kararsın gökyüzü,
bulutlansın.
gök gürlesin.
nisan yağmurları yağsın,
sırılsıklam olsun
kurumaya yüz tutmuş
çatalın ucundaydı,
kıymalı Çengelköy kol böreği.
açıkgöz cılız bir martı,
aniden böreğe pike yaptı
belki de çok açtı.
böreği kapıp kaçtı.
önce
şarabın kırmızısı alevlenir
yakar..
sonra
rakının beyazı perdeler gözlerimi.
kalan ömrüm
yıllardır giymediğim
yakaları aşınmış
düğmeleri kopuk
portakal renkli
gömleğimi giyeceğim.
hiç gitmediğim
saatler geçmez
geceler uzun olur.
hele,
bir de
kimsesissen,
gidişin de
Çengelköy'de,
asırlık çınar
iki adam boyu yukarıda
iki kola ayrılır.
biri solda çatallaşır
diğeri sağda..
son, karanlık
ya sonsuzluk.
her son,
bir sonsuzluk mu?
yoksa aydınlık mı
her sonun karanlığı?
şiir fırınında,
ateşi geçirmemek,
külleri soğutmamak,
dükkanı kapatmamak gerek.
ateş bir sönmeye yüz tutsun
ne yapsan boş,
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...