Bulutlardan toprağa damlası yağmur gibi
Düştüğünde Ozan’ın yıldızları sönecek
Sıçrayarak yüzüne bastığı çamur gibi
Dua edip kimisi arkasını dönecek
Hüzünlere boğulup kederli aynalarda
Suyun akım hızına kapılanlar kim bilir
Irgalanan elemler beşiğimiz beslenir
Değirmenin gözüne kapılanlar kim bilir
Yargılanan budunuz eşiğimiz hislenir.
Kutsanır mı ölümler cömert alkışlarında
Henüz şair değilim ki yazayım
Ahvali şaşmış beşerin
Şiir işçisine yazılmış köleye çıkmış adım
Körebe oyununda arkadan kelepçeli
Paslı zihinler halkası.
Vadi boyu uzanmış yaslı eteklerine
Bacası kerpiç evler döküyor yara bere
Ezgili uzun ince aslı yataklarına
Adını vermiş köye akıyor kara dere
Sıra, sıra Selviler kapaklanmış yerlere
Ecel gelse bir gün çalsa kapıyı
Nasipse son nefes payına yeter
Sağlam örse arım yapsa yapıyı
Sahipse her heves gülüne beter
Yıkandım buluttan yağan yağmurdan
Sevmek haksa gönül madem âşıksın
Geçmiş zaman ömür boşa tükettin
Kuru laf maydanoz tahta kaşıksın
Değmesin yâreler tabip düş ettin
Buğday ektin ise yulaf biçilmez
Okunu gökyüzüne fırlatan şair
Söz vermişti çocuklara
Yıldızları avlamak düşürmek için yere
Başlarına yıldızlı şapkalardan giydirecek
Ve onları güneşe benzetecek ti
Sevdadan ötesi köy yok dediler
Küllerimle eğlen gül gayrı gayrı
Yaralarım tuza basıp gerdiler
Ağlarım gözyaşım sil gayrı gayrı
İmtihanım ateş ile dünyada
Taş mektepli kaygan yolların
Dinmiş gece uğultuları
Sabahın yorgunluğunda mevsimler
Diz boyundan gömülmüş
Kaplamış beyaz örtüsüyle
Havuç rengi donmuş burunlar
Zaman eskidi kalmadı göğün ışıltıları
Uçurum kenarlarında dolaşan bir kartalın utkusundan
Seyrederdim kâinatı
Korkusuz düşlerimden yansırdı gözlerim
Eserdi vadiler dolusu
Çiçeklerinden renklenirdi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!