İskelede, Kadıköy’de;
Bir ilki bir de devamı vardı,
Serzenişlere…
Hatlı vapurların,
Geliş-gidişleri…
"Kale" düştü sonunda;
Yıkıldı, harabe şimdi...
Mavi gökyüzünde; asırlardır var olan "ay" hecesine;...
Kocamanından bir "z-i-r-o" çizilip,
Çöreklendi durdu...
Çok ama çok taze...
İmdi, mavi dinginliklere düşmüş kalbim;
Kayıp martının kanat tüyü misali, çırpınışta...
Öylesine dingin,
Öylesine beyaz,
Öylesine hafif,
Öylesine savruk,
Koşuşturmacalar içerisinden çıktı artık şehir...
Gündüzün keşmekeş karmaşası,
Akşamın sükuta ermiş kızıllığı ile birlikte yavaş yavaş
Kendisini kör karanlığa bırakırken.
Sığırcık kuşları ve serçeler;
Yaşlı çınar ağacının yapraklarını dökmeye hazırlanmış
insanın kalitesini, dışardan bakıp arıyoruz...
esvabında,
yüzünde ve hatta dilinde!..
oysa, insanın kalitesi içerde;
hem beyninin
hem de yüreğinin içinde...
Mırıl mırıl mırıldanma deli rüzgâr, havandasın biliyorum ama ben havamda hiç değilim bugün,
Sabah sabah, başımın etini didik didik didikleyip, örseleme rüzgâr…
Örseleme..!
Offf, offf!
Tırmalama kadife çiçeği, sonbaharın muhteşem ılık nefesini…
Tırmalama...!
rüzgar estikçe ürperti sarıyordu, gri boşlukları...
hırçın dalgaların kıyıya doğru, kayalara çarptıkça çıkardığı ses;
sol göğsün altına doğru çalınan kemanın,
tellerine dokunan arşeninki ile aynıydı...
ayırt edilemiyordu, artık....
martılar bir sorti uçtuktan sonra sıralarını savmış
Karınca hikâyesi bizimkisi;
Emektar bir karınca, sahnedeki;
Yılgın, yorgun ve bitkin…
Düşünceli ve düşünceli olduğu kadar da endişeli…
Güvensiz bir karınca bizimkisi;
Evet güvensiz!
Mavi gökyüzünden,
Sağanak karların beyaz yalnızlıkları düşüyor, yeryüzüne.
Soğuk ve ayaz saklı bir gün;
Ateşli üşümeler içinde...
Sarkıt buzları, yılışık bir şekilde sarkıp sarkıp sırıtıyor;
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!