Hadi dürüst olalım, önce kendimize
Bırakalım bu çaresizlik edebiyatını
Şikâyet ediyoruz: İşimizden, şehrimizden…
Yalnızlık hissinden dem vuruyoruz… en çok geceleri
O dursun bi köşede… Bizimle baki…
Kalanları tercihimiz değil mi?
Kimse kimsenin hayatına tesadüfen girmiyor.
Ve hiçbir söz zamanı gelmeden açığa çıkmıyor.
Öyle bir an gelir ki,
Anlarsınız.
Bu âlemde sonsuz olasılıklar var.
O insanı illâ ki tanıyacaktınız.
Yağmurlu bir ekim günüydü, gittin…
Bir yıldır her gün bu şehirde olmayışına lanet ettim
Ve her gün yine de olmayışına şükrettim
Neyin tezatı bu dünya?
Neyin azabı?
Tutsak olmak mı
Sensiz kalmak mı
Baharım ölümden beter
Seni sevmek mi
Nefret etmek mi
Serin bir akarsuyun
Bir kayaya çarpması gibiydi gelişin
Apansız ve ürpertici
Kaya direndi
Su direndi
Yolunu, yönünü değiştirmeden usulca süzüldü kayanın etrafına su
Varlığının enerjisinde bir dinginlik var
Bi durağanlık…
Bi huzur…
Seni ruh eşim saymak bi yana,
E üzerine bi de bu huzurla
Belki de artık öğrenmenin zamanı gelmiştir.
Vazgeçmenin.
Belki de artık “vazgeç” diyenlerden uzaklaşma zamanıdır önce.
Öyle ya
Kim bilebilir neyin, kimin vazgeçilebilir ya da vazgeçilemez olduğunu…
Hem, her vazgeçiş bir tercih değil miydi?
Dünü bırakıp yaşamak…
Ama bizde hep bir fazlası
Durduramıyorum içimdeki sesleri,
Dağılmıyor bu sıkıntı
Yatağın sağ tarafında yatıyorum
Senin yastığında
Sağıma da dönemem pek, bilirsin.
Nefesim zorlanır.
Gel gör ki
Solumda da zorlanan
Gidiyorum
Yanıma yüreğimi de aldım bu kez
İşte her şeyi bıraktım
Evi, işi, arkadaşları…
İşte her şeyi bıraktım, gidiyorum
Hani hep hayal ettiğim gibi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!