yapayalnız düşersin uçurumuna
ıpıssız uzanır önünde gece
savunmasız kalır içinin kaleleri
bakışların dipsiz bir kuyudur artık
bütün yıldızlarını döker de gökyüzü
dehşet olur gözlerin
ay çıplak bir yosma gibi salınıyor
gecenin sağrısında bir kara sancı
hançer vursan duymaz ağrısını
bütün sokakları sırılsıklam kentlerin
sanırsın dolup taşacak nehirler
ben çekip gidersem denizleraşırı
sanma ki kurur saksıda sardunya sarısı
her sabah öpüştüğü altın kanatlı bal arısı
selamımı taşır güneşle sana salkım saçak
her yumduğumda gözkapaklarımı
en yoksun günlerimde en az olanım sen
şimdi gül kokan telleri ucunda bıyıklarının
sakla dokunmamış izini dudaklarımın
şimdi şakaklarına düşen kırağlarda üşüt ellerimi
nefesime uzakken omuzbaşın
boynunu sonbahar rüzgârları okşasın
ay süzüldü, gün dolandı
çözüldü belik belik
döküldü karası zülüf tellerinin
karbeyaz cadde sokak bütün şehirler
ince bir kurt kıvrıla kemire
için için deldi kökünden ucuna
bir de bakmışlar ki
ne görsünler
ben dolaşırmışım
bir başı boş serseri
üstelik yalınayak
bir adadan ötekine
sevdalarımın hasretlerimin odağı
meydanlarında çocuk yüreğimi yitirdiğim
avuçlarımda umudum
omuzlarımda onurum
çamurlu yollarında koştuğum
sahillerinde coştuğum
tane tane konuş benimle
öyle ki
orada başımın üstünde bulutlar
günsıcağı bile
soğuk senin yüreginden
ak bir inci
bilinmez zamanların hangisindeydi sevgili
hangi gecenin su geçmez karanlığına gömülmüştü sevda
hangi uçurumun kaç mil derinlerine düşmüştü de
tutup çıkarmaya çabalamıştık seninle yıllar sonra yeniden
bilmem kaç tarihli, hangi kara kaplı kitabın
kaçıncı tozlu sayfalarında kalmıştı yaşanmamışlarımız?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!