Su gibi akıp giden,
Perişan ömrüm;
Dur!
Gitme, çağlayıp ummana.
Dön de geriye, bak arkana.
Bak
Güneş doğuyor ufukta
Geceyi geçirmiş
Karanlığın koynunda
Yüzü şeker pembesi
Al al
Dağa çıkmış
Ağzı salyalı
Kuduz
Çakal sürüsü
Köpeksiz köy bulmuş
Ulur
Kır çiçekleri arasında sesiz maralım,
Gözlerinin içi gülen, yüreği yaralım;
Tut elimi, bir gece Vuslat'a erelim,
Çiğ ol düş, gece açan papatyalara!
Pınarın başı serin, gel yıldız doğunca!
Yalnız uçan allı turnam yolun düşerse bir gün bizim ele
Dalından gonca gül koparttım saçlarına takarım gelince
Sen bir yudum soğuk su dök ne çay isterim ne acı kahve
Yıldızların altına bir döşek ser üstüne örtme pike ve şilte
İçimde kimseye açamadığım bir kuşku yeşerdi savcı bey
Korkuyorum dışa vursa kırağı düşer solar belki savcı bey
Eskiden kar yağsa kızakla gezerdik böyle korkak değildik
Şimdi ne değişti çiğden kırağıdan korkar olduk savcı bey
Gizemli kara bulutlar gökyüzünü mekan tutmuş savcı bey
Uyan Eyyy aziz asil Türk milleti uyan
Şehit düşen yoksul fakir garip sensin
Her gün oluk gibi akan kan da senin
Acın umurunda değil hiçbir kimsenin
Başını çevir dikkatlice bak çevrene
Günaydın mavi tenli muhabbet kuşum
Omzuma bir çıktın hiç yere basmıyorsun
Dudaklarından bal yerine Ağu akıtıyorsun
Ağzın kulağında pişmiş kelle gibi sırıtıyorsun
Tadın hiç yok zehrin yeşil yeşil dökülmüş yere
Eskiden su çekermiş kuyudan boş teneke
Zamanla oksitlenmiş olmuş paslı teneke
Yaşarmış çağdan on binlerce sene geride
Bakır yokmuş muhtaç olmuşlar tenekeye
Pek meraklıymış karga gibi boş konuşmaya
Parçalı bulutlu,
Mavi gökyüzü.
Kâh gülüyor,
Kâh ağlıyor.
Güneş’in, yüzü.
Kapatınca,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!