Dünyanın zulümlerine suskun
Pusmuş kuru kalabalık yığınlar
Cümleler cılız, sözler kıt!
Bilsem ki çare olacağım sessizliğe
Güneşi kibritle yakacağım
Bitmezmiş geçen günlere özlem
Pas tutmuş demirden borular
Çeşmelerin yıkadığı buz gibi sular
Çekilmiş,
Dinmiş çocuk sesleri
Dilsiz kalmış sokaklar
Ay ışığında dolanıyor iki gölge
Soğuk ayazında nefesler buharlanıyor
Donuyor kırmızısından al elmalar
Tatlandırmak istediğim dilim
Kamaşıyor…
Kısık ateşli gönlüm
Değeri nedir ki acının
Neyle ölçülür
Bir babanın gözyaşlarının diyeti
nasıl ödenir.
Şan, şöhret, para, pul
Zamanın saati doldu seninle
Kalamam artık… Bu mevsimlerin
Yalvarışları donuk bir dağı andırıyor
Esmiyor ırgalanmıyor dalları
Yapraklarını dökmüş bir ağaç gibi
Kal kendinle
Bir ot yanar durmaksızın sevdası karışık yüreklerde
Dumanı yakar genizlerde acısıyla öksürüğün
Zorlaşır nefes almak, yüzleri yakar gözyaşı
Boşalır ırmaklar
Eser meltem rüzgârları
Hazana çalan baharlar
Çocukken bizler yerli malı haftası vardı
Tüm aile çocuklarıyla sevinç yaşardı
En leziz börekler açılır telaş başlardı
Yok olmuş! Silinip gidiyor özlemim günler
Öğretmenlerimiz bir başka ışık saçardı
Sordum yüreğime sevdayı
Yıldızlar seni yazdı parlayarak
İnledi gökler ah çekerek
Seni fısıldadı
yağmurlar seni!
İllede seni
Geceleri inleten fırtına dinmiş
Dondurucu soğuğunda buz tutmuş sular
Aç ve susuz bir kuş gagasıyla buzları kırmaya çalışıyor
İştahla dişlemekte buzu
Sevişen kız oğlan kız ergen öpücüğüyle
Bir tırpan gibi savrulmuştum
Ovalarında sarı altın başakların
Yere serilişi gibi vakurdu başım
Kör kurşunları! Sımsıcak kaynayan damarlarımda
Bir pınarın gözüydü
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!