bu son bekleyiş
musallanın başında.
beklenen belli
yaşlı gözler ardında.
bir soluk
bir soluk daha.
iki ters bir düz,
ilmek ilmek örülür,
yıllar geçtikçe de
sökülür yaşam kazağı.
nasıl oldu dersin,
anlayamazsın.
başrollerde favori atlar,
kimi ingiliz kimi arap.
hipodromda gösteriler
padokta başlar.
perdeyle birlikte
elde altılılar,bahisler,ikililer
rüzgar yok,
hava sıcak mı sıcak.
üzerinde bikini,
bronzlaşmış teninde,
mayonun ince izi.
karıncaların suya indiği
bunaltıcı
bir yaz gecesiydi,
eğilmiştin.
bahçe lambası
aydınlatıyordu gözlerini,
terlemiştin.
ıssız bir sokak köşesinde
uzanmış yatan
paslı, kimsesiz anahtar.
bir zamanlar
güzel günler geçirdiği,
mutlu kilidini
ay tutulmuş,
örtü örtmüş geceler.
siyah şalın altında
uzun-kısa,zayıf-şişman
boynu bükük gölgeler.
gölgelenmiş gecede,
gecelerden bir gece,
karanlıktı,
çok küçüktüm.
gözlerinde yaşlar
birden karşıma çıktı.
kimdi
merhaba,
küçük odadaki eşyalar.
kim bilir neler gördü,
neler geçirdi,
sırları dökük
sır küpü
anılar ormanında,
madamın şarkılarını
meze yapıp
bol köpüklü bira içtik.
içtik, içtik de,
kendimizden geçtik.
Üstat; birbirinden güzel bu yapıtları, sanal alemin gizeminden kurtarıp yapraklar üzerinde ölümsüzleştirmeyi hiç düşündünüz mü? .. Sözcükler, mısralarınızda can bularak adeta vals yapıyor...Piştiğiniz, mısralarınızda açıkça görülüyor. Hatta, hatta yanıyorsunuz! .. Bence adınız artık Türk Edebiyatı ...