Yanakları al al,
Dudakları pembe etli nar,
Duyan susar, gören kanar,
Tüm güzelliği doğal,
Bir içim suydu Pınar.
Sıra sıra tahta sandalye,
Dört yüksek duvar,
Bir de beyaz perde,
Dermandı her derde,
Bizim yazlık sinemalar...
Hızlı koşma oğlum,
Yetişemiyorum ardından.
Tam altı asır hüküm sürdüm üç kıtada.
Çıkar karşına dosttan çok düşman...
Ve unutma,
Nursen,
Ateş misin sen?
Düştüğün yeri yaktın,
Yangın yerine çevirdin bu yüreği,
Ne ıstıraplar yaşattın,
Ah, bir bilsen!
Ne dersen de,
Kara cahile,
Nafile…
Dikine gider burnunun,
Uçurumu görse park etmez.
BU ŞİİR, DÜNYA SAHNESİNDE HER GÜN İZLENEN BİR FİLMDEN ESİNLENİLEREK YAZILMIŞTIR. BU FİLMİN BİR AN ÖNCE VİZYONDAN
ÇIKARILMASI DİLEĞİ İLE
FİLİSTİNLİ ÇOCUKLARA İTHAF OLUNUR.
Silinir hafızalardan,
Nasılsa silinir bu filim de...
Ah ulen,
Canım seni çeker her öğlen,
Kuru fasulyeli yer sofrası.
Benim bildiğim,
Fasulye ya ocakta, ya kuzunede pişer.
Çömlekten çıkarken buhar,
Hoş geldin haziran,
Duydu ya sesini,
Savuştu buralardan pus duman.
Buyur, parklar bahçeler senin,
Dilediğin kadar kal, gitme bir yere aman!
Ey kara yemişli,
Kaç tertibe yarensin,
Sıcak soğuk demez,
Talim izlersin,
Bu kışlada sen,
En eski,
Güzel mi güzeldi Emine.
Henüz girmişti otuz birine,
El değmemişti daha eline.
Ah, bir çıksa karşısına,
Bakmayacaktı şişkosuna, keline...
Ama erkek nerede?




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!