Kişi kendi parasını harcıyorsa fiyat da önemlidir kalite de. Başkasının parasını kendisi için harcıyorsa fiyat önemli değildir. Kalite ise önemlidir. Kendi parasını başkası için harcıyorsa fiyat önemlidir. Kalite önem taşımaz. Başkasının parasını başkası için harcıyorsa fiyat da kalite de önemli değildir. (Milton Friedman)
Hiçbir şey önceden düşündüğümüz gibi olmuyor. Hatta düşünmediğimiz gibi de olmuyor. Sadece oluyor. Hayatla birlikte akabiliyor isek ne ala! Yoksa şaşırıp kalıyoruz. Bir atık, bir safra gibi bizi bir kenara atıp geçiyor. Şaşmaz bir kararlılıkla kendi yolunu izliyor. Başka birinin hayatını yaşıyor hissi kalıyor bizde sadece. (Saba Altınsay-Faili malum)
Savaş iki farklı tarafın birbirini imha etme çabası değil, birbirine kendi iradesini kabul ettirme çabasıdır. Savaş organize bir çatışmadır. Meseleye şer ekseninden bakarsanız, yani taraflardan birine iyi diğerine kötü, birine haklı diğerine haksız derseniz o savaş bitmez. Bir kısır döngüye girilir. (Carl Schmitt)
İtalya, yaratıcı zekanın kudret ve azametini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Gelgelelim İtalya’nın hemen karşısında yer alan Korsika adası ise ilk çağların basitliği içinde kalmış, bu çerçevenin dışına çıkamamıştır. İnsan bu adada, bu adanın kaba yapılı evlerinde aile kavgalarına, kıskançlıklara, geçimsizliklere rastlayamaz. Bu evlerde hayat sanki donmuş kalmıştır. Bu adada ben bir ay boyunca sanki dünyanın sonundaymışım gibi bir hisse kapılmıştım. (Guy De Maupassant-Mutluluk)
Çeşitli konularda doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek insanı yanıltabilir. Bilgiye ulaşmanın ilk adımı kişinin bilgisizliğini kabul etmesidir. Bu bir bilgelik göstergesidir çünkü cehaletini kabul eden kişi öğrenmeye ve araştırmaya açık hale gelir. Cehaleti kabul etmek bilgiye ulaşmanın ön koşuludur. Bir şey bilmediğini kabul eden kişi gerçek bilginin peşine daha rahat düşer. (Platon)
Saatlerce bekledim şu seyredeceğim anı! Gözden ırak mahzeninde demir kasalarımı! Şükürler olsun altıncı kasaya! Bugünkü henüz tepeleme dolmadı. Bir avuç daha atacağım yeni altınlarımdan. Az gibi geliyor ama servet dediğin azar azar birikir. Bir gün çarın biri avuç avuç toprak yığılsın buyurmuş da çok geçmeden bir tepe yükseltmiş başını! Anlaşılan göz zevkini okşuyormuş çarın bakmak ışıklı çadırlar giymiş vadiye. Telaşlı gemilerle kıpır kıpır denize. Ben de avuç avuç taşıdım bu mahzene topladığım vergiyi! Burada yükselttim tepemi. Ve bakıyorum engin ülkeme. Ne kaldi buyruğuma girmeyen demir pençemin altına? Canım çekerse saraylar yükselir bir anda. Orman perileri dans eder eşsiz bahçelerinde. İlham perileri gözüme girme yarışındadır. Deha vazgeçer özgürlüğünden. Buyruğumdadır namusla durmak bilmeyen emek. Büzülürler köşeye, ödüllendirilmeyi beklerler. Bir ıslığımla kana bulanmış suç, ürkekçe sokulacak yanıma, elimi yalayacak, gözlerime bakacaktır. Benim buyruğumda hepsi, bense hiçbirinin. (Aleksandr Sergeyeviç Puşkin- Pinti şövalye)
İhtirasın en büyük kötülüğü nankör olmasıdır. Devlette görev alanlar ne kadar kişiyi geride bıraktıklarını değil de kimlerin gerisinde kaldıklarını göz önünde tutarlar hep. Çok yükseğe çıkanları daha yukarılara çıkmayı teşvik eden çoğunlukla kıskançlıktır. Önlerinde bir tek kişinin bulunmasının verdiği acı, binlerce kişiyi geride bırakmış olmanın sevincini gölgeleyiverir. (Seneca-Ahlak mektupları)
Hazımsızlığın sebebi vasıfsızlıktır. Yaratmaya değil kazanmaya odaklı olmak, çevreyi incelemeden sadece küpünü doldurmaktır mesele. Vermeden almak soysuzluktur. Döngüyü bozmak ve hayatı lehine çevirmeye çalışmak sığ zihinlerin tek amacıdır.
Az gelişmiş topluluklarda siyasetçinin çözme sözü vererek başa geldiği sorunlar, aslında onun tüm siyasetini üzerine inşa ettiği bir temel taşıdır. Siyasetçi varlığını bu sorunlara borçludur. Özellikle cahil ve kötü niyetli siyasetçiler, bu sorunları çözüme kavuşturmayı kendi zararlarına çalışmak ve sorunun yarattığı kamuoyunu kaybetmek olarak algılarlar.
Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanacağı bir Everest’i muhakkak vardır demişti Nasuh Mahruki. Şiiri, sanatı, duyguyu, aşkı, değişimi, güzelliği kendine Everest yapmış şairlerin uğrak yeridir Antoloji.
Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim cenaze alaylarıya, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç haldir. Çocuklar bile sevdiklerini maske takmış görünce korkarlar. (Montaigne-Ölüm)
Bir maddiyatçı ile bir maneviyatçı sodyum klorür minerali için aynı tarifi yaparlar. Ancak insanın tarifinde anlaşamazlar. İnsanlık kendini tanımak için büyük bir gayret göstermiştir. Bilgin, filozof, şair ve mistiklerin gözlemlerinden oluşan bir hazine sahibi olmamıza rağmen insan hakkındaki görüşlerimiz bazı görünüş ve parçalardan ibarettir. Bu parçalar da bizim metotlarımızla bir araya getirilmiştir. Her birimiz bir hayaletler alayından başka bir şey değiliz. Bilinmez gerçek de bu hayaletler arasında yürüyor. (Alexis Carrel- İnsan denen meçhul)
Otto Rank’e göre kabul kavramı önemlidir. Kendinin kabulü, eksik olduğunun kabulü, yanlış yapabilme ihtimalinin kabulü, bilmediğinin kabulü… Kabulden önce gelen kavram ise düşünüre göre farkındalıktır. Kendi içindeki eksikliğin farkındalığı! Ne yapabileceğinin farkındalığı! Neyi bilmediğinin farkındalığı! Yani düşünüre göre o herşeye yeten, mükemmel görünen, idealize bir benlik hayal eden kişinin ayakları biraz yere basmalıdır. Farkındalık ve kabul konusunda aydınlanmamış insan, beklentiler ve sonuçlar arasındaki uçurum karşısında küçücük kalır. Suçluluk ve yetersizlik hissi ile dolar. Hasta olur.
Tahakküm kurmadan sevmeyi öğrenmeli insan Durdurup zamanı, ıssızlığa geçmeli Aşk yalındır yekparedir Çıkar veya güç ilişkilerinin nesnesine dönüşmemeli İnsan bilmeli içindekini, ve sevmeli kendini Serbest bırakmalı ayaklarını, ellerini Akıl ve kalp birleşmeli severken Dünya ancak böyle gösterir hazinelerini Şaşakalır nalan görünce Ateşle suyun iç içeliğini Basitle karmaşığın dansını Geceyle gündüzün aynılığını Sessizliğin büyüleyici sesini İçine çekmeli arayıcı hayatı Severken bir olmalı, Korumalı ötekini Bakmalı daha derinden Geçmeli ızdırabın içinden Bakarken bulmalı kendini Sevdiğinin penceresinden
Tekrar tekrar yaptığımız eylemler, kimliğimizin yansımasıdır. Mükemmeliyet bir eylem değil alışkanlıktır. Sürekli ve tutarlı bir çaba insanı ileri taşımada elzemdir. Kayayı çatlatan kuvvetli bir dalga değil, devamlılığı olan damlalardır. (Aristoteles-Nikomakhos’a etik)
Antik Mısır'da hesaplama konusunda kabiliyetli olanlar özel korumalarla gezdirilirdi. Bugünün ilkel topluluklarına baktığımızda ise önlenemez bir beyin göçü görmekteyiz. Akla önem verilmemektedir bu tarz yerlerde. Bunun sonucunda kaybedilmiş özgürlükler, iletişim kopuklulukları, kavram karmaşaları, hayata at gözlüğüyle bakan nesiller, bilmediğinin farkında olmayanlar, tartışma kültüründen bihaber kitleler ortalığı kaplamış durumdadır.
Az gelişmiş devletlerde kalabalıkları rahat bırakmazlar. Hepsini de bir yerlere bağlamak zorunluluğu hisseder yöneticiler. İnsanların bireyleşmesi otoriteye tehdit olarak algılanır daima. Mekanizmayı rahatsız edici seslerin çıkması engellenir. Bu yüzden Mezopotamya civarında binlerce yıldır hep bir tür sıkıyönetim toplulukları ortaya çıkmıştır.
Sentaro ölümden kaçmak istemişti. Sonsuz hayat ülkesine büyük bir neşe ile gelmişti. Ama kaderlerine ölümün yazılmadığı ada sakinlerinin ölebilmeyi mutluluk addettiğini görmüştü. O ana kadar zehir sandığı şeyi bu insanlar sağlıklı gıdalar olarak yiyordu. Cennete gidebilmek için ölmeyi ümit ediyorlardı. Ne yazık ki ölme umuduyla o zehirleri yutanların sağlıkları daha da artıyordu. (Ölmek istemeyen adam - Bir Japon masalı)
Karen Horney’e göre sosyallik, asosyallik ve antisosyallik her bireyde belirli ölçülerde bulunmalıdır. Zaman zaman insan içine çıkmalı ona göre insan. Bazen de kendi kabuğuna çekilmeli, kendisi ile başbaşa kalmalı. Bazen de çatışabilmeli birileriyle, kendi fikirlerini farklı fikirlerle mukayese edebilmeli, kendine ait olanları hem tutkulu hem de rasyonel şekilde savunabilmeli.
Kişi kendi parasını harcıyorsa fiyat da önemlidir kalite de. Başkasının parasını kendisi için harcıyorsa fiyat önemli değildir. Kalite ise önemlidir. Kendi parasını başkası için harcıyorsa fiyat önemlidir. Kalite önem taşımaz. Başkasının parasını başkası için harcıyorsa fiyat da kalite de önemli değildir. (Milton Friedman)
Hiçbir şey önceden düşündüğümüz gibi olmuyor. Hatta düşünmediğimiz gibi de olmuyor. Sadece oluyor. Hayatla birlikte akabiliyor isek ne ala! Yoksa şaşırıp kalıyoruz. Bir atık, bir safra gibi bizi bir kenara atıp geçiyor. Şaşmaz bir kararlılıkla kendi yolunu izliyor. Başka birinin hayatını yaşıyor hissi kalıyor bizde sadece. (Saba Altınsay-Faili malum)
Savaş iki farklı tarafın birbirini imha etme çabası değil, birbirine kendi iradesini kabul ettirme çabasıdır. Savaş organize bir çatışmadır. Meseleye şer ekseninden bakarsanız, yani taraflardan birine iyi diğerine kötü, birine haklı diğerine haksız derseniz o savaş bitmez. Bir kısır döngüye girilir. (Carl Schmitt)
İtalya, yaratıcı zekanın kudret ve azametini bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Gelgelelim İtalya’nın hemen karşısında yer alan Korsika adası ise ilk çağların basitliği içinde kalmış, bu çerçevenin dışına çıkamamıştır. İnsan bu adada, bu adanın kaba yapılı evlerinde aile kavgalarına, kıskançlıklara, geçimsizliklere rastlayamaz. Bu evlerde hayat sanki donmuş kalmıştır. Bu adada ben bir ay boyunca sanki dünyanın sonundaymışım gibi bir hisse kapılmıştım. (Guy De Maupassant-Mutluluk)
Olmamasına razıyım. Oluyormuş gibi olmasın yeter. (Franz Kafka-Dönüşüm)
Çeşitli konularda doğru bilgiye sahip olduğunu düşünmek insanı yanıltabilir. Bilgiye ulaşmanın ilk adımı kişinin bilgisizliğini kabul etmesidir. Bu bir bilgelik göstergesidir çünkü cehaletini kabul eden kişi öğrenmeye ve araştırmaya açık hale gelir. Cehaleti kabul etmek bilgiye ulaşmanın ön koşuludur. Bir şey bilmediğini kabul eden kişi gerçek bilginin peşine daha rahat düşer. (Platon)
Çatışma, toplumsal çıkarla bireysel çıkarın çelişmesi sonucu ortaya çıkar. (Spinoza)
Saatlerce bekledim şu seyredeceğim anı! Gözden ırak mahzeninde demir kasalarımı! Şükürler olsun altıncı kasaya! Bugünkü henüz tepeleme dolmadı. Bir avuç daha atacağım yeni altınlarımdan. Az gibi geliyor ama servet dediğin azar azar birikir. Bir gün çarın biri avuç avuç toprak yığılsın buyurmuş da çok geçmeden bir tepe yükseltmiş başını! Anlaşılan göz zevkini okşuyormuş çarın bakmak ışıklı çadırlar giymiş vadiye. Telaşlı gemilerle kıpır kıpır denize. Ben de avuç avuç taşıdım bu mahzene topladığım vergiyi! Burada yükselttim tepemi. Ve bakıyorum engin ülkeme. Ne kaldi buyruğuma girmeyen demir pençemin altına? Canım çekerse saraylar yükselir bir anda. Orman perileri dans eder eşsiz bahçelerinde. İlham perileri gözüme girme yarışındadır. Deha vazgeçer özgürlüğünden. Buyruğumdadır namusla durmak bilmeyen emek. Büzülürler köşeye, ödüllendirilmeyi beklerler. Bir ıslığımla kana bulanmış suç, ürkekçe sokulacak yanıma, elimi yalayacak, gözlerime bakacaktır. Benim buyruğumda hepsi, bense hiçbirinin. (Aleksandr Sergeyeviç Puşkin- Pinti şövalye)
Timur'un fili var adeta sırtımızda. Bakamıyoruz, yetişemiyoruz.
İhtirasın en büyük kötülüğü nankör olmasıdır. Devlette görev alanlar ne kadar kişiyi geride bıraktıklarını değil de kimlerin gerisinde kaldıklarını göz önünde tutarlar hep. Çok yükseğe çıkanları daha yukarılara çıkmayı teşvik eden çoğunlukla kıskançlıktır. Önlerinde bir tek kişinin bulunmasının verdiği acı, binlerce kişiyi geride bırakmış olmanın sevincini gölgeleyiverir. (Seneca-Ahlak mektupları)
Hazımsızlığın sebebi vasıfsızlıktır. Yaratmaya değil kazanmaya odaklı olmak, çevreyi incelemeden sadece küpünü doldurmaktır mesele. Vermeden almak soysuzluktur. Döngüyü bozmak ve hayatı lehine çevirmeye çalışmak sığ zihinlerin tek amacıdır.
Mantık bahçenin çitidir. Fizik bahçedeki ağaçtır. Etik de ağaçtaki meyvedir. Amaç meyveye ulaşmaktır. Meyve de insanların ahlakının düzgün olmasıdır.
Az gelişmiş topluluklarda siyasetçinin çözme sözü vererek başa geldiği sorunlar, aslında onun tüm siyasetini üzerine inşa ettiği bir temel taşıdır. Siyasetçi varlığını bu sorunlara borçludur. Özellikle cahil ve kötü niyetli siyasetçiler, bu sorunları çözüme kavuşturmayı kendi zararlarına çalışmak ve sorunun yarattığı kamuoyunu kaybetmek olarak algılarlar.
Herkes Everest’e tırmanamayabilir ama herkesin tırmanacağı bir Everest’i muhakkak vardır demişti Nasuh Mahruki. Şiiri, sanatı, duyguyu, aşkı, değişimi, güzelliği kendine Everest yapmış şairlerin uğrak yeridir Antoloji.
Ben öyle sanıyorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim cenaze alaylarıya, asık suratlarla ölüme verdiğimiz korkunç haldir. Çocuklar bile sevdiklerini maske takmış görünce korkarlar. (Montaigne-Ölüm)
Bir maddiyatçı ile bir maneviyatçı sodyum klorür minerali için aynı tarifi yaparlar. Ancak insanın tarifinde anlaşamazlar. İnsanlık kendini tanımak için büyük bir gayret göstermiştir. Bilgin, filozof, şair ve mistiklerin gözlemlerinden oluşan bir hazine sahibi olmamıza rağmen insan hakkındaki görüşlerimiz bazı görünüş ve parçalardan ibarettir. Bu parçalar da bizim metotlarımızla bir araya getirilmiştir. Her birimiz bir hayaletler alayından başka bir şey değiliz. Bilinmez gerçek de bu hayaletler arasında yürüyor. (Alexis Carrel- İnsan denen meçhul)
Bir ateşi ne kadar kuvvetli yakarsan, odunu o kadar çabuk tüketirsin. (Zenon)
Tok açın halinden anlamaz derler. Ben aç olanların da birbirlerini anlamadıklarını gördüm. (Fyodor Dostoyevski-Ezilenler)
Otto Rank’e göre kabul kavramı önemlidir. Kendinin kabulü, eksik olduğunun kabulü, yanlış yapabilme ihtimalinin kabulü, bilmediğinin kabulü… Kabulden önce gelen kavram ise düşünüre göre farkındalıktır. Kendi içindeki eksikliğin farkındalığı! Ne yapabileceğinin farkındalığı! Neyi bilmediğinin farkındalığı! Yani düşünüre göre o herşeye yeten, mükemmel görünen, idealize bir benlik hayal eden kişinin ayakları biraz yere basmalıdır. Farkındalık ve kabul konusunda aydınlanmamış insan, beklentiler ve sonuçlar arasındaki uçurum karşısında küçücük kalır. Suçluluk ve yetersizlik hissi ile dolar. Hasta olur.
Tahakküm kurmadan sevmeyi öğrenmeli insan
Durdurup zamanı, ıssızlığa geçmeli
Aşk yalındır yekparedir
Çıkar veya güç ilişkilerinin nesnesine dönüşmemeli
İnsan bilmeli içindekini, ve sevmeli kendini
Serbest bırakmalı ayaklarını, ellerini
Akıl ve kalp birleşmeli severken
Dünya ancak böyle gösterir hazinelerini
Şaşakalır nalan görünce
Ateşle suyun iç içeliğini
Basitle karmaşığın dansını
Geceyle gündüzün aynılığını
Sessizliğin büyüleyici sesini
İçine çekmeli arayıcı hayatı
Severken bir olmalı,
Korumalı ötekini
Bakmalı daha derinden
Geçmeli ızdırabın içinden
Bakarken bulmalı kendini
Sevdiğinin penceresinden
(Himself)
Bir sinek bir kartalı
Salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir
Ben de gördüm tozunu
(Yunus Emre)
Kapitalizmin getirdiği mutluluk, insanların sürekli olarak doz artırmak zorunda olduğu hastalıklı bir mutluluk halidir.
İnsanı mutlu eden ödül değil o ödül elimize geçtiğinde zihnimizin aldığı durumdur. (David Eagleman-İncognito)
Tekrar tekrar yaptığımız eylemler, kimliğimizin yansımasıdır. Mükemmeliyet bir eylem değil alışkanlıktır. Sürekli ve tutarlı bir çaba insanı ileri taşımada elzemdir. Kayayı çatlatan kuvvetli bir dalga değil, devamlılığı olan damlalardır. (Aristoteles-Nikomakhos’a etik)
Antik Mısır'da hesaplama konusunda kabiliyetli olanlar özel korumalarla gezdirilirdi. Bugünün ilkel topluluklarına baktığımızda ise önlenemez bir beyin göçü görmekteyiz. Akla önem verilmemektedir bu tarz yerlerde. Bunun sonucunda kaybedilmiş özgürlükler, iletişim kopuklulukları, kavram karmaşaları, hayata at gözlüğüyle bakan nesiller, bilmediğinin farkında olmayanlar, tartışma kültüründen bihaber kitleler ortalığı kaplamış durumdadır.
Az gelişmiş devletlerde kalabalıkları rahat bırakmazlar. Hepsini de bir yerlere bağlamak zorunluluğu hisseder yöneticiler. İnsanların bireyleşmesi otoriteye tehdit olarak algılanır daima. Mekanizmayı rahatsız edici seslerin çıkması engellenir. Bu yüzden Mezopotamya civarında binlerce yıldır hep bir tür sıkıyönetim toplulukları ortaya çıkmıştır.
Sentaro ölümden kaçmak istemişti. Sonsuz hayat ülkesine büyük bir neşe ile gelmişti. Ama kaderlerine ölümün yazılmadığı ada sakinlerinin ölebilmeyi mutluluk addettiğini görmüştü. O ana kadar zehir sandığı şeyi bu insanlar sağlıklı gıdalar olarak yiyordu. Cennete gidebilmek için ölmeyi ümit ediyorlardı. Ne yazık ki ölme umuduyla o zehirleri yutanların sağlıkları daha da artıyordu. (Ölmek istemeyen adam - Bir Japon masalı)
Sanat eseri yalnızca estetik bir deneyim ve haz sunmaz, aynı zamanda insanın anlam arayışına farklı bir boyut katar.
Medeniyet demek özel yararın kamusal yararı çiğneyememesi demektir.
Karen Horney’e göre sosyallik, asosyallik ve antisosyallik her bireyde belirli ölçülerde bulunmalıdır. Zaman zaman insan içine çıkmalı ona göre insan. Bazen de kendi kabuğuna çekilmeli, kendisi ile başbaşa kalmalı. Bazen de çatışabilmeli birileriyle, kendi fikirlerini farklı fikirlerle mukayese edebilmeli, kendine ait olanları hem tutkulu hem de rasyonel şekilde savunabilmeli.