAŞAMALI.
ONA GÜZEL ŞARKILAR SÖYLE,
SANA ZAVALLI CÜCE DERLER,
O ÖLÜRSE..,
ONA İYİ BAK,
yine eylül geldi.
parlasa da bulutların arasından güneş,
ısıtmıyor artık...
fas'lı bahar değildir gelen,
mevsim sonbahar...
denizin rengi dönüyor,
Antolojide ilk yorumum bu ve soyad daşıma özel oldu...
Soyad daşım şiirlerinizi okuyorum kurduğunuz cümleler yazın ortasında yağan yağmurlar kadar serinletici.....
Yüreğinize sağlık....