Ömrümün gölgesi uzanıyor önümde boylu boyunca,
Ben hayata sırtımı döndüğümden belki;
Hayata,
Sararıp soldu tüm umutlar tanıdık bir sonbaharda,
Yanıp da küle döndü yürek harlı felek ocağında.
Ömür dedikleri kan revan olmuş ıstırap yolunda,
Kuşlar misali dağılıp gitti tüm can dostlarımda.
Oysa en kalabalıkları bendim dostlarım arasında,
Kavgalar gördüm,
Kavgalarım oldu
Yendim ve yenildim.
Üzdüm ve üzüldüm.
Kanattım ve kanadım.
Ne yapmışsam onu gördüm.
Ömrüm…
Bir bataklığa saplanmış da çırpınırmış gibi,
Nefessiz kalmış da can çekişirmiş gibi.
Çevresine acıdan başkasını vermeyen kanserli hücre gibi,
Toprak damlı kerpiç bir evde açtım gözlerimi dünyaya,
Önce toprağa karıştım sonra alıştım anlımdaki yazgıya.
Küçük yaşlarda yedim feleğin acı sillesini sarsıldım bende,
Ana, baba, hısım, akraba ya da dost bir yüz yoktu çevremde.
Toprak gibi şimdi gözlerin; soğuk ve ıslak,
Kâbuslarında terk ettiklerin.
Birkaç damla gözyaşında affedilme umudu,
Kazandım mı sandın zamana aldanarak,
Şimdinin karşı konulamaz cazibesi,
Bir kırmızı dokunur göğsüme,
Bir hilal çizer gecenin siyahına
Ve yıldızlar,
Sayıları kadar,
Gözyaşı döker,
Üzerine kapatılan dağın karanlık kapaklarına.
Biz hep iyi olmaya çalıştık,
Ellerimizi açarken gökyüzüne,
Dua ederken sonsuz bilinmeyene,
Bir başkasına elimizi uzatırken genellikle,
Bize uzanmayan ellere ve kör bir bellekle,
Her daim iyi,
Anlamları yitirdik ilkin,
Duygular, kahkahalar, umutlar
Ve hayaller bir bir,
Günler, aylar, yıllar derken,
Dostlar, sevdalar, heyecanlar
Aş pişirdim yer misin?
Kaş kaldıran el misin?
Ben yazayım sen oku,
Yârim budur der misin?




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!