Yaz sıcağı eritirken keskin uçlarını asabiyetimin,
Aynı rehavetin içinde gezinir kaybettiklerim.
Hayal kırıklarımdan dondurma külahımı yapsam,
Yalnızlığımdan soğuk limonatalar mı?
Akşam serinliğinde çıkmalı düşler seyahatine,
Sabah erkenden koşmalı umutlarım yarınlara.
El değmemiş bir hüzne uyandım bu sabah,
Dokunsan ağlayacak, kapkara bir hüzne,
Elim kolum kırılmıştı,
Ağzımı bıçak açmıyordu,
Üzgündüm, kırgındım, incinmiştim.
Kendime katlanamıyorum
Ve kendimle yaşamak oldukça zor.
Yeni yıldan dileğim bir an önce kendimden kurtulmak.
Bu nasıl olur bir fikrim yok.
Gökyüzüne ulaşmak isteyen bir çakıl taşı gibiyim
Ya da dünyayı sırtlamak isteyen bir karınca gibi.
Gecenin siyahında doğar yeni bir gün,
Dilerim huzur sunsun kalplere bu düğün.
Dünyanın yüküyle eğilmesin omuzlar,
Üç yol var;
İsyan, iman ya da intihar!
Artık tüm sokaklar dar,
Kuşatılmış tüm diyar
Ve her bakış manidar.
Yıldızsız gecelere kan kusar ömrüm,
Korku kol gezerken şakaklarımdan tüm bedenime,
Sokaklar ıssızdır
Ve yağmurla gelir ölüm bu şehre.
Kimse yağmurlu bir günle gelen ölüme üzüldüğü kadar
Üzülmez günlük güneşlik bir ölüme.
Üzgün olduğumu sanıyorsun,
Belki de kahrolduğumu
Ya da ince hastalığa tutulduğumu.
Yanılıyorsun.
Çünkü üzgün olmak için bir sebebim yok,
Çünkü sen yoksun...
Paslanmış zaman gözkapaklarımda
Ve bir anda,
Eski bir deniz yorgunluğu var içimde.
Ne liman ne rüzgâr ne de bir dalga,
Beni silikleşen bir gölge gibi
Eriten, eskiten, epriten yıllar,
Tenimde solgun bir sonbahar,
Yaşanmışlar, yaşanamamışlar,
Açığa alınmış acılar,
Ruhumun ince çatlaklarından sızıyor zaman
Nikotin sarısı yalnızlıkları ben istemedim,
Var olmayan sevdaları,
Tüm ömre sirayet etmiş olan hüznü,
Ve senin gitmeni.
Böyle bahar baharken her yer,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!