parmaklarını saya saya tüketiyorum günleri
gide gele aşındırdığım kaldırımlarda
gördükçe silüetimi kıskanıyor camekanlar…
hep benzer takvimler
yirmi dört saat boyunca dinmiyor ulumaları
ayırdındayızdır baharlar gelir geçer
ayırdındayızdır atlar sürülür dağa taşa
ayırdındayızdır karıncalar basar mutfağı
ayırdındayızdır yanlış soruya yanıt verildiğinin
tütüyor yol çizgileri
unutamadığım bir adres var
gözlerimde dolup dolup boşalıyor
şimdi bu yakanın herhangi bir yerinde
yön tedirginliği içinde gidiş puslu gökyüzü
birbirini çarmıha geren çerağ
gizlenen dünlerden ödünç alınan ter kokusu telaşsız ağır
zamanın törpülenişi biraz ateş biraz kül
güçlendirdin kendini
kaç yerden /kaçıncı çelik saplaması
asılmak sunduğu
yükleri omuzlayarak
yeni gün
aynaya düşen bir gölge günlerdir öylece duruyor. taze , kokusu dağılıyor boşluğa. sarsılıyorum ritmik ışık oyunlarını izlerken. çıt yok ortalıkta.
o sevgili ; yunan tanrıçalarından biri gibi , diri ve dişil. ateş kuyularından çıkmış bir köz
evrene bambaşka gülümseyiş. bütün tazeliğiyle som bahar
kimileyin son kez söylenir
-hoşça kal-
dilde eski şehirler , şarkılar , aşklar
tükenen zamanın içinde kalır
gecenin kepenklerini indir
sende kalsın anahtarları
sahil tarafları
yağmurlu
soğuk
ötelerde sığınacak yer arıyor
Köz katılaşıyordu
Ve sen yine beklenen oluyordun
Farkında mısın bilmem bulutlardan
sımsıcak kahkahalarını toplayıp büyüttüğümü
Koca bir çocuk doğurduğumu düşlerimden
Bir yanlışlıkta düşündürüyorsun gözlerimi.
Sürüp gidiyor suçluluğun...
Kaç adım ötende ne var?
Kim koydu beni buraya?
Muhteşem şiirin usta kalemini yürekten kutluyorum saygılarımla
Dayanılmazlıkların yüklerini taşır..bir tebessüm karşılığına..
imgeler kondurur içinden
kayıtlara geçmemiş şiirlerin..o aranan. arzulanan tebessüm
dev dalgaların arasında gün ışığı...yaladıkca sevdalı yürek atışını..başlar yaşamsal adımların en soylusu..
değerli dostum sayın ...
Kül oldu zaman
Kül oldu deniz.
Çözemedim beyaza iz bırakan dolambaçların zincirlerini
Hayatın labirenti