Sobalarında kuru da meşe yanıyor,
Efelerin efesi deli gönlüm,
Bir hüzünden diğerine koşuyor,
Bir türküden diğerine.
Sevdanın kaç türlüsünü bilirim ben,
Kan kırmızısı güller açtı seherinde sabahın,
Bülbüller çoktan intihar etmişlerdi.
Bu sevda kime ölüm getirir?
Saçlarının siyahıyla ölüm arasında hiçbir fark yoktur.
Çaresizlik,
Balçık gibi,
Artık kalmadı gönlümde hiç neşe,
Kim odun olmadı ki bu kor ateşe?
Dayanmak mümkün mü kızgın güneşe,
İnan ki yok gönlümde zerre endişe.
Bir türkünün dertli ezgilerinde,
Sonlu ömrümde sonsuz bir arayıştı dostluk.
Gerçekliğimin ıssız çöllerinde,
Gündüzlerinde ve bitmez gecelerinde,
Baharında, kışında, ayazında ve her mevsiminde
Sözcüklerin susmayı öğrendiği hecelerimde,
Ömür dediğim zindanın her bir yerinde,
Bir sabah sustu Dolmabahçe’nin saati,
Sustu Atanın Aziz Memleketi,
Sustu tüm Anadolu,
Sustu tüm mazlum coğrafyalar,
Sustu İzmir, Afyon, Sakarya ve Anafartalar,
Sustu Antepliler, Maraşlılar, Urfalılar,
“Ayaklar altının türabıyım ben”,
Yere düşen yağmur damlası,
Sabah seherinde gül yaprağındaki nem.
Hasretler bilirim, avuntular,
Sevdalar,
Yanlılıklar, yalnızlıklar, yanılmışlıklar.
Olmamışlıklar diz boyu
Ve hayal kırıklıkları.
Gerekçesiz gerçekler istila ederken benliğimi,
Yalanlar içinde bir ömür kazındı hep takvimlere.
Hangi yol diye düşünürken, yapayalnız yürürken,
Yolsuz kaldı ayaklar,
Şu kör olası aylaklıklar…
Kar yağdı tüm gün,
Sokaklarına,
Kaldırımlarına,
Kırmızı kiremitli çatılarına,
Bin bir renkli dükkânlarına,
Otomobillerine,
Bir elimde hayal kırıklıklarım,
Diğerinde kaçırdığım fırsatlar,
Bahara doğru,
Bu sabah
Ve ağzım oruçlu,
Zihnim uykuda,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!