odam,
buz gibi...
ışıklarım,
loş...
.....'dokunmak gerekmez tene'...
dese de şair,
haydi gel canımın içi, ver ellerini korkma...
bak hazır kürekler...otur karşıma...
açılalım sahilden, gözlerden ırak... çok uzaklara...
hafif bir rüzgar essin, dalgalansın saçların,
uçuşsun küçük deniz kuşları etrafımızda...
dalgalar nereye götürürse gidelim...kendini bana bırak..
gerçekten son,
bu satırlar
yazılan sana...
oysa,
hafif bir pişmanlık duyuyordum,
söylediğin o son cümle,
günlerdir bitiremediğim bir kavgam var kendimle,
ağlamayacağım diyorum, beceremiyorum...
gündüzlerim geceye döndü,
üşüyorum, donuyor ruhum...
biliyorum ilk değil bu,
bu akşam,
çocuklarım gelecek.
malum, ramazan,
gittim markete,
meyve,
sebze,
tek ağaç gibiyim,
göz alabildiğine uzanan,
buğday tarlalarının,
orta yerindeki,
buralarda...
gözlerim gök yüzünde,
bu sabah,
bir tarla kuşu,
kondu,
pencereme...
gözlerinde,
güneşin binbir rengi,
gittin,
yağmur yüklendi bütün bulutlar.
bir dokunsam,
sele dönecek,
kirpiklerimden akacaklar...
tüm anılar
belliydi,
zorlu bir maraton olacağı.
başından beri eşit değildi,
kulvarlar,
kazanamasam da,
belki,
haydi,
gelin,
elimizde sevgi fırçaları,
dolaşalım sokakları...
yeşile,
beyaza,
Antolojide ilk yorumum bu ve soyad daşıma özel oldu...
Soyad daşım şiirlerinizi okuyorum kurduğunuz cümleler yazın ortasında yağan yağmurlar kadar serinletici.....
Yüreğinize sağlık....