puslu bir sonbahar sabahı,
çiseleyen yağmur,
dalından koparak,
toprağa düşen yaprak,
yiyecek bir şeyler arayan kuşlar,
her taraf sapsarı...
gün inmiş, güneş öpüşecek neredeyse sularla,
akşamın hüznü düşmüş, sis arkasına saklı adalara...
yavaştan solmaya başladı işte her yerde renkler,
yanıyor uzak sahillerde ışıklar birer birer ….
bir çocuk durmuş yolun kenarında, sesinde göz yaşı,
sevdamı,
vurmuşum sırtıma,
rüzgarları,
doldurmuşum avucuma...
sana doğru geliyorum,
düşmüşüm yollara...
kararmış gökyüzü,
griye çalmış denizin rengi,
vapurdayım,
güvertede,
martılar,
kanat çırpmıyorlar artık sevinçle...
sabahın erin de,
iki damla yaş oldun,
düştün yüreğime...
göz yolda,
kulak seste,
kor ateşe döndü her yer,
insanlar vardır,
insan gibi olan...
bir de,
öyle görünmeye çalışan...
kapalıdır gönül gözleri,
kurdukları yalan dolu dünyalarında yaşarlar...
evim küçücük, bir çatı katı, ama,
kocaman bir dünya sığdırdım odalarıma...
hele de,
tavşan kanı çayımı içmek var ya terasımda,
yanında da bir sigara,
kurşun yedi sevdam bu gece...
sığınmış gecenin karanlığına,
can çekişiyor sanki.
umarım acısı çabuk diner,ölür.
ve
açmayan umut tomurcuklarını
haydi anlat bana can tanem,
masal nedir, gerçek nedir,
sıkıştım kaldım aralarında,
çözemedim nicedir...
ben gibi söyleyen dillerin,
ben gibi gören gözlerin ülkesi, nerededir...
kapımın önünde,
kocaman bir kamyon,
evimin içinde,
insanlar...
toplanıyor eşyalarım,
birer,birer,
Antolojide ilk yorumum bu ve soyad daşıma özel oldu...
Soyad daşım şiirlerinizi okuyorum kurduğunuz cümleler yazın ortasında yağan yağmurlar kadar serinletici.....
Yüreğinize sağlık....